Gönderi

88 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 7 hours
Toplum sözleşmesi’de J. J. Rousseau “Seninle öyle bir sözleşme yapacağım ki, hep benim iyiliğime ve senin zararına olacak; keyfim istediği sürece ben uyacağım, yine keyfim istediği sürece sen uyacaksın ona” der. Yapıyı oluşturan sözleşmenin tek taraflı okduğu çok barizdir. Bir feda sistemi sayesinde toplumsal sözleşme yapabiliriz. İktidar kazanan ve güçlü olandır çünkü bu gücü büz ona kendi ‘rıza’mızla elimizle vermişiz ve ‘bireysel’likleri belli bir ‘özel’ alana sıkıştırmış ve kişisel ‘özgür’lüğümüzü feda etmişizdir. İktidar oluşunca ortaya bu erki yönetecek kişiler gündeme gelmiş ve bunları kendi aramızdan seçip bu işe ‘memur’ ilan etmişizdir. Kurallar dizgesi bize çoğunluğun oluşturduğu(ki bu çoğunluk kurallara uyanlardır) bir grup insanı toplum haline getirir. Son tahlilde sınıfsal farkı yaratandan da bu değerler sistemini oluşturan kurallardır. Dışlanma ise bu kurallara(dinsel, ahlaksal, hukuki) uymayanları ayıklama işini görür. Bir de sağlıklıyı sağlıksızdan ayırmak gerekir ki sağlıklı olan görevini layıkıyla yerine getirebilsin. Ve şunu anlamamız şart kültürel farklılıklar pek çok noktada vardır ama insanlık tarihinde ortak bir nokta aranacaksa o da bizi acıya götürür. Sevinçler ortak değildir belki ama acı evrensel olmaya çok yakındır. Acının birleştirdiği insanlar sessiz bir iletişim dahilinde anlaşıp yakınlaşırlar. Kitap bir hastahanede geçer. Bir koğuşun içinde acıyla yaşayan bir hasta ile oraya memur atanmış bir doktorun öyküsüdür. Bu iki uç gibi görünen tarafın ortak paylaştığı şey acıdır. Paylaşılansa acının kaynağı veya şiddeti değil bizzati kendisidir. Memur olarak çaresizce hastaların sömürülmesine, kaynakların yanlış kullanılmasına, bir çözüm üretmekten çok günü geçirmeye yönelik çabalara, sistemin dışına itilen bu insanları dışarda tutulmasına tanıklık eder atanmış doktor. Hasta ise bizzati bu dışlanmışlığın, izolasyonun ve çaresizliğin vücut bulmuş halidir. İktidar her iki tarafı da köşeye sıkıştırmış hastaya hastanede kalmayı memura da fazla düşünmeden felsefeye bulaşmadan sorgulamadan bu hastalara gözcülük görevini vermiştir. Her iki tarafın ortak noktası çaresizlik ve acıdır. Üstelik hastahaneye bekçi atanan tarafın öbür tarafta kendini bulması an meselesidir. Erki elinde bulunduranlar her iki tarafıda kontrol edip manüple etmektedir. Çaresizlik ortaktır tıpkı acı gibi. Doktor bile imzalanan ve iktidarın keyfiyeti dahilinde uygulanan sistemin ya parçasıdır ya da öteki. Çünkü deli, suçlu, hastalıklı ilan edilmek erkin insiyatifindedir. Ne olursan ol memur amir doktor öğretmen hiç fark etmez. Ve bu dışlanmışlığı ortadan kaldıracak yine erkin keyfidir. “Düşünen insan gelişe gelişe tam bir olgunluğa eriştiği zaman kendini ister istemez içinden çıkamayacağı bir kapana kısılmış hisseder. Gerçekten de öyle, olgunluğa erişmiş bir insan, biz canlı varlıkların bir takım rastlantılar sonucu yoktan var olduğumuzu düşünmeye başlar, kendi kendine yaşamın anlamını, amacını sorar;yanıt alamayınca ya da saçma sapan açıklamalarla karşılaşınca sorularına yanıt verecek başka kapılar çalar. Ancak çaldigi hiçbir kapı açılmaz. Derken ölüm birden bire dikilir karşısına, bu da isteği dışında gelişir.” İstekler her zaman dokuya uymalıdır. Uymazsa büyük bir sorun var demektir. Kapatılırsınız ve uzaklaştırılırsınız tüm haklardan ve kazanımlardan. Hasta ise boşuna çabalar çoğu zaman elinden alınmıştır çünkü tüm yaşamsal hakları. İnce bir bıçak sırtıdır üzerinde dolaştığımız.
Altıncı Koğuş
Altıncı KoğuşAnton Çehov · Can Yayınları · 202071k okunma
··
632 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.