Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yerini yadırgamak... İbrahim Tenekeci Sözlük, 'kışçı' kelimesine şu karşılığı veriyor: Ufak bir suç işleyip kışı mahpushanede geçiren kimse. Eskiden, özellikle kışı sert geçen bölgelerde, bu 'uygulama' çok yaygınmış. Buradan yola çıkarak, 'kışı geçirecek yer lazım bana / dünya olsun bu, olur mu?' diye yazmıştım. Malum: Bir suç işledik ve dünyaya gönderildik. Dünyada misafiriz. Kalıcı olan tek şey ölümdür. Evsahibi gibi davranırsak, gider Mali'yi bombalarız, masum ülkeleri işgal ederiz, mazlumların ahını alırız, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarız. Gelip geçici olduğumuz bir yere alışmak, yabancılık çekmemek, bana her zaman garip gelmiştir. İsmet Özel'in 'dünyaya alışan şiir yazamaz' demesi bundan. Yetmiş iki yaşındaki bir amcaya 'Allah uzun ömür versin' demiştim de, şu cevabı almıştım: 'Evladım, uzun ömür iyi değildir.' *** Dünya işleri yorar, yaralar. Trafikte, sadece sizin dikkatli olmanız yetmez, karşı tarafın da dikkatli olması gerekir. Böyle bir şey. Ebu Hanife, 'mecbur kalmadıkça alış-veriş işleriyle uğraşmayın' demiştir. Hazreti Ali, 'dünyaya ait bir şeye ulaşamadığınızda veya onu kaybettiğinizde, sakın üzülmeyin' diye uyarmıştır. Önemli olan, kendimizi kaybetmemektir. Ne var ki, kız çocukları hariç, hiçbir şeye 'yeter' demiyoruz. Ömrümüz, başka ömürlere imrenmekle geçiyor. Misafiri olduğumuz bir mekânın yerlisi olmak, tam manasıyla yerini bulmak, ne derece mümkündür? Kabul ediyorum; edebiyattan siyasete kadar, bütün bu işler, biraz da yerini bulma meselesidir. Yerinizi bulamadığınız vakit, söyledikleriniz doğru bile olsa, yersiz oluyor. Öte yandan, bir yerde uzun seneler bulunmanız yahut çalışmanız, oraya ait olduğunuz anlamına da gelmiyor. Bir gün, varsa eğer, ceketinizi de alıp gidiyorsunuz. İşte teselli: 'İnsanın yerini bulması zordur. Fakat hak ve hakkaniyet, her daim yerini bulur.'
·
1 artı 1'leme
·
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.