Gönderi

576 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
David Herbert Lawrence'dan okuduğum ilk eser kendisi. 2024'ün de ilk kitabı oldu :) Başka yerlerde okuduğuma göre yazarın otobiyografisi denebilecek nitelikteymiş bu eser. Yer yer yoğun betimlemeleri ile sıkıcı gelse de genel itibariyle akıcı bir kitaptı. Eşinde aradıklarını bulamayan bir kadının oğlunu ve oğlunun hayatını nasıl sahiplendiği, tabiri caizse oğlunun hayatının üstüne kara bir hayalet gibi çöktüğü çok güzel işlenmiş. Hoşuma gitmeyen şeylerden birisi de çevirisiydi. Nihal Yeğinobalı'nın çevirdiği versiyonu okusaydım keşke. Bu versiyonda az da olsa bazı şeyler akıl karıştırıcıydı. Örneğin bir diyalogda aniden özne değişiyor, ama bu "Onun, o, bu" gibi belirtildiği için "Kimin, ne, neyi?" diye bir afallayıp tekrar okumanız gerekiyor. Buna ciddi bir pürüz diyebiliriz. Gelelim hikaye hakkında yorumlarıma. Gertrude Morel, soylu sayılabilecek bir ailenin kızıdır. Standartları da haliyle yüksektir. Bir Noel partisinde tanıştığı madenci genç Walter Morel ile birbirlerinden çok hoşlanırlar ve evlenirler. Tabii cicim ayları diyebileceğimiz evliliğin ilk aylarında iki tarafın da keyifleri oldukça yerindedir. Lakin ne zaman ki o aylar geçer ve iki insanın aşktan değil de hayattan, daha ciddi ve düşünülmesi gereken şeylerden konuşması gerektiği dönem gelir; Gertrude aslında Walter'ın standartlarının altında biri olduğunu ve aynı dili konuşmadıklarını fark eder. Evet, yüzde yüz bir aşk evliliğidir bu ama aşktan ötesi yoktur; bu iki ruh birbirine hep yabancıdır, farklı yollardan yürümek istemektedir. Gertrude bu noktada yavaşça kocasından uzaklaşmaya başlar. Kocası da bunu fark ettikçe kendini alkole verir. Sessiz sedasız, bağırıp çağırmadan birbirlerinden yavaşça "boşanırlar". Durumun ikisi de farkındadır ama yapılabilecek bir şey yoktur, o "bağımlılıkları" belki de fiilen boşanmalarını engellemektedir. Bu süreçte çocukları olur tabii. Belki de bizim büyüklerimizin mantığında düşünmektedirler; başarısız bir evliliği çocuk doğurmaktan başka ne toparlayabilir? Gertrude için bu durum daha iyi olacakken -kendi bakış açısından en azından- Walter için kötü olacaktır çünkü Gertrude belki farkına varmadan çocuklarıyla birlik olup Walter'ı aileden dışlatacak, kendi gözünde "baba ve eş" yerine oğullarından biri olan Paul'u koyacaktır. Buradan itibaren yazacaklarım şahsi fikirlerimi de içereceğinden "spoiler" içerebilir, eseri henüz okumamışlara duyurulur. Başka incelemelere baktıkça fark ettim ki Gertrude'u seven veya anlayan okurlar olmuş. Kitabın başında ben de kendisine anlayış ve merhametle yaklaşırken, Paul büyüdükçe ve hayatına kadınlar girdikçeki davranışları sebebiyle kendisine oldukça sinir oldum. Evet kendi yaşayamadığı hayatı Paul üzerinden yaşamak istiyor olabilir, sonuçta geçmişte yaşanamamış ihtimaller insanda derin hüzün yaratabilir ama buna rağmen, tabiri caizse Paul'un hayatının iliğini kemiğini sömürmesi, Gertrude'un nasıl bir bencil olduğunun kanıtıdır. Paul'a da normal hayatı bu şekilde indekslemesi sebebiyle Paul, hayatı boyunca ve annesi vefat ettikten sonra rüzgarda savrulan çöp poşeti gibi oradan oraya savrulup durmuş, kendini içten içe bir hiç olarak hissetmiştir. Hatta hissettiği bu hiçlik duygusunu Miriam'a olan öfkesi ile dışa vurmuştur zannımca. Alenen belirtilmemiş olsa da Gertrude ve Paul arasındaki ilişki bir nevi "Oidipus kompleksi" olarak yorumlanmalıdır bence. Çünkü Paul'un annesine bağımlılığı da Gertrude'un Paul'a bağlılığından pek farklı değildir. Zaten kitapta pek çok pasajda geçtiği üzere "bir genç kızmış gibi, genç bir sevgiliymiş gibi" annesinin üstüne titremektedir Paul. Annesinin sımsıkı kavradığı tasması sebebiyle de aşk hayatında da hep başarısızlıklar olmuştur. İlk sevdiği kadın (ve bence eğer buna sevgi denebilirse, tek sevdiği kadın) Miriam, neredeyse ruh ikizi olsa da sürekli kızda bir kusur arar Paul. Çünkü annesi Miriam'ı onaylamaz, kendine rakip görür. Miriam kaba tabirle sümsük bir kızdır evet ama Paul'u "bir anne gibi" seven, onunla aynı dili konuşabilen biridir. Kendi güçsüzlüğünü ve yetersizliğini sürekli Miriam'a yükleyerek bire on katar Paul ve en nihayetinde kızdan ayrılır. Ama aklı sürekli Miriam'a gider gelir. Bu da bence Miriam'ı çok sevdiğinden değil, cepte gördüğündendir. Çünkü kendi de farkındadır ki Miriam'ın onu sevdiği kadar Paul, Miriam'ı sevmemektedir. Gertrude, Miriam'ı istemez çünkü rakip görür dedik evet ama bir yandan da sevmemesinin sebebi Miriam'da kendine benzer şeyler görmüş olmasıdır. Anne oğul Miriam'a yazık ederler kısaca. Kitabın sonunda ben Miriam'ı başkasıyla evlenmiş, çok mutlu, Paul'a karşı da ezilip büzülmeyen, "kendini Paul'a kurban etmeyen" olarak görmek isterdim açıkçası. Kitabın sonunda bile sümsük davranması beni sinir etti. İkinci sevdiği kadın (ki bence sevgi değil, tamamen tutku ve arzu idi ona duyduğu) Clara ise kendini Miriam gibi Paul'a tamamen adamadığından Paul, Clara'ya kapılır. "Kaçan kovalanır" mantığıdır yine bir nevi. Gertrude, Clara'nın Paul üzerinde aslında o kadar da etkili olmadığını gördüğünden bu ilişkiye pek ses etmez. Clara da zaten aslında Paul'a o kadar bağlı değildir. Kitabın sonunda eski eşine dönmesinden de anlıyoruz ki Paul, Clara'nın alması gereken bir derstir ve dersi pekiyi ile verdikten sonra hayatına döner. Miriam ve Clara'yı kıyaslarsak, bir noktaya kadar Miriam'cıydım. Sümsük olmasına rağmen onu savundum. En nihayetinde Miriam'cı da olmadım çünkü Paul onu da hak etmiyor. Paul kitapta da defalarca belirtildiği gibi, hiç büyümemiş, erkek olamamış çünkü annesinin eli hep üstündeyken büyümeye ihtiyacı olmamış. Ne istediğini kendi bile bilmeyen (çünkü hayatındaki kararları hep annesi vermiş), oradan oraya savrulan, tek peşinde olduğu şey anlık hazlar olan birisi. Paul da Gertrude da çok bencil, birbirlerinden başka hiçbir şeye kıymet vermeyip her şeyi harcayabilecek karakterler. Kitabın sonunda keşke Paul'a daha bir dank etseydi bir şeyler. Uzun lafın kısası (şu zamana kadar yaptığım en uzun kitap yorumu oldu gerçi, daha neyin kısasından söz ediyor olabilirim ki), Paul annesinin yaşayamadığı hayat uğruna kendininkini kurban etmiştir çünkü ona bundan başka yol öğretilmemiştir. Gertrude ise bencilin tekidir. Miriam da güçsüz bir karakterdir ve bence bir noktadan sonra Paul'a hisleri aşk değil, takıntıya dönüşmüştür. Clara ise Paul'a yakışandır aslında. Paul'u o kadar da umursamamış, bir geçiş dönemi olarak nitelendirmiştir. Walter Morel ise kendi içinde kötü olsa da aileden bu kadar dışlanmayı hak etmiş midir, soru işareti. Daha yazsam yazarım cidden. Çok şey söylerim bu kitaba dair ama bir yerde bitirmek lazım. Dediğim gibi, bazen betimlemeleriyle okuru yorsa da akıcı bir eser. Karakterlerin duyguları çok güzel işlenmiş ve yansıtılmış. D.H.Lawrence'ın başka eserlerine de bakacağım.
Oğullar ve Sevgililer
Oğullar ve SevgililerD. H. Lawrence · Can Yayınları · 2019514 okunma
·
168 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.