Gönderi

128 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Herkesin bir hikayesi vardır derler, doğrudur. Sorsanız pek çok insan yaralarından anlatmaya başlar anlatmaya, peşi sıra mutluluklar da gelir, hayatın cilveleri de. Ama öyle birden bire sorulursa size ‘yahu senin hikayen ne?’ diye zamanmış mekanmış olay bütünlüğüymüş gelmez aklınıza, ağzınızdan dağınık cümleler dökülmeye başlar. O cümleler derlenip toparlanır belki, belki de takatiniz kalmaz ‘aman ne yapacaksın benim hikayemi’ der kaçarsınız, Monika Helfer kaçmıyor ama. Bir resim çizerek başlıyor anlatmaya. Güneşli günde bacasından duman çıkan evleri çizdiğimiz türden değil; daha uzak bir yerde, bir köyde, köyün de tepesinde, içinde çocuğun bol, diğer her şeyin kıt olduğu bir resim. Güzelliğin de bir bela olabileceğini anneannesinden öğreniyor, Maria’dan. Annesinden yok sayılmayı, dayılarından ve teyzelerinden hayatta kalmayı, dedesinden ise yükçülüğü, yükleri sırtlanıp durmayı. . Kısa bir eser Yük. Birinci Dünya Savaşı’nın ilk günlerine, Avusturya’nın bir dağ köyüne götürüyor bizi. Bu aralar her gün defalarca dinlediğim bir türküye de götürdü beni, Karacaoğlan’ın sözleriyle ‘bir ayrılık, bir yoksulluk’a. Neşet Ertaş ‘yoksuzluk’ diyor gerçi, yoksul bile olamamanın varlığından sebep, yok’un bile adının geçmemesinden. Diyeceksiniz ki nereden nereye bağladın Yük’ü. Bir ayrılık baba Josef’in gitmesiydi bana göre, bir yoksulluk savaşın getirdiğiydi. Karacaoğlan, ayrılığın-yoksulluğun ve ölümün, gül benizleri de solduracağını yazıyordu, Maria’nın bakılmaya doyulmayan yüzü gibi.. . Severek okudum Yük’ü. Altında ezildiğim de oldu kimi zaman. . Çeviride Levent Tayla yer alırken; kapak resmi Bruegel’in Children’s Game tablosundan~
Yük
YükMonika Helfer · Düşbaz Kitaplar · 202194 okunma
·
350 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.