Gönderi

·
Puan vermedi
Marcel Proust 1871'de doğmuş dünyaca ünlü Fransız yazar ve düşünür olarak, kültürlü bir anne babaya sahip. 9 yaşından itibaren astım hastalığı ile mücadele etmek zorunda kalıyor ve bu durum liseyi tamamlamasına engel olsa da edebiyat konusundaki hünerlerini gösterebiliyor.Edebiyatımızda da Tanpınar ile sıklıkla anılıyor. Kendisinin Proust'tan etkilendiği belirtilir ve Fransa'daki Marcel Proust Dostları Derneği'nin de bir üyesidir. Eser, John Ruskin'in Susam ve Zambaklar kitabına yazdığı bir önsöz olup sonradan kitaplaştırılmış bir deneme aslında.Kitaba okumaya aşık bir adamın çocukluğuyla giriş yapıyorsunuz. Bu çocuğun masalsı dünyasında gezinirken, kitaplarına olan düşkünlüğünün aslında kitapların ona verdiği dostluğun yanı sıra okumalar esnasındaki; arkadaşlarının çağırması, yemek saati gelmesi gibi bölünmelerin zihninde bıraktığı izlerden kaynaklandığına ve bunların okumayı daha da karşı konulamaz bir aşka ve ihtiyaca dönüştürdüğüne şahit oluyorsunuz. Proust'un Okuma Üzerine isimli risalesinin iki bölümden oluştuğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki, Proust risalesinin ilk bölümünde kendi çocukluğuna dönerek okuma edimine ilişkin çağrışımlara işaret etmiş. Çocukluğunda hangi mekânlarda okuduğunu, çevresindeki insanların ve eşyaların bu okuma ediminde anımsattığı duyguları ve düşünceleri dile getirmiş. Kendi için çok önemli addettiği okuma pratiğinin, çevresinde bulunan insanlar tarafından nasıl anlaşılamadığını ve neredeyse hiç yere rahatsız edildiğini hayıflanarak olmasa da dile getirme gereği duymuş. Proust'un bu bölümde dile getirdiği duygu ve düşüncelerini özetleyen belki de şu aşağıdaki paragraftır: "Bize yaşanmamış gibi gelen çocukluk yıllarımızda çok sevdiğimiz bir kitapla geçirdiğimiz günler kadar dolu dolu yaşanmış başka zaman belki yoktur." Proust çocukluğunda okuma pratiğine ilişkin duygu ve düşüncelerinden sonra yetişkin bir birey olarak okuma pratiğine ilişkin düşündüklerini ifade ettiği bölüme şu tümceyle başlar: " Bütün iyi kitapları okumak, bu kitapların yazarı olmuş geçmiş yüzyılların en değerli insanlarıyla konuşmak gibidir." Proust Descartes'tan yaptığı bu alıntıdan sonra kitap ile dostu karşılaştırır ve kitap vasıtasıyla geçmişte yaşamış büyük insanlarla görüşme ayrıcalığı elde edebileceğimizi vurgulayarak kitap mı dost mu sorusunun yanıtını kitaptan yana kullanır. Kitaplar aracılığıyla bilge insanlarla konuşma fırsatı elde ederken günlük yaşamımızda karşılaştığımız kanlı canlı insanlarla bu fırsatı yakalayamadığımızı imler. Bu düşüncesini şu sözleriyle destekler: "...okuma insanların en bilgesiyle bile olsa, bir konuşmaya indirgenemez; bir kitapta bir dost arasındaki asıl farklılık bilgeliklerinin büyüklüğündeki farklılık değil, onlarla iletişim kurma biçimidir; okuma konuşmanın tersine, yalnızlığımızı sürdürürken, yani yalnızken sahip olunan ve konuşunca çabucak dağılan entellektüel güçten yararlanmaya devam ederek, esinlere açık olmaya ve zekanın kendi kendisi üzerindeki çalışmasını bütünüyle verimli kılmaya devam ederek, her birimizin önceden üretilmiş bir başka düşünceyi edilmesidir. Proust okuma ediminin, okuduğumuz kitabın bitimiyle sonuçlanan bir şey olmadığını bilâkis asıl etkisinin bundan sonra başladığını savunur. Ona göre yazarın yapabileceği tek şey bizim arzu duymamızı sağlamaktır. Bu düşüncesini ya da iddiasını şöyle dile getirir: " Yazarın bilgeliğinin bittiği yerde bizimkinin başladığını çok iyi hissederiz ve onun yapabileceği tek şey bizim arzu duymamızı sağlamakken biz yanıt vermesini isteriz. O ise bu arzuları bizde, sanatının son çabasıyla erişebildiği nihai güzelliği bize seyrettirerek uyandırabilir. Proust bu tümcelerde de belirttiği üzere, yazarın verdiklerinin bittiği noktada bizim hayâl gücümüz devreye girmeli ve yeni kapılar açmalıdır. Gerçeğin tümünü yazarda bulamayacağımız için bizim sorularımızla yeni kendi bilgeliğimizin başladığını anlarız. Yazarın yanıtlarının bittiği noktada bizim yeni sorularımız doğmalı ve bu merak duygusu ve nihayetinde yaratıcı edim sürdürülmelidir. Sanatçının ve yazarın nihai çabasının bizi evren karşısında meraklandırmak ve hayatı anlamlandırmaya çalışmaktır. Bununla birlikte okuma disiplinine fazlaca anlam yüklemenin gereksiz bir çaba olduğunu vurgulayan Proust, " okuma tinsel hayatın eşiğidir, oradaki yolu bize gösterebilir, yolu oluşturmaz" diye belirtmeyi ihmal etmemiştir. Proust okuma biçiminin yanında kişisel dostluğa da küçümseyerek bakar. Okumanın var olmayan birine samimi, çıkarsız bir yakınlık ya da dostluk olduğunu vurgular. Suni insan ilişkileri ile karşılaştırıldığında çıkarsız ve dolaysız olması nedeniyle okur yazar ilişkisini fazlasıyla önemser. Kitaplarda sahtelik olmadığını, kitaplarla geçirilen vakitlerin insanların aksine istediğimiz için olduğunu ve daha değerli olduğunu vurgular. Proust kitabının son kısmında bütün büyük yazarların tercihinin antikçağ yazarlarına yöneldiğini belirterek kendi çağdaşlarını romantik bulduklarını söyler. Büyük yazarların eski eserleri tercih etmelerinde yazıldıkları dilin, tözlerinin ve o dönemin yaşam aynası olmalarının etkisinin önemli olduğunu vurgular. Proust bu durumu şöyle vurgular: " Çünkü bunlar artık yaşamayan geleneklerin ya da hissediş biçimlerinin hatırasını koruyan yürürlükten kalkmış dillerin bütün güzel biçimlerini bugünkü hiçbir şeyi andırmayan ve zamanının üzerlerinden geçerken hala renklerini güzelleştiren tek şey olabildiği süregelmekte ısrar eden geçmiş izlenimleri içerir." İnsan ile kitap arasındaki ilişkiyi sosyolojik ve psikolojik yönden ele alıyor yazar. Kitap sayfa sayısı olarak kısa olsa da Proust'un kendine has tarzı, uzun cümleleri ve odasından, eşyalarından, evine gelen misafirlere kadar detaylı tasvirleriyle hemen bitmiyor hatta bir cümleyi bir kaç defa okutuyor.Farklı sanatçıların eserlerinden, alıntılarından örnekler veriyor. Kitapta en hoşuma giden kısımlar yazarın kitapları insan dostların aksine ölü dostlar, yani zararsız dostlar olarak betimlediği, onları sevmesek de, bıraksak da insanlar gibi tepki göstermeyecek kadar masum arkadaşlar olarak anlattığı şu bölümlerdi: "Hiç kuşkusuz dostluk, bireyler arasındaki dostluk hava cıvadır ve okuma bir dostluk biçimidir. Ama en azından dostluğun samimi bir biçimidir ve bir ölüye, olmayan birine yönelik olması ona çıkarsız, neredeyse dokunaklı bir hava verir." "En azından kitaplar söz konusu olduğunda dostlarımızı genellikle üzülerek terk ederiz. Ve onları bir kere terk ettiğimizde, "Bizim hakkımızda ne düşündüler? Densizlik etmedik ya? Bizden hoşlandılar mı?" türünden dostluğu bozan bu düşüncelerden hiçbiri olmadığı gibi, başka biri yüzünden unutulmuş olma korkusu da yoktur. Bütün bu dostluk endişeleri, okuma denen bu katışıksız ve dingin dostluğun eşiğinde son nefeslerini verir." Marcel Proust'a, cümlelerine nokta koymayı bir süreliğine unutan adam dedim kitabı okurken. Dili edebi yüklü, cümleleri oldukça uzun. Çok dikkat, özen isteyen anlatıma sahip. Birey ile kitap arasındaki ilişkiyi ve özgün psikolojik edim olarak okumayı irdelediği, bu edinimin kaynaklarına yaptığı yolculuğu içeren bir anlatısı var kitabın içeriğinde. " Hiç kuşkusuz, dostluk, bireyler arasındaki dostluk hava cıvadır ve okuma bir dostluk biçimidir. Ama en azından dostluğun samimi bir biçimidir ve dostluk biçimlerini çirkinleştiren her şeyden bağımsız bir dostluktur." Yazar, kitapların dostluğunu, insanın dostluğuna tercih ediyor. Kitap okumaya odaklı sürekli. Öyle ki yaşamının her fırsatını kitap okumaya ayırmış; evdeki en ufak gürültüden, aile bireylerinin kendi aralarında konuşurlarken seslerinin gelmesi, yemek yeme araları, evlerine gelen misafirler, arkadaşlarının kendisini oyun oymaya çağırması vs. Onu kitap okumaktan alıkoyduğu için rahatsız verici durumlar olarak görüyor. Kitaptan Alıntılar Kitabın kısa olması sizi yanıltmasın çünkü anlam itibarıyla oldukça derin cümlelere ev sahipliği yapılmış. • “Okuma bir tür iyileştirici disiplin olabilir ve tekrara dayalı teşviklerle, tembel bir tini zihinsel yaşama ebediyen dahil edebilmekle yükümlü olabilir.” • “Kitap sevmenin zekâya koşut geliştiği anlaşılıyor.” • “Sadece okuma ve bilme yoluyla zihin “en görgülü hali”ne kavuşur.” • “Duyarlığımızın ve zekâmızın gücünü ancak kendi içimizde, ruhsal yaşamımızın derinliklerinde geliştirebiliriz.” • “Okumuşlar, her şeye karşın, nitelikli zekâlar olmayı sürdürür ve bazı kitapları, edebiyat biliminin bazı özelliklerini bilmemek, bir dehada bile entelektüel eksiklik işareti olarak kalacaktır.” • “Bizim için büyülü anahtarları olan, içimizdeki derin, nüfuz edemeyeceğimiz yerlerin kapılarını açan yol gösterici olduğu sürece, okumanın yaşamımızdaki rolü sağaltıcıdır.”
Okuma Üzerine
Okuma ÜzerineMarcel Proust · Notos Kitap · 20091,385 okunma
·
103 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.