Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İnsan Sarrafıyım! Yeliz vapura binmemiş, meydanda adamın biriyle samimi bir şekilde tokalaşmıştı. Durduğum yerden adamı tam arkasından görebiliyordum. Boyuna bosuna, endamına bakıp adamı tanıyıp tanımadığımı, daha önce görüp görmediğimi çıkarmaya uğraşıyordum. Yeliz'in bu adamla vapura binip Kadıköyü'ne geçmesi pek şüpheli görünüyordu o ân için. Ayaküstü konuşmaları bir dakika sürdü. Aklımdan geçen türlü türlü varsayımlar zihnimde ossaat bir yanıt buluyordu. Bir yanım bu varsayımların Yeliz'e kulp takmak olduğunu haykırırken, diğer yanım onun masum olduğuna inanıyordu. Vapura bineceklerini son hareketlerinden anladığımda şaşkınlığım bir kat daha arttı: Yeliz adamın koluna girmişti. Bir sıcaklık bastı bana,,, bir kıskançlık dalgası sarstı bedenimi. Yeliz'in gülümseyen gözleri adamın yüzünde dolaşıyordu: Ossaat kalbim sıkıştı. Ne yapacağıma karar veremiyordum. Hayalimde yaşattığım Yeliz'in her şeyi idim ben. "Yeliz'in Hayali" ile samimiyetimizi tek taraflı ilerletmiştim, velhasıl Yeliz'i de kendime âşık biri sanıyordum. Aslında Yeliz'in nesi oluyordum ben? Bir günden bir güne sevdiğimi ima etmiş miydim Kız'a?.. Birkaç defa yemeğe davet etme cesaretini bulmuştum kendimde o kadar. Davetlerime olumlu yanıt aldığımda dünyanın en mutlu insanı olmuştum. Ne narin, ne zarif, ne sokulgan görünmüştü gözüme Yeliz,,, ilk davetimi kabul ettiğinde,,, çevremde ışıklar bir kat daha artmış, bir takım yeni duygularla dolup taşmıştım. İlk kez tattığım o değişik duygular yerine ağzımda paslı bir metal tadı duyumsuyordum. Hissettiğim en baskın duygu kıskançlıktı. Çatlıyordum karşımda Yeliz'i ve yanındaki adamı gördükçe. Kaçıp uzaklaşmayı düşündüm... Yeliz'in yanına gidip olay çıkarmayı düşündüm... Telefonla Yeliz'i arayıp, öylesine arıyormuşum numarası yapmayı düşündüm. Böyle başladı çalışmaya zihnim ve saniyeler içerisinde onlarca öneri sundu bana. En korkuncu: Adamın ağzını burnunu kırmak, Yeliz'i kolundan sürükleyip götürmekti. Şeytan dürtüyordu,,, ama harekete geçmiyordum. Bekleme salonunda karşılaşma ihtimalini düşünmedim değil; düşündüm. O tanımadığım adamın karşısında rol mü yapacaktım? Bu dürüstlüğüme yakıştıramayacağım bir adilik olurdu. Aynı vapura binmek,,, Yeliz'e ve yanındaki adama çaktırmadan uzaktan onları izlemek? Bu fikir daha iyiydi sanki. Yeliz'in tam da o ânki adama bakışlarından, vapurda bir başkasına dikkat bile edemeyeceği düşüncesi aklıma geldiğinde yaşadığım panik utanç vericiydi. Vapurda Yeliz ile bu yabancı göz göze bakışıyorlar; uzaktan ben de onları gözetliyorum. Neresinden bakılsa utanç verici. Tanıdık birinin beni Yeliz'i röntgenlerken gördüğünü hayal ediyorum sonra. Sinek kovalar gibi elimle yaptığım hareketi gören var mı? Damarlarımdaki kan kulaklarımdan, burnumdan fışkırıverecek diye korktum bir ara. Şiddet görüntüleri zihnimde resmî geçit yapıyor, adamın üzerine çökmüş görüyordum kendimi. Ne hakla kıskançlık yapabiliyordum ki: Henüz Yeliz'e, kadın erkek ilişkilerindeki o olağan yakınlaşmayı çağrıştıracak tek bir kelime dahi etmemişken... Bu konuda Yeliz'e neler neler söylüyordum aslında... Hayalimde yaşattığım Yeliz'e söylemiş olduğum sözlerin binde birini söylemiş olsaydım "evet" derdi eminim. Yok bende o cesaret. Peki bu hıyara mı kaptıracağım Yeliz'i? Kimsin ulan sen? Hangi hakla Yeliz'in kolundan tutuyorsun? O sıra adam Yeliz'in kolundan tutmuş, onu öne doğru sevk etmişti. Kan beynime sıçradı. Az sonra turnikelerden geçeceklerdi. Ne yapacaktım? Vapurda adamı bir güzel pataklayıp denize atıvermek geçiyordu o ân aklımdan. Neden olmasın? Olmaz! Yeliz başta olmak üzere kimse hak vermez bana! Hak vermek ne kelime? Cık cık cık...İyice pusulayı şaşırdım ben!.. Bu işin peşini bırakacak değilim,,, işte geçiyorlar turnikelerden. O gıcık pezevenkin -kusuruma bakmayın ne olur!-   bir zampara tavrıyla Yeliz'e başıyla jest yaptığını gördüm. Ossaat bir koşu bu hıyarın yanına varmak,,, gözünün üzerine bir tane çakmak düşüncesi geçti zihnimden. O gün için verilmiş sadakam varmış: Aklıma doluşan bu çirkinliklerin hiçbiri gerçek olmadı ama daha kötü bir suç işledim A Dostlar... Ikına sıkına vapura bindim,,, tek bir hareketlerini dahi kaçırmadan izledim onları uzaktan. Vapur yanaşıp yolcular inmeye başladığında Yeliz tarafından fark edilmeme ramak kalmıştı bir ân. Heyhat! Bu sadece hüsnükuruntumdu benim. Zira Yeliz'in, o kahpenin,,, beni fark etmesi imkânsızdı; gözleri o adamdan başkasını görmüyordu. Acı verici, yüreğimi sıkıştıran dakikalardı... Kendimi suçlu hissediyordum o ikisini gizlice gözetlemekle. Yeliz'in âşığı olmak adına hiçbir girişimde bulunmamış olmama isyan ediyordum. Birlikte yemek yediğimiz saatlerde dilimin ucuna kadar gelen sözleri Yeliz'e söyleyememiş olmayı gururuma yediremiyordum. Al işte bir başkası senin cesaret edemediğini yapmış,,, seyret sen de böyle uzaktan diyordum kendi kendime. Terlemiştim. Sıkıntım had safhadaydı. Vapurdan neredeyse en son inenler arasındaydı Yeliz'le maşuğu. Aman Allah'ım ben neler diyorum böyle? Kaçırdım Yeliz'i,,,kaçırdım. Derdine yan şimdi!.. Ne yapacaksın onu böyle takip ederek? Bir yandan aklıma üşüşen eşkıyavarî düşüncelerimi uzaklaştırmaya çalışıyor diğer yandan ne yapmam, nasıl davranmam gerektiğine dair bir karar vermeğe çabalıyordum. Harekete geçemiyor olmam kendimi korkaklıkla suçlamama sebep oluyordu. Bir neticeye varamadım. Adamla, onun koluna kendi isteğiyle girdiğini fark ettiğim Yeliz'i takip etmeye başladım. Yapacağım ne vardı ki başka? Korkak! Korkakların yüz karası! Ne hakla takip ediyorsun? Ne yapacaksın? Gel vazgeç bu işten... Zihnimden geçen bu fikre ayaklarım uymuyor, ikiliyi takip etmeye devam ediyordum. Kadıköyü'nden Moda'ya doğru yürümeye başladılar. Aceleleri varmış gibi görünmüyorlardı hiç. Güle oynaya yollarına yayan olarak devam ediyorlardı. Müzeyi geçtiler... Caddeye doğru döndüler. Işıklara gelmeden park etmiş taksilere gideceklerini tahmin ettim. Yanılmamışım. Az sonra kapısının hemen yanında duran taksiciyle sözsüz anlaşmış bulunuyordu Zampara. Zampara diyorum ve biliyorum bir zampara olduğunu. Her tavrı, her hareketi bu sıfata yakışıyor zira. Taksinin arka kapısını açtı sonra. Yeliz zarifçe süzüldü açık duran kapıdan. Ama hayret! Don Juanımız Yeliz'e taksiye binmesi için tutmuş olduğu kapıdan girmedi... Ön kapıyı açtı ve işte ön koltukta oturuyordu şimdi. İlk şaşkınlığımı atlatıp ikinci taksiye yöneldim. Şoförü direksiyon başındaydı; beni fark ettiğinde Yeliz'in bulunduğu taksi hareket etmişti. Öndeki taksiyi takip etmesini söyleyecektim ama bu şoförler birbirlerini tanırlar. Sonradan benim öndeki taksiyi takip etmemi istemiş olduğumu kendi aralarında konuşabilirlerdi. Suçluluk duygusuyla kıvrandım bir süre...Şoförün "Ne tarafa Beyefendi?" dediğini işitmiş,,, bir heykel gibi kıpırtısız, dilsiz kalakalmıştım. Ne olursa olsun artık, diye düşündüğümde ağzımdan: Öndeki taksiyi takip edelim, lafları döküldü. Ben değildim sanki konuşan. Bir sessizlik oldu şoförle aramızda. Hay hay, dediğini işittim sonra. Hava kararmaya yüz tutmuştu o sıra. Karanlığın birazdan hakim olacağı düşüncesi içimi azıcık rahatlatıverdi. Suçlular karanlık sever! Adi biriydim ben. Adiydim; adi bir korkaktım hatta. Şoför konuşmuyordu. Sessizliği bozmak adına bir şeyler söylemek zorunda hissettim kendimi. O sıra Altıyol'daki Boğa Heykeli'nin yanından geçiyorduk. Gözlerimi öndeki taksiden ayırmıyordum. Nasıl işler bu sıra? diye soracak oldum. Sözler ağzımdan fısıltıyla çıkmıştı. Efendim? dedi Şoför. İşler nasıl bu sıralar diyorum...Çok şükür, iyi sayılır, dedi. Gezi Parkı olayları etkilemiş miydi bu Yakanın işlerini? Hay Allah kahretsin! Neler saçmalıyorum ben!.. Şoför bir şeyler öğrenecek hakkımda. Ne karıştırıyordum ben böyle, Bu Yakada işler nasıl, diye sormakla. Meraklı biri değildi şoför. Efendi biriydi. Dahası bir aile babası idi  görünüşü itibarıyla. Salı Pazarı'ndan geçtik,,, Kızıltoprak yönünde ilerlemeye başladık. Kendime  olan güvenimi artırmalıydım. Kimseye hesap vermek zorunda değilim, diye geçirdim içimden. Şoför işinin ehli birine benziyordu ve sakin bir tavırla öndeki taksiyi takip ediyordu. Erenköy'e varmıştık... Sonra Bostancı'dan saptık içerilere doğru. Bir evin önüne doğru yanaştı öndeki taksi. Daha önce benzer olayları yaşamış olduğuna artık adım gibi emin olduğum şoför arkadaş belli bir mesafede durdurdu taksisini. Teşekkür ediyorum. Bu takip aramızda kalır mı? diye sordum yekten. Merak etme Bey'im, aramızda kalır, dedi Taksici nezaketle. Umuyorum benim arkadaş kendisini takip ettiğimi yolcularına söylememiştir, diye devam etti. Yüreğim hopladı! Öndeki taksici hemen ardından takip eden aracın kendi arkadaşını elbet biliyordur, öyle ya!.. Hay Allah! Yok canım niçin söylesin ki? diye ünledim. Belli olmaz Efendim. Arkadaşız arkadaş olmasına ama ne konuşmuş olduğunu bilemem tabii, deyiverdi. Süklüm püklüm indim taksiden ücreti ödedikten sonra... Zampara önlerinde durduğu apartmanın bir tarafını Yeliz'e gösteriyordu bir elini kaldırmış vaziyette. Sol tarafta ışık yanan tek bir daire vardı ve galiba adam Yeliz'e onu gösteriyordu. Baş başa kalacakları bir akşam ise bu ışığı yanmayan dairelerden birini de işaret ediyor olabilirdi!.. İç sıkıntısıyla uzaktan seyretmeye devam ediyordum. Ne yapacaktım? Herhâlde daireyi basıp çıngar çıkaracak değildim. Belli de olmazdı. İnsanlar kıskançlık esnasında ne yaparlar önceden kestirilemezdi. Ben de bilemiyordum ne halt edeceğimi. Cümle kapısından girip kayboldular. Aranın ışığı yandı akabinde. İşte bu çok iyiydi! Dışarıdan hangi kata çıktıklarını görebiliyordum; ışık bu işe yaramıştı. Zamparanın az önce işaret ettiği sol taraftaki üçüncü kat dairesi önünde durdular. Ara ışık söndü o sıra. Yoldan baktığımda ışığı yanan o daireye girdiklerini biliyordum artık. Peki ne yapacaktım? Ter fışkırıyordu bedenimden. Apartman girişindeki kapıdan nasıl girecektim? Hiç fazla beklemeye gelmezdi bu işler! Gözümü karartıp daireyi basmaya karar vermem zor olmadı. Yeliz ile o puştun içeriye girdikleri beş dakika bile olmamıştı henüz. Kendimi ışığı yanan o dairenin zilini çalıyorken buldum! Zırrr! Zırrr! (Kim çıkacak acaba? Adam mı yoksa Yeliz mi? Yeliz niye çıkıyor ki kapıya?) Adamın evi olduğu muhakkak; belki de garsoniyeri. Tuh Allah kahretsin, elbette yahu!.. Bu tipte bir hıyarın garsoniyerinden başka ne olabilir ki bu daire. Rezilliğe bakın siz! Kapıyı bu adi herif açarsa yakasına yapışıp dışarı çekeceğim. Yeliz duymasın gürültüyü yeter ki! Ansızın bacaklarım tutmaz oldu. Kapının önüne yığılıvereceğim sandım. Ve o esnada kapı açıldı. Bir genç kız yüzü görür gibi oldum bulanık bulanık. Buy'run,buy'run,,, diyordu kızın ağzı. Zaman ve mekân mefhumunu kaybetmek üzere olduğumu hissediyordum. Yeliz'in girmiş olduğu dairenin bu olduğundan emindim. İçeriden kahkahalar, gülüşmeler geliyordu. Kalabalık bir insan topluluğunun çıkarabileceği seslerdi. Aaa, yanlış kattayım galiba, dedim Kız'a. Kime bakmıştınız? diye sordu kız. Hasan Beyler burada mı oturuyor, diye can havliyle ünledim. Galiba bir kat yukardalar diye cevap geldi. Hangi Hasan Bey demediği için kıza sarılıp öptüm zihnimde. -Ooo, özür diliyorum. Peki. Çok teşekkür ediyorum, dedim. En sevimli tavrımı takınıp iyi akşamlar diledim. İyi akşamlar olsun, dedi kapısını kapatırken... Bir üst kata çıktım. Dairenin kapısındaki zil düğmesi üzerine bir göz attım. Hasan adını okudum ve şaştım kaldım bu işe, kapı üzerindeki dairenin numarası 8 idi. Hiç duraksamadan aşağıya inmeye başladım. Az önce kapısını çaldığım dairenin zilindeki adı okudum. Veli Bilmemne, yazıyordu... Dışarıya zor attım kendimi. Pazartesi günü Yeliz ile iş yerimizin bahçesinde sohbet ediyorduk. Hafta sonu ne yaptığımıza getirdim mevzuyu. Önce yaptıklarımdan bahsettim. Yalandı tabii. Sonra Yeliz'e sordum. Anadolu Yakası'na geçtim ben; Bostancıdaydım. Veli Amcamlardaydık, dedi. Yemeğe çağrılıydık. Nasıl gittin karşılara, diye sordum. Amcamın oğlu geldi aldı beni, dedi.
·
223 görüntüleme
İbrahim Cihangir okurunun profil resmi
Konu bilindik yanlış anlama kurgusu ama iyi işlenmiş. Benim de daha kısa bir hikayem var uydurma bir şey yıllar sonra alınan bir intikam hikayesi. Bir ara yazarım. Belki siz de zenginleştirilmiş bir şekilde hikayeleştirirsiniz.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.