Bankta oturuyorum denize doğru.
Elimdeki kahvenin dumanı tütüyor,
Geçen geminin bacası.
Sahi, bu gemi nereye gidiyor?
Nereye gidiyor geminin içindeki altı çocuk babası?
Ekmek parasına mı, sonsuzluğa mı?
Düşünüyorum...
Kahvem bitiyor,
Tam kalkacağım sırada
Çarpıyor yüzüme meltem rüzgarı
Aşmış da gelmiş yüzüme; denizi, dalgaları.
Uğultuya dönüşüyor rüzgarın sesi
Konuşuyor ecnebi yurdunun bilmediğim dilini
Tek anladığım bu dilde
Gariplerin ağlamaları
Aynı mı her yerde?
Acının harfleri, dilinin kuralları
Düşünüyorum...
Paltomu giyiyorum üşümemek için
Ellerimi ceplerime sokuyorum
Bir şey çarpıyor parmaklarıma, ellerimden daha soğuk.
Birkaç bozukluk!
Bu yüzden her savaş çıkmıyor mu?
Bu yüzden yalvarmıyor mu, çocuklar için için
Hayatta kalacak kadar su
Nefes alacak kadar bozukluk için!
Hemen onları cebimden fırlatıp atıyorum.
Düşünüyorum...
Yürümeye başlıyorum kaldırımlarda,
Adımlıyorum bilmem kaç kişinin bastığı yerleri.
Kim bilir nelere şahit olmuştur bu yerler?
Kaç kişinin görmüştür kederlerini, buluşma sevinçlerini
Lakin şimdi kimse geçmez,bulamazsınız hiç bir iz.
Kaldırımlar ve ben, işte yalnızlık biziz.
Düşünüyorum...
Yağmur başlıyor birden.
Ve geliyor yurduma sonbahar
Etrafım mezar sessizliği
Bastığım yer cehennem kokan toprak
Yürüyen ölülerden ne farkım var?
Başgösterince ruhumun kimsesizliği
Düşünüyorum...
Ve düşünürken geliyor üstüme üstüme denizin hırçınlığı
Gözümde canlanıyor Ayvazovski'nin tabloları
Karadeniz! Ben de dalgaların gibi vuruyorum kıyıya
Biz insanlar "Düşünüyoruz, öyleyse varız." ya
O zaman niçin kayboluyorum ben girdaplarımda
Var olmak, kaybolmak mıdır yoksa ?