Gönderi

13 Ölüme karşı her zaman tiksintiyle karışık bir korku duydum. Onunla böylesine çok uğraşmam belki de bundan ötürü. Yaşam, bir kış gecesinin ayazına karışan bir soluk gibi çekiyor şimdi beni. O solukla, sönmeye yüz tutmuş bütün ateşleri üflemem gerek. Kentlerin ve anıların ömrü, bazan bir insanın ömründen çok daha kısa. Belleğin durmaksızın ıslak —ve üstelik kirli— bir bezle silindiği bu kargaşadan geride ne kalacak? Bu bir nostalji bile değil artık, çünkü yaşanmış bir şey üzerine kurulmuyor. İnsanın içindeki kimi eğilimleri değiştirmeden, yaşamı değiştirmeye kalktık-saçmalık burada. O zaman gerçek anlamda bir değişimi yaşamak değil, yalnızca bir nesnenin yerini başka bir nesneyle, duyguyla, düşünceyle degiş tokuş etmek durumunda kaldık. Her şeyin çoraklaştığı bu gibi yerlerde, kendi bedenimizde kimi kurtarılmış bölgeler bulmamız kaçınılmazdı aslında. Yağmur bir şeyleri silebildiği gibi, besleyebilir de. Anımsamak istiyorum şimdi, yalnızca anı msamak. Aklım tekmelenmiş bir sokak köpeği gibi uzun uzun uluyor. Bunun için ölümden böylesine çok sözetmek durumunda kalıyorum ve öylesine yaşamla doluyum ki, bir tek anının, bir tek yüzün, gülüşün bile ölmesini aklım almıyor. Yaşamım, ölümün elinden kurtarılacak şeylerin bir toplamına dönüştü. ... 15 Zamanı oyan, tüketen bir sessizlik. Cırcırböcekleri bile sustu. Tek bir yaprak kımıldamıyor. Şaşkınlığın yitip gittiği böylesi anlarda, en küçük bir devinimin bile bir anlamı olmalı. Doğanın da beş duyusu olduğunu düşünmek. Bugün hepsi de suskun, kör, sağır.. Her ses kendi yankısı içinde yitip gidiyor, her dokunuş hemen ardında bir uçurum bırakmaya teşne. 16 Yağmur kaçkını, tufan delisi seni, ne kadar unuttuysam o kadar anımsıyorum şimdi, iyi mi? Düşüncelerim yağmur damlaları gibi— kimisi kuruyup gider, ırmaklara taşınır kimi. Hiç bu kadar yorgun olmamıştım. Defter, seni de hiç bu kadar yormamıştım. Gökyüzü nereye gitsem beni izliyor, toprak beni, su beni.. Solgun bir gün, çocuklar oynuyor dışarda. Birazdan büyük bir olasılıkla kapını çalınır ve açar bakarım kimse yok diye biri. Kimse yok! Böyle bir adam yok, burada hiç yaşamadı. Acının yüzü, ölümün yüzüne ekleniyor. 17 Yazdığım her sözcüğe bir yağmur damlası yeter. Her hücreme toprağın bir zerresi.. Sesimi aynalara vurdum, yüzümü uğultulara sordum yıllar boyu ben. Yaşamla ölümün imgelerini birbiriyle uyumlu bir biçime sokmaya çalışmak. Onlar paralel iki duvardılar da sanki, bir örümcek ikisi arasında bir ağ örüyordu bıkıp usanmadan. Sözlüklere yaşamölüm diye yeni bir kavram ekledim. Yağmur bedenleşiyor karanlık bir pencereden bakınca. Derin iç çekişler duyuyorum, nedense günlerdir duyuyorum derin iç çekişler. Yok hiç kimseler. Duvarlara yalan yanlış dünya haritaları çiziyorum ve yumruğumu vurduğum her yer yurdum oluyor. Sokağa çıksam aynı yağmur bir sağdan bir soldan çarpıyor bedenime. Defter, seni paltomun içinde saklıyorum. Bütün derinliklere yüzeyi unutmak pahasına ulaşmak niye? Ya da öyle çok anımsamak ki, derinliğin bilincine varamamak. Defter, anlamıyorum, anlayamıyorum yumruk kadar bir beyinden nasıl çıkar bunca soru? Çakıltaşlarıyla dolar mı bir uçurum? Tebeşirler alır, silgiler satarım ey ahâli!
Turuncu Defter
·
43 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.