Aleksandr'ın mistisizme meyilli mizacı, zamanla melankolik nevroza dönüştü. Şiddet kullanarak kazanmak istemediği dünyevi zaferler yüzünden ıstırap çekiyordu. Kazandığı zaferler arttıkça yaşadığı sıkıntılar da büyüdü. Napolyon'un mağlup edilmesi ve ülkesinin sınırlarının sürekli genişlemesi dahi onu bunaltıyordu. Yakın arkadaşı sinsi Arakçiyev'e sürekli daha fazla yetki devrediyordu. Arakçiyev, bütün ülkeyi tutucu bir yönetimle idare ediyordu. Aleksandr'ın saltanatı ihtişamlı başlamış ancak bir süre sonra kasvetli bir hal almıştı. Madam de Krudener'in kendisine meftun olan Çar'ı kabul ettiği odadan yaydığı esrarlı hava durumu daha da belirsiz hale getiriyordu. Bu dikkat çekici kadın, o dönemde Avrupa siyaseti üzerinde kayda değer bir etkiye sahipti. Rus kökenli, zarif ve baştan çıkarıcıydı. Hem fiziksel hem manevi hem de zihinsel bakımdan hayranlık uyandırıcı niteliklere sahipti. Edebiyata meraklıydı. Kraliçe Hortense'nin yakın arkadaşı olması, ona Paris sosyetesinin kapılarını aralamıştı. Esrarengiz sohbetleri, Leydi Hamiltonvari tavırları ve şal dansı bütün Paris'in ilgisini çekmişti. Dalga geçmek için gelenler, onunla dua etmeye başlıyordu. Benjamin Constant ve Chateaubriand müdavimlerindendi. Çar Aleksandr'ın bu seçkin gruba katılması, Madam de Krudener'in salonunu taçlandırdı. Çar, görür görmez Madam de Krudener'in etkisi altına girecekti. Karmaşık bir ilişkileri vardı. Çar, Madam de Krudener'e yazdığı mektuplarda ondan Paris'in cazibesine direnebilmesi için dua etmesini istiyordu. Madam de Krudener "dünyevi sevginin ıstırap dolu, ağır yüküne bir kez daha boyun eğdiği için" yaptığı fedakarlıklardan bahsediyordu. Üslubu, öğrencisiyle konuşan bir hocayı andırıyordu. "Eğer bensiz gelişme kaydetmeye devam edebileceksen ben giderim.... ama... " Gitmedi. Görüşmeye devam ettiler. "Kutsal İttifak'a dair ilk proje bu buluşmaların meyvesiydi. Madam de Krudener, sanki cennetten gelen bir elçi gibi gittiği her yerde büyük diplomatik tazimle karşılanıyordu." Ancak zamanla nüfuzunu kaybedecekti. 1822 yılında tarih sahnesinden silindi. Madam de Krudener'in gidişi de olaylı oldu. Olağandışı karaktere sahip iki kadınla arkadaşlık kurmuştu: Prenses Galitzin ve Madam Guacher. Çar'ın ilgisini çekmeyi başaran Madam Guacher gizemli bir Fransız göçmendi. Saray mensupları, Madam Guacher'in geçmişinin karanlık olduğunu ima ediyor ancak Çar hararetle onu savunuyordu. Bir tür ittifak kuran bu üç kadın, hayır işleri ve siyasi entrikalarla uğraşıyordu. Nüfuzları o kadar büyüdü ki Çar sonunda onları güneye, Kırım'a göndermeye razı oldu. 1822 yılının Eylül ayında gümüş renkli elbiseleriyle, Saray erkanının alaycı sözleri arasında St. Petersburg' dan ayrıldılar. Gidişleri, cömertliklerinden nasibini almış fakirleri yasa boğacaktı. Taganrog'a ulaştıktan sonra da inançlarını yaymaya devam etseler de pek bir başarı elde edemediler. Hayrete kapılmış Tatarlar için düzenledikleri açık hava ayinleri, Madam de Krudener'in sağlığının bozulmasına yol açtı. Zaten havari gibi çalışmaktan iyice yıpranmıştı. Bir yıl sonra hayatını kaybetti. Prenses Galitzin daha dayanıklı biriydi. Arkadaşını defnettikten hemen sonra cübbesini çıkardı ve insanların etrafında pervane olacağı Koreis'e yerleşti. Bazı çağdaş kaynaklara itibar edersek üçüncü kadının akıbeti daha da dikkat çekiciydi. Madam de Krudener gibi o da bir zamanlar hükümdarları etkisi altına almış, hatta Fransız monarşisinin yıkılmasında rol oynamıştı. Çünkü o, XVI. Louis'in sarayında Kraliçe Marie Antoinette'nin başına gelen "elmas gerdanlık olayındaki" Motte Kontesi'nin ta kendisiydi. Fransız adaletinden kaçmak için Londra'ya gitti ve burada öldüğü varsayılıyordu ancak kısa süre sonra Madam Guacher adıyla Rusya'da ortaya çıktı. O da Madam de Krudener'in ölümünden sonra dini mücadelesini terk etti. Rahibe kıyafetlerini çıkarıp Amazon elbisesi giydi ve sıra dışı bir münzevi olarak hayatına devam etti. Fırtınalı havalarda yürümeyi ve ata binmeyi seviyordu. Sağanak yağmurda "sanki şeytandan kaçıyormuşçasına" dörtnala at sürüyordu. Bir akşam korkunç bir fırtına koptu. Komşusu Albay İvanov'un evine sığınmak zorunda kaldı: Tek kelime dahi etmeden, yüzüme bile bakmadan ve kıyafetlerinden akan yağmur damlalarını umursamadan divana gömüldü ve derin düşüncelere daldı. Üzerinde Amazon tarzı bir etek, yeşil bir kumaş ceket ve geniş kenarlı bir fötr şapka vardı. Belindeki kemerde iki tane tabanca taşıyordu. Elindeki tosbağaya, Duşinka yani "küçük ruh" diye hitap ediyordu. Bu tosbağayı Çar Aleksandr hediye etmişti. "Bu yanımda olduğu sürece kaderimden umutsuzluğa düşmem" diyordu. Tam bir romantik olan Albay, karşısındaki kadının bir saray aşkının gayrimeşru meyvesi olduğuna inanıyordu. Kadına St. Petersburg' dan sık sık haber geldiğini gören Albay, onun "sürgünde olmasına rağmen Çar üzerindeki nüfuzunu koruduğunu" düşünüyordu. Ömrünün son demlerinde daha da tuhaflaşan Madam Guacher, 1823 yılının sonbaharında hayatını kaybetti. Madam Guacher'in öldüğünü haberi karşısında büyük telaşa kapılan Çar, Kırım'a Kazak bir kurye gönderdi. Özel bir sandığın derhal kendisine getirilmesini istiyordu. Polis amirinin yardımıyla evde saklanan sandık bulundu. Mühürlenen sandık iki hafta sonra Çar'a teslim edildi. Çar, sandığın içindekileri almak için o kadar sabırsızlanıyordu ki oracıkta kilidini kırdırdı. Yanında sadece en yakın adamları bulunuyordu. Sandığın içinden sadece bir makas çıktı. Çar'ın beş bin kilometre öteye atlı çıkarmasının nedeni bu makas olmasa gerek. O tosbağanın başına ne geldiğini hep merak etmişimdir. Çar, iki yıl sonra 1825'te bu üç tuhaf arkadaşının sürgüne gönderildiği şehirden pek de uzak olmayan bir yerde, Taganrog'da hayata gözlerini yumdu. Ölümünün üzerinde de esrar perdesi bulunuyor. Yaygın bir kanaate göre, itinayla bir plan yapılmış ve Çar'ın yerine tabuta bilinmeyen bir adamın cesedi konulmuştu. Bu sayede Çar; doktoru, Çariçe ve güvenilir bir yaverinin yardımıyla Peder Fyodor Kuzmiç adı altında uzun bir kefaret hayatı sürebilecekti. Tuhaf ve saygın bir şahsiyet olan Fyodor Kuzmiç'in gerçek geçmişi hiç açıklanmadı. Çar'ın ölümüyle ilgili bazı sırların olduğu kabul ediliyor. Fyodor Kuzmiç'in hayatı ise tam bir muamma. Rivayete göre III. Aleksandr, I. Aleksandr'ın tabutunu açtığında yüzünde kaymak taşından bir maske varmış. Maskeyi çıkarttırmayı reddeden Çar, tabutun yeniden mühürlenmesini emretmiş. Sovyet yönetimi döneminde açıldığındaysa tabut boş çıkmış. Bu konuya dair hiçbir açıklama yapılmamıştır.