Gönderi

104 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 21 hours
BU KİTAP DA BENİM YASTIĞIMDIR, YUMUŞACIK!
Berken Bereh ismini daha önce hiç duymamıştım. Açıkçası bu kitabı da nerden gördüm, nasıl keşfettim hiç bilmiyorum. Sanki bir anda önüme çıktı ve alıp onu kucakladım. Berken Bereh 1954 yılında Şırnak’ta doğan bir Kürt şairdir. Şiirlerini de Kürtçe yazmıştır ve bu kitap da zaten bir çeviri kitabıdır. Şiir çevirileri hakkında görüşleriniz tam olarak nasıldır bilmiyorum ama ben şiirlerin çevrildikleri zaman o ruhunu kaybettiklerini düşünüyorum. Çünkü şiirler zaten o anki duygularla yazılmıştır. Hatta bana göre şiirler yazıldıktan sonra şair üzerindeki etkisini yitirmektedir. Şairin akıtması gereken bir zehri vardır ve o zehri akıtıp ölür. Fakat bazı şairler ne yaparlar ne ederler o zehri bir şekilde kalemlerine bulaştırıp yüzümüze yüzümüze sıçratırlar. Sıçrayan her zehir tanesi içimizdekileri ortaya çıkarır. Bir bakmışız ki biz zaten zehirlenmişiz. O an farkında oluruz zehirlendiğimizin. Birçok dergide şiirleri yayımlanan bu şairimizi daha önce duymamanın ve bilmemenin derin üzüntüsü içerisindeyim. 1978 yılından beri Kürtçe şiirler yazıyormuş. Ayrıca bir dönem Evrensel Gazetesi’nde köşe yazarlığı da yapmış. Sakallarını tıraş etmiş, bıyık bırakmış, başında da şapkası… Fotoğrafına bakıyorum da sanki bir şiire bakıyormuşum gibi. Biraz Youtube’ye bakıyorum, yazmış olduğu şiirlerini seslendirdiğini görüyorum. Sesi de harika, bayılıyorum. Kürtçe yazmış, Kürtçe söylüyor. Ah benim anadilim, Kürtçe’m… Kürt bir yazarın yazmış olduğu şiirleri orijinal dilinde okuyamamak… Hayır, bu hikayenin sonu böyle olmamalı. Şairin Kürtçe şiirlerinin olduğu kitabı da okumalıyım. O duyguları yaşamalıyım. Duyguların dillerde saklı olduğuna inanırım. Dedim ya bu yüzdendir çeviri şiirlere karşı olumsuz bakışım… Fakat tuhaf bir şey oldu. Şiirlerini Türkçe çeviri olarak okumama rağmen o duygulara sarılabildim. Sanki bizleri anlatıyordu, bu coğrafyanın insanlarını. Annesinden yeni ayrılmış bir keçi yavrusunu düşünün, henüz süt emmemiş… Yürekleri dağlayan bir ağıttır bu. Oturdum ve o keçi yavrusuna kocaman sarıldım. Birlikte çıktık yola, annesini aramaya… Bulacaktık annesini mutlaka, inanıyordum. Kitabın girişinde Sennur Sezer tarafından yazılmış bir yazı yer alıyordu. Berken Bereh’in şiirinde geçen: “Yüreğimin yaprağıyla sarardım Kaçak tütünü” şu tılsımlı cümle için şöyle değerlendirme yapmıştır Sennur Sezer: “Güneşte kurutulmuş tütünün ilk dumanında duyulacak koku kederin kokusudur. Bu kokudan sızacak olan bir halkın yaşamının ayrıntılarıdır.” Evet, keder ve halkın yaşamı nasıl da iç içe öyle. Sennur Sezer zaten kitabı okuduktan sonra ellerimizin çok hoş kokacağını yazmış. Öyle olmadı mı, oldu. Sanki köye gidip gelmişim gibi, koşmuşum da yorulmamışım gibi, her çiçeğe dokunmuşum gibi… Ha bir de en çok acılara dokunmuşum, hissetmişim. Acılar beni de yakmış, kavurmuş. Bakın şiirsel acı diye bir kavram vardır, unutmayın. Şairin acısına ortak olmak, diline ne kadar sahip çıktığını ve ustalıkla kullandığını görmek… Şairin bir acısı var ve onu şiirine zerk ediyor. Gelip bir cıgara sarıyormuş acıdan ve kederden, ardından bir nefes çekiyormuş çaresizlikten. Köylüymüş, adımları ürkekmiş… Kaçak tütünü yüreğinin yapraklarıyla sararmış… Gülmemiş işte bir kez olsun yürekten… Hangi rüzgarın elinden tutsa yolu cehenneme çıkıyormuş… Şehirleri bizlere bırakıp gidiyormuş ama eğer ki yılanlar ve akrepler onu sokmazsa; kurtlara, çakallara ve ayılara yem olmazsa bizlere geri dönecekmiş. Ne bir ini varmış gizleneceği ne de sırtını vereceği bir kayalık… Berken Bereh iğreniyormuş insanlığın suskunluğundan ve çığlık çığlığaymış barış gelsin diye. Kim istemez ki barış gelsin diye… Sonra da Zonguldak’taki işçilerin tepesine bir maden ocağı çökmüş, kanlı gözyaşları dökmüş. Berken Bereh’in yüreği mi, onun yüreği hep yoksulların derdindeymiş… Dilinin bir dönem yasaklandığını yazmış. Acı hatıralarına nasıl ağlamış biliyor musunuz? Oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi ağlamış. Bu duyguyu küçükken yaşayanlarınız gayet iyi bilir. En değerli varlığımız o zamanlar için oyuncaklarımızdı. Küçükken oyuncak arabalara bayılırdım. “Vınn, vınn” sesleri çıkarırdım. Virajlarda da tükürükler ağzımdan saçıla saçıla çıkarırdım o sesleri. Virajlara da öyle hızlı girerdim ki sormayın gitsin. Hani gitmek bir şey değil de bu acılı yüreği, bu iğrenç şehri ve şu tozlu iklimi kime bırakacakmışız der… Sahi kime bırakacağız bu kadar yükü ve bu kadar yıkıntıyı… Bitap düştük de ne yapalım hani gözüm? Çat diye çatlayacağız da bakalım nereye kadar sürecek bu kavga… İnsan keşke yeniden bir kıvılcım çakabilse… Çokça özlediğimiz şu kuşlar yüreğimizde kanat çırpsa ne kadar güzel olur, öyle değil mi? Bir avuç olan kalbim nasıl da kan pompalar öyle… Annesinin kucağına atlar, babasının yolunu gözlermiş. Babası gelirmiş, eskimiş ceketinin cebinden bir şeyler çıkarırmış, nasıl da heyecanlıymış öyle… Çok özlemiş, çok… Evini, barkını, gökyüzünü, uykusunu… Çok özlemiş, çok… Herkesin beklemekte olduğu yağmurun yağacağını söylemiş, umutluymuş. Acılar sona erecekmiş, güneş yeniden doğacakmış. Berken Bereh bu şiirlerini yazarken sanki karşısına bir çiçeği almış, içini ona dökmüş. Başka tarafa bakmış; acı, kan, gözyaşı… Durmuş ve onu da akıtmış kaleminden. Benim yüreğim bir hoş oldu bu kitabı okurken. Kalbim nasıl çarptı bir bilseniz… Çeviri bir kitap beni böyle etkiledi işte. Orijinal dilinden de okumam gerekmez mi, gerekir elbet. Gidip onu da okuyacağım. Sözlük kullanırım ama olsun, kıymetlidir. Böyle güzel yazan bir yazardan böyle kaliteli şiirler okumak ruhuma nasıl iyi geldi var ya… Şiirden çok ama çok uzaklaştığım bir dönemde neredeyse her şiirini heybeme doldururken buldum kendimi… Geç kalmayın, alın okuyun. İncelememi buraya kadar okuduğunuz için teşekkürlerimi sunar, şiir dolu günler dilerim.
Kalbim Bir Yastıktır Aşka
Kalbim Bir Yastıktır AşkaBerken Bereh · Evrensel Basım Yayınları · 201221 okunma
·
47 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.