Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

204 syf.
10/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Normalde ben incelemeleri söyleşi şeklinde yorumlarım fakat bu kitabı direkt olduğu gibi bütünüyle yorumlayacağım. Mehmet Ali Birand'ın liderliğiyle, Can Dündar ve Bülent Çaplı'nın yardımlarıyla hazırlanan müthiş bir başyapıt. Türkiye'nin 1940-1960 yıllarındaki siyasal ve içtimaî yaşamını bütünüyle bizlere sunuyor. Okurken aşırı keyiflendim, o röportajlar, anlatım şekli vesaire gerçekten başyapıt olduğunu tasdikler nitelikte. Baş editörlüğünü Rahmetli ustamız Mehmet Ali Birand üstlenmiş. Eh, haliyle bu eser objektif oğlu objektif. Hatta kitabın yarısına kadar okurken İnönü'nün Müstakil Grup'a eziyetinden, halka eziyetinden dem vurup "Paşa bırak koltuğu, evinde yat. Paşa, ismin lekeleniyor. Paşa artık diktatör olma, Atatürk'ün vasiyetini yerine getir. Paşa artık şu ülkeyi adam akıllı yönet!" şeklinde kendi kendime konuşuyordum. Kitap ilerledikçe, dolaysıyla da Demokrat Parti seçimi kazanınca işler kızılca değişmeye başladı. 1950 Seçimlerindeki Demokrat Parti'nin iktidarı değil de, güç zehrinin etkisini iyiden iyiye göstermeye başladığı 1954 seçimlerinden sonra izlenimim şuydu: "İsmet, gel el at. İsmet, halka in. İsmet, adam akıllı politikalar uygula da geliver. İsmet, sosyalizme kayma Allah aşkına!" şeklindeydi. CHP'nin 1959 senesindeki çıkarttığı o reform paketi, İlk Hedefler Beyannamesi'ni okuyunca o dönemde yaşasam 1957 seçimlerinde kesinlikle Demokrat Parti'nin karşısında CHP'ye oy verirdim diye düşünüyordum. DP'nin vaat ettiği özgürlük yerini otoriteye, CHP'nin otoriter tavrı ise yerini özgürlüğe bırakmıştı. Buraya kadar misal hak verdiğim siyasî oluşum kronolojisi şöyle: DP->DP->DP->CHP 1957 Seçimlerinden sonra zaten orduda bir hareketliliktir ki almış başını gidiyor. Ordu kaynayan bir kazan gibi fokur fokur kaynıyor. Netice belli, bu işin sonu darbe. Öyle de alıyor, 26 Mayıs'ın gecesinden 27 Mayıs'ın sabah saatlerinde Cemal Gürsel liderliğinde Demokrat Parti'nin kurucu liderleri başta olmak üzere tüm DP'liler tutuklanıyor. Aslında Cemal Gürsel bu kadar despotizme karşıydı, fakat subaylar rahat durmuyordu. Karşı darbe de söz konusuydu. Nitekim eğer idam olmazsa subaylar karşı bir darbe yapacaklarını açık açık söylüyor, ültimatom veriyorlardı. Darbeyi destekliyor muyum? Kafam o kadar karışık ki... Ama kafamın karışmadığı bir nokta var ise de o kesinlikle siyasi idamlardır. Cunta hükümetinin DP hükümetini devirme noktasındaki başvurdukları despotizmdir. Ama şöyle de bir düşündüm: Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihindeki en özgürlükçü anayasa, 1961 Anayasası ve partiler üstü teknokrat hükümete niçin hayır demeyeyim? Netice bu. Sebebe bakacak olursak da acı. Darbeler meşru değildir, olamaz. Fakat demokrasimiz henüz emekleme dönemindeyken alınan kararlar doğrultusunda ülke yeniden otoriterleşiyorsa da bilemiyorum. Halka sormak lazım gelir, okuduğum kadarıyla da halk sokağa çıkma yasağını delip darbeyi kutlamışlar sokaklarda davullar zurnalar eşliğinde. *** Bu incelemeyi, rahmetli Adnan Menderes'in beni müteessir eden sözleriyle bitirmek isterim: “Tam benim karşıma geldi. Sağa baktı, sola baktı. Rahmetli oraya yığıldı, iki tane Subay biri sağına biri soluna girdiler. Sehpaya götürdüler.” Adnan Menderes, son yolculuğuna çıkarken son kez dünyaya baktı ve ağzından şu iki cümle duyuldu: “Hiç küskün değilim. Hiçbir dargınlık duymuyorum.”
Demirkırat
DemirkıratMehmet Ali Birand · Doğan Kitap · 2007313 okunma
·
1 artı 1'leme
·
180 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.