Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

94 syf.
5/10 puan verdi
·
18 saatte okudu
İnsanoğlu kendini fazla ciddiye alıyor,
Toplumsal mevzuları eleştirebilmek için evvela Alper Gezeravcı’nın olduğu noktadan yeryüzüne inmek lazım zira kitaptaki eleştiriler öyle uçuşlarda. Etliye sütlüye çarpık biçem kazandıran manasız dokunuşlar ve bazen de bildiklerimizi yineleme— bilakis yaşam çıkmazının bunaltıcılığına dair tahlilleri bana geçmeyi başardı. Belki biraz dağınık, yılgın bir biçimde, yine de baksanıza: “Bu dünyadan ve dünyadaki varlıktan memnun olmamak; üstinsanı, insanın sahici ya da yabancılaşmamış halini, olmayan insanı aramak; teorilerle, pratiklerle, varlığı -ideal varlığı- yarına, geleceğe taşımak; geleceği, geleceğin geleceğini tahayyül etmek; ama tüm bunları, şimdiki zamanda, bu dünyada, mevcut halle yaşamak; zaman akarken, gündelik hayatın içinde, varlığın (varlıkların) asgari ve azami ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken, kendinin (başkalarının) cennetinde ve cehenneminde, kendiyle (başkalarıyla) kaçınılmaz olarak birlikte, ilişkiler kurarak ve ilişkilerden kaçarak, o geleceğin gel(e)meyeceğini tahayyül etmek...” “Hah, işte bu!” diyeceğimiz ve sıradan okurluğumuzla belki de asla bir araya getiremeyeceğimiz ifade, salt gerçekçi ve acı. Bu nice haklılık öyle bir güme gidiyor ki gelecek bölümlerde ve öyle bir ölüyor ki… Yazarın kendi elleriyle işlediği cinayet, intihar! “Çünkü: İntihar etmeyip yaşıyorsak, anlamın büyüklüğünden değil, hayatın içine düşmüş olmaktan, muzır bir merak ile ıstıraplı bir inadın götüreceği yeri görme isteğinden; bir de, üstüne üstlük, şahsi duruşun gölgesinin topluma bir lanet olarak düşmesini diliyor olmaktan başka bir anlamı yoktur her güne yeniden başlamanın.” Şahaneydi. “Doğum, bir yere, bir zamana. Ve doğuş, istilaya uğramak: geçmişin, ailenin ve çevrenin istilasına.” Bu da öyle. Ve “Hayat, nedensiz, var.” Çarp yüzüme, demirimsi kızıl tadını çıkarayım ve akabinde nasıl da çirkinleşecek işler. Politik düşünceler, iktidar, burjuva, proletarya; fanusunu aşamamış, zinhar toprağa kavuşamayacak o zırvalar ve onaylamamanın getirdiği mecburi faşizm. Auschwitz dokundurmasını gördüğümde dedim, evet, tam o noktayı kaşı. Ben sabun şirketimi kuracağım. Kimseye barış vadetmedim. Yaşadığımız sürece salt barış diye bir şey yok. Toplumun her bir ferdini “birey” olabileceğine inandırmak, böylesine bir değer atfetmek, her birine. İnanır mısınız, toplum okur-yazarlardan ibaret değil. Bilakis kolektivist de değilim. Toplum, medeni yaşam koşullarına uygun olmayan tüm insan yaratıklarını kusmalı, dışlamalı ve gerekirse imha etmeli. Böyle düşünüyorum; çünkü haberleri izliyorum, okuyorum; alt ırkların, alt sınıfların, beyin fonksiyonlarının işlevinden mahrum o mahlukatların eylemlerine şahitlik ediyorum. Okumuş bir bireyin, okumamış bir bireye kıyasla bu kitaptaki düşünceleri yazabilmesi, inanın bana daha acınası. Bunu anlayabilmek isterdim. “İnsan faciaya layıktır.” Elbette, “bazı” insanlar, çağdaş toplumların refahını korumak için. Bakış açılarımız ne de farklı— ve yazar kitabın sonlarında uzay yolculuğunu sonlandırıp istediğim noktaya iniş yapar: “Facia, tek çare. Dayanışma için, ortaklık için. Doğanın ya da insanınki, beklenen, eli kulağında (isyan da faciaya dahildir, kendiliğindenliğiyle, aniliğiyle).” Facia, daima olacak. Facia; toplum huzurunun, refahın koşuludur. Son olarak, “İnsanoğlu kendini fazla ciddiye alıyor. İnsanlık tarihinde işlenen ilk günah budur. Mağara insanı gülmeyi bilseydi, tarih çok daha farklı gelişirdi.” (Dorian Gray’in Portresi, Oscar Wilde) Birlikte sona geldiysek, minnettarım, gözlerinize sağlık!
Sessizliğin Anarşisi
Sessizliğin AnarşisiIşık Ergüden · Kaos Yayınevi · 2021179 okunma
··
186 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.