Gönderi

"ah, siz mantıklı insanlar!" diye haykırdım gülümseyerek. "tutku! ayyaşlık! delirmek! ama siz ahlaklı insanlar, hiç merhamet duymadan öylece duruyorsunuz! ayyaşları hor görüyor, saçmalayanlardan tiksiniyor, o levili gibi aldırmadan onların yanından geçip diyor,* (kutsal kitap, luka, 10:32) ve o ferisi gibi onlardan biri olmadığınız için tanrı'ya şükrediyorsunuz.* (kutsal kitap, luka, 18:11) pek çok kez yaşadım ben bu ayyaşlık halini, tutkularım hiçbir zaman çılgınlıktan uzak olmadı ve pişman değilim bundan: nitekim büyük, imkansız görünen şeyleri başarmış bütün sıra dışı insanların ister istemez başkaları tarafından ayyaş ya da çılgın olarak görüldüğünü öğrenip anladım. ama gündelik yaşamda bile aynı katlanılması imkansız durum yine geçerli; biri biraz özgür davransa, beklenmedik bir şey yapsa aynısı oluyor ve hemen bu adam ayyaşın teki, çıldırmış deniliyor. utanın siz kafası ayıklar! utanın, siz akıllı bilgeler!" "yine senin şu çılgınca fikirlerin," dedi albert, "her şeye fazla hassasiyet gösteriyorsun, en azından şu anda konuştuğumuz intihar konusunu büyük işler başarmakla karşılaştırman doğru değil: çünkü bu ancak zayıflık olarak görülebilir. zira azap dolu bir hayata sebatla katlanmaktansa ölmek elbette daha kolay." "bunu zayıflık olarak mı nitelendiriyorsun? - ... şimdi, aziz dostum, gayret göstermek güçlü olmaksa, fazla hassasiyet göstermek niçin bunun tersi olmak zorunda?" "...nihayet bir gün bütün arzularını kucaklamak için kollarını açtı - ama sevgilisi onu terk etti. öylece kala kalmış, adeta aklını yitirmiş halde bir uçurumun kenarında buldu kendini; etrafında her şey karanlığa gömülmüştü; ne bir umut, ne bir teselli, ne de bir beklenti! zira yanında var olduğunu hissettiği tek bir kişi vardı, o da terk etmişti kendisini. karşısında uzayıp giden dünyayı, kaybını telafi edebilecek pek çok seçenek olduğunu görmüyor, kendini yalnız ve bütün dünya tarafından terk edilmiş gibi hissediyordu ve körleşmiş bir halde, yüreğindeki dayanılmaz bir sıkıntıyla attı bu kız kendini aşağıya, her şeyi kucaklayan ölümün içinde bütün azaplarından kurtulmak için. gördüğün gibi albert, pek çok insanın hikayesi böyle! söyle, şimdi bu da bir hastalık hali değil mi? insan doğası çetrefilleşen ve çelişen kuvvetlerin labirentinden çıkış yolu bulamıyor ve insan ölmek zorunda kalıyor. bunu görüp kızcağıza budala diyebilenlere, "keşke bekleseydi, keşke zamanın merhem olmasına izin verseydi, hayal kırıklığı azalacak, kendine teselli olacak bir başkasını bulacaktı," diyebilenlere yazıklar olsun! bu birinin şunu söylemesiyle aynıdır: "budala, yüksek ateş yüzünden öldü! bekleyip gücünü toparlasaydı, safraları düzelecek, kaynayan kanı dinginleşecekti. her şey yoluna girecek ve bugüne kadar yaşayacaktı!"
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.