Gönderi

343 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
“Ferman padişahınsa dağlar bizimdir.” Aslında bu bir isyan nidası gibi görünse de bir gerçekliğin ifadesidir. Devlet gücü tüm ülkeye tam kesintisiz ve adaletli bir şekilde sirayet edemez. Bu hiçbir zaman ve hiçbir coğrafyada mümkün değildir. J. J. Rousseau “Toplum Sözleşmesi” eserinde şöyle der: “Bu toplumlarda baş bir baba, halk da çocuklar gibidir; hepsi de eşit ve özgür doğdukları için, özgürlüklerinden ancak çıkarları uğrunda vazgeçerler. Aradaki bütün ayrılık şudur: Ailede babanın çocuklarına olan sevgisi onlara gösterdiği özeni karşılar; devletteyse, devlet başkanının kendi halkına beslemediği bu sevginin yerini hükmetmek zevki alır.” Bir sözleşme imzalamak sözleşmenin tüm şartlarını eksiksik yerine getiriyorsun anlamına gelmez ve iki kiş arasındaki iletişimden hukuk doğar. İletişimin ve görünürlüğün bu kadar yüksek olduğu şu zamanlarda bile büyük gözden kaçan bir sürü frodo bir sürü gollum vardır. Romanın yazıldığı dönem dikkatte alınırsa kontrol dışılığın kanunsuzluğun eşkiyalığın daha yüksek olduğu anlaşılır bir şeydir. Kitap bir dönem romanı ve toplumsal gerçekçi bir tarzda kaleme alınmış. Köyler kasabalar ve hatta şehirler bile bu büyük gözden kaçan kaçabilen kişilerle dolu. Eşkıyalık bir yana kendi köyünde güç sahibi ilim irfan sahibi olarak görülen kişilet bile halkı bir “çocuk” gibi görüp vazgeçtikleri özgürlüğün karşılığı “sevgi” vermek yerine hükmetmeyi tercih ederler. Halk onlar için sömürülen, emeği, bedeni çalınabilen birer sayıdan ya da birimden ibarettir. Savaş söz “dinle’yen küçük insan”lar arasında değil baya baya güç sahibi insanlar arasındadır. Yani eşkiya ve köyün dedesi arasında. Dede ne kadar işe yaramaz düzenbaz ve hursız olsa da köylü eşkiyaya karşı savunur onu. Dede bizim dedemizdir ve Stockholm Sendromu içinde yaşanan öğrenilmiş çaresizliktir. Halkın yaşadığı çoğu zaman ölümü gösterip sıtmaya razı etmek atasözünü doğrular nitelikte bir gerçekliktir. Leviathanı yaratan halk onun hep daima yargılayan, ayar veren, varlığının devamı ve güç için sömüren tarafı ile muhataptır. Müşfik uzun kolları hemen daima yandaşlarına ve kendi mallarına uzanır. Gücünü kormak için seçtiğin kontrolsüz ve kanun tanımaz diğer çıkar grubu senin gibidir sadece kendi çıkarını düşünür. Ve silah sana döner çünkü halk zaten fakirdir verecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Artık hedef bizzati sensindir. Bu denge devlet erki olsa da olmasa da kanunla veya kanunsuz hep böyledir ve akışkan mekaniği kuralları ve entropi geçerlidir. Toplumsal kırılmaların çoğunun sebebi sermaye ve gücün el değiştirmesine bağlıdır. Toplumcu gerçek budur ve bu tekerrür hiç değişmemiştir. Akif’in bir sözü ile bitirmek istiyorum: “Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? "Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Rahmet Yolları Kesti
Rahmet Yolları KestiKemal Tahir · İthaki Yayınları · 2017708 okunma
··
707 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.