Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Kadıköy Moda Süreyya Sineması/Operası
Süreyya Sineması'nın öyküsü Kadıköy tarihi için önemli. 1923'te inşaatına başlanan sinema, 1927'de açılmış. Köseoğlu Paşa’nın ikiz kâgir konağının yanı sıra sedir ağaçlarıyla doluymuş arazisi. 1908 yılında konak satışa çıkarılınca selamlık kısmını Süreyya Paşa, haremlik kısmını ise Kadıköy Metropolitliği satın alır. Süreyya Paşa, Kadıköy’e yaptığı hizmetleriyle tanınmıştır. Aldığı bu yapının yerinde Süreyya Sineması inşa edilir. Birçok bakımdan özellikleri dikkat çeken bir yapıdır bu. Fuayesi tasarlanırken Paris'in Şanzelize Tiyatrosu örnek alınmış. İç bölüm ise klasik Alman tiyatrolarının etkisiyle biçimlenmiş. Süreyya Paşa bir Viyana seyahatinde gördüğü bir tiyatro sahnesini burada yeniden yaptırıyor. Keyifli bir zenginliktir; salonun iki yanında uzanan locaları günümüzde de görkemli bir etki bırakır. Sinema gösterişli bir merasimle açılır. Kayıkçılara ve hamallara ayrılan kontenjanla birlikte Selimiye'deki askerlere haftada bir gün ücretsiz film seyrettirilse de, bir süre sonra bu çaba tavsamış; çünkü askerler, kayıkçılar ve hamallara çok cazip gelmemiş herhalde bu batı usulü eğlence. Sinemanın üst katında balo salonunda verilen davetler, açık pencerelerden Bahariye Caddesi'ne hemen her gece yayılan müzik sesleri anılarda anlatılır. Nazım Hikmet'in babası Hikmet Bey, Süreyya Sineması'nın müdürlüğünü yapmıştır bir süre. Piraye'nin oğlu Mehmet Fuat anlatır anılarında Piraye'yle film seyretmeye gelişlerini. Otuzlu yılların başı, Bahariye'de Dr. İhsan Ünlüer Sokağı'nda, Ayia Triada Kilisesi'nin karşısındaki apartmanlardan birinde otururlar. Bu apartman şimdikilerden değil. Yarı ahşap yarı kagir bir eski apartman onlarınkisi. Piraye, Nazım'la evlenmemiş henüz. Mehmet Fuat ve annesi Piraye birlikte oturuyorlar bu apartmanda. Kilisenin çaprazında da Sabiha Sertel'in anaokulu varmış. Otuzlu yıllarda üç önemli gazete var: Cumhuriyet, Tan ve Vatan gazeteleri. Bunlar fikir hareketlerine önem veren ciddi gazeteler. Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel de Tan gazetesinin sahipleri ve başyazarları. O yılların iz bırakan fikir insanları. Süreyya Paşa, hayal ettiği gibi bir operet topluluğunu 1928 yılında kurar. Süreyya Opereti o yıllarda çok ses getirir. Suzan Lütfullah Sururi Süreyya Opereti'nin primadonnası, baş kadın oyuncusu. Henüz soyadı kanunu çıkmamışken kadınlar eşlerinin adıyla anılmaktaydı. Suzan'dan sonraki Lütfullah Sururi kısmı oradan gelmekte. Suzan Hanım'ın babası Abdülhamit'in kilercibaşısı Osman Bey'dir. Osman Bey Abdülhamit'le birlikte büyümüş. Suzan Lütfullah Sururi, Gülriz Sururi'nin annesidir. Gülriz Sururi baba tarafından da paşa torunu. Çocukluğu 6 yaşına kadar Kalamış kıyısında, 25 odalı bir konakta geçmiş. Sonra 25 odalı konağı satıp Bahariye Kadife Sokak'taki bir cumbalı eve taşınmışlar. Babaanneyle Gülriz Sururi uzun süre burada yaşamış. Sururi ailesinin bu kuşaktaki tüm üyeleri tiyatrocu çıkıyor. Suzan Hanım, en küçük Sururi olan Lütfullah Bey'le evlenerek aileye gelin geliyor. Süreyya Opereti'yle büyük başarı kazanıyorlar. Bugün umarsızca yürüdüğümüz o Bahariye Caddesi bir zamanlar Suzan Lütfullah Sururi'nin sesiyle çınlıyormuş anlayacağınız. Suzan Hanım ile Lütfullah Sururi çok büyük bir aşkla bağlıymışlar birbirlerine. Ancak çok genç yaşta, Gülriz Sururi henüz 4 yaşındayken, 1932 yılında, erken patlayan safra kesesi nedeniyle ölüyor Suzan Hanım. Aslında vaktinde kaldırmışlar hastaneye. Ancak kendisini ameliyat edecek olan doktor: "Bugün ramazan arifesi, yarın da ilk günü. Allah'ın izniyle öbür gün yaparız ameliyatı!" deyip gitmiş. Tabii safra kesesinin ramazan teferruatlarından haberi yok. Maalesef 24 yaşındaki bu son derece başarılı operet sanatçımız, dayanamamış. Bazen alınan bir karar, yapılan veya yapılmayan bir tek şey yaşamda kocaman gedikler açabiliyor. Doktor Bey de ramazan arifesi kaprisiyle tarih yazdı bir günde. Gülriz Sururi, çok zor bir yaşam geçirir annesiz kalınca. Tüm ailenin yaşamı etkilenir bu ölümden. Sururiler, Türkiye'nin tiyatro tarihinde önemli isimlerdir. Gülriz Sururi'yi televizyondaki yemek programıyla öğrenmiş olanlar çok şey kaçırdılar. Anne yaşamış olsaydı bugün sadece Sururilerin değil, Türkiye'nin tiyatro tarihinin de akışı değişik olacaktı. Lütfullah Bey kahroluyor eşi Suzan Lütfullah’ı böyle elim bir ihmalle kaybedince. Bir gün Kadıköy vapurunda doktoru görüyor Lütfullah Sururi ve adamı tuttuğu gibi denize fırlatıyor. Günümüzde sinemanın holündeki büst, Suzan Lütfullah Sururi'ye aittir.
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.