Gönderi

318 syf.
7/10 puan verdi
·
Read in 6 days
Spoiler ve "Taraf" içerir.
Nasıl başlanır ki bilemedim. Okuduktan hemen sonra bir şeyler yazmak sanırım daha doğru olur. Belki de bekledikçe daha objektif, ama daha az samimi bir inceleme olacak. Öncelikle ilk iki kitabı başarılı buldum.
Amin Maalouf
Amin Maalouf
iyi bir tarihçi midir bilmem ama ele aldığı dönemi düşünecek olursak ortaya sağlam bir tarihi roman koyabilmiş. Tam olarak nerede kurgu nerede tarih işin içine giriyor onu bilmeden yorum yaparsak, yazara haksızlık yapmış oluruz. Büyük ihtimalle ben o haksızlığı yapacağım. İlk iki kitapla ilgili bir kaç durumu sürekli bahsedildiği gibi"vakanüvislerin" hangi yazmalarından bulup çıkardı düşünmemek elde değil. Tuğrul Bey'in Abbasi halifesinin kızını istediğinde verilen tepki, kendisinin kısır olması, Alpaslan'ın "cins-i latifle" pek ilgilenmeyen bir eşcinsel olduğu gibi ifadeler eğer bir kurguysa, neden tarihçilerin dediği şeyler gibi gösteriliyor kitapta? Sonradan Avrupa'lı olan bütün Orta Doğu'lu aydınların ortak özelliği şu ya da bu şekilde neden anlatılarında kötü adamları hep Türk oluyor? O tarihlerden ta 20. yüzyılın başına kadar bir çok coğrafyada Türkler yönetici sınıftı. 800-900 yıllık bir sürecin içinde hep mi "ellerinden her türlü alçaklık gelen dinsiz çapulculara" (bölüm Vll syf.51) denk geldiniz? Bizde malesef yabancı biri bizim hakkımızda kötü bir şey söylediğinde iki tutum sergileniyor: ya yabancı olduğu ve bizi sevmediği için böyle söylüyor diyip sinirleniyoruz, ya da adam sanki tamamen bilimsel verilerle konuşmuş gibi ilk grubu "gereksiz milliyetçilik" yapmakla suçluyoruz. Yazar, her iki tutumdan bağımsız değerlendirilmesi gerekiyor. Ömer Hayyam'ın kitap boyunca bahsi geçen her türlü iktidar sahiplerine karşı tutumunu bozmayıp üstüne üstlük daha sert bir biçimde ifade ettiği kısımda da "Türk Sultanı" diye özellikle belirtmesi de tesadüftür kesinlikle(Bölüm XXl, s. 141). Hasan Sabbah ve Nizamülmük hakkında hiçbir şey söylemeyeceğim, çünkü ne kadar abuk subuk davransalar da İranlı oldukları için hem anlatıcı hem de diğer karakterler hiç ağzını bozmuyor maşallah. Gelelim 3 ve 4. bölümlere. Açıkçası bu bölümler için artık iş iyiden iyiye kurguya kaydığı için bir başarıdan falan söz edemeyeceğim. Olayların bağlanmasını aşırı zorlama buldum. Ana karakter Benjamin'in İran'a karşı tutumu büyük ölçüde sıradan bir oryantalisti andırıyor. Karakterin hikayedeki esas motivasyonunu bir türlü çözemedim. Kitap için gittiği İran seyahatinde bir "ajan" edasında devrimi örgütleyen biri olması, üstüne üstlük örgütlediği devrim için de yeri geldiğinde fazlasıyla "batılı" laflar kullanması çok tutarsızlık içeriyor. Şu alıntılar gibi: -O ve ben birlikte, Doğu'nun ritmiyle Batı'da yaşasak, cenneti bulmuş gibi olmaz mıydık?(s.287) -Sabredip beklemeliydik, biraz kurnaz olmalı, hik mik etmeli, iki büklüm olup yalan söylemeli, sözler vermeliydik. Doğu bilgeliği dediğin şey budur ezelden beri; Shuster bizi Batı ritmiyle ilerletmeye çalıştı ama gemiyi de batırdı. (s.309) Fazıl bunu derken epey haklıydı: -Sen ki özgür bir ülkede, özgür bir insan olarak doğmuşun, beni anlamalıydın. (s.277) Aydın bir Doğu'lu iseniz bon pour l'orient demediğiniz için kendilerine hak gördükleri modernleşme hareketlerini size hak görmeyecekler elbette. Asıl sorun karakterin bu zihniyette olmasında değil yanlış anlaşılmasın. Asıl sorun, sanki kaderi Rubaiyat ile bir yazılan, adının bile Omar olduğu, Doğu'yla kaderi bir yazılmış (güya) birinin bu sözleri söylemesinde. Başarılı olduğu tek konu belki de sürükleyici olması kitabın. Ortalama hızınıza göre daha çabuk bitireceksinizdir. Yazdıklarıma gore puanın yüksek olması belki de bu akıcılık yüzünden.
Semerkant
SemerkantAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 202061.7k okunma
·
85 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.