Ölüler günü yeniden yaklaştı
Duyuyorum sizi, görüyorum sizi, yakınımdasınız:
O binbir güçlükle sonuna değin sürüklenen bir kadın
Ve doğduğu topraklara ayak basamayan öbürü
Ve bir başkası, o güzelim yüzünü sallayıp
Seslenen: 'Evime varır gibi varıyorum , buraya.”
Herbirini kendi adlarıyla anmak isterdim,
Ama kapıdaki listeyi kaldırdılar, kime sorabilirim?
Bu kadınlar için ölümcül bir çarşaf dokudum,
Onların mutsuz sözcüklerinden.
Hiçbir zaman, hiçbir yerde çıkmayacaklar aklımdan
Ve yeni mutsuzluklarda, onları anımsıyacağım,
Bir gün gelir kaparlarsa şu yorgun ağzımı
O yüz milyonluk bir halka ses veren,
Ki o canlar da biliyorum beni anacaklar
Kapım çalınıp götürüleceğim günün öncesinde
Eğer bir gün bu ülkede
Onuruma bir anıt dikilmek istenirse,
Şimdiden veriyorum iznimi bu törene,
Bir tek koşulum var: anıt olmayacak
Ne denize yakın, o doğduğum yerlerde
—Son bağımı da kopardım orayla—
Ne Çarlar parkında, kutsal ağacın yanında
O avuntusuz gölgenin beni hâlâ aradığı,
Burda, ayakta, üçyüz saat bekleyip
Önümde kapıların açılmadığı burda;
Ölüm kapımı çaldığında bile unutmaktan korkuyorum
Terörün kara vagonlarının tekerlerinin sesini unutmayı
Korkuyorum unutmaktan o lânet kapıları nasıl çarpışını,
O ihtiyar kadının nasıl inleyişini, yaralı bir hayvan gibi.
Kıpırtısız gözkapaklarından, tunçtan gözkapaklarından
Gözyaşlarım gibi eriyen kar oluk oluk aksın,
Zindanın güvercini uzaklarda dem çeksin,
Ve gemiler, Neva üstünde sessizce gitsin.
~ MART 1940 ~
Sayfa 74 - Ada