Gönderi

Başını çevir de lütfen kendine bir bak Azra..
Ey talib, Bak yeni bir karar daha aldıgını söylüyorsun. Kendince karar almaktan hoşlandıgın için böyle yapıyorsun; zira farklılıktan ve tu­ tarsızlıktan nefret ediyorsun. Ne karan alıyorsun? Yapmak veya yapmamak karan. Görüyor musun, daha şimdiden yaşamını iki seçenek arasına sı­ kıştırdın bile. Yapma karan alırsan yapmamaktan, yapmama karan alırsan yapmaktan kaçınıyorsun elinden geldigince. Oysa sonuçta elinden gelen bir tek kaçınmak! Hadi senin sevecegin şekilde söyleyeyim: hep kaçınıyorsun; ya yapmaktan kaçınıyorsun, ya yapmamaktan. Bu yüzdendir ki yaşamın oldum olası hep bir ya-ya da arasında gidip geliyor. Kararlarının ne denli büyük bir şiddet dogurdugunun farkında bile degilsin. Her şeyi bildigini sanıyorsun, herşeyi biliyormuş gibi eylemlerini önceden tanımlamaya çalışıyorsun; güya yaptıklarını da biliyorsun, yapmadıklarını da. Bu sanı sana öyle güven veriyor ki yapacaklarını da bildiğine inanıyorsun, yapmayacaklarını da. Şu kısa yaşamın dar sokaklarında dolaşırken elinde tuttuğun tu­ tarlılık şemsiyesinin seni ıslanmaktan koruyacağına itimadın öyle tam ki paçalarının çamur içinde kaldığını farketmiyorsun bile. Hiçbir şeye şaşırmıyorsun! Hiçbir şeye şaşırmayacak kadar ken­ dini güvende hissediyorsun. Başını çevir de lütfen kendine bir bak, bilgiyle sarmalanmış bir güvenin şiddetli bir kararlılıkla keskinleştirdiği bakışların yaşamın onca zenginliği karşısında kamaş(a)mayacak denli nasıl da donuk­ laşmış? Şaşmanın, şaşırmanın, bilgisizliğini ortaya çıkaracağından kor­ kuyorsun; şaşmayı, şaşırmayı, şaşakalmayı bir tutarsızlık alameti olarak görüp güya kararlılığın sayesinde aptallar taifesinden sıyrıl­ dığını düşünüyorsun. Neymiş efendim, aptal abda/dan gelirmiş, abdal ise halini de­ ğiştirenlerin sıfatıwnış. ,.>en ise kesin ve sürekli olanı elinde bulun­ durduğun için 'abdal'lıktan ve tabiatıyla tutarsızlıktan uzak kalmayı başarabiliyormuşsun . Haklısın, şaşmak ve şaşırmak bilgisizliğini ortaya çıkarır; üstelik sana sadece bilmediklerinin farkına varmanı sağlamaz; bilmediğini bilmek imkanı da bahşeder; seni hem cehl-i basit'ten, hem cehl-i mürekkeb'den kurtarır. Ne kadar ciddiye alacağını bilmiyorum ama bak Fyodor Mihay­ loviç Dostoyevski ne diyor: Her şeye şaşırmak. kuşkusuz budalalıktır: hiçbir şeye şaşırmamaksa daha iyidir, nedeni bilinmez; ama iyi bir tavır olarak kabul edilir bu. Aslında bu, kuşku gururur. Bence hiçbir şeye şaşırmamak. şaşır-maktan daha bir budalalıktır. Hem hiçbir şeye şaşırmamak, nere­ deyse saygı duymamak anlamına gelir. Evet, aptal insan da saygı duvamaz zaten. Sen kendi haline dahi şaşırmadığın içindir ki kendine saygı duy­ muyorsun. Aldığın kararlann seni şaşırmaktan koruduğuna inandı­ ğından ötürü da sözümona 'doğru' ve 'yanlış' seçeneklerinin ara­ sında sıkışıp kalmayı umursamaz görünüyorsun. Kararlann, ah şu kararlann! Dilinden yargı cümleleri, hesap cümleleri, eskilerin tabiriyle kelam-ı ihbariler (indikativ cümleler) hiç eksilmiyor; sadece yanlış veya doğru demeyi mümkün kılacak cümleler... Haklısın, yanlış veya doğru olmakla nitelenemeyecek cümleler, yargı bildirmediklerinden ötürü bilimsel cümleler sayılmazlar. Kelam-ı inşailere (konjonktiv cümlelere) gelince, sen aklınca "haklannda karar verilemez" kabul edip onlan kullanmayı doğru­ yanlış diyalektiğine ihanetle eş tutuyorsun. Mesela soru cümlelerini -ne doqru. ne vanlış olduklan için- itibara lavık görmüyor ve zihnini cevap cümlelerivle d_olduruyorsun. Hakikaten çok yazık. zihninde cevabı olmayan bir tek soru bile vok! "Ah, bir olsa, bari şöyle olsa!" bile diyemiyorsun, zira hayal nedir, arzu nedir, dilek nedir, umut ve ümit nedir hiç bilmiyorsun! Düş_ de aöremivorsun bu vUzden . Bir nida dahi kopup gelmiyor ki gaipten! Senin gaibin bile yok dostum . Neyin varsa el altında. göz altında . . . Ne garip kı herşey malumun. Sorun da burada ya, s�nin meçhulün de yok her sevin malum.
·
110 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.