Her şeye rağmen yaşamak ancak bu kitap olabilirdi.
"Artık öyle bir noktaya gelmiştik ki yaşamak ya da ölmek önemli değildi." [s.69]
Kitabın adının Yaşamak olduğuna bakmayın.
Düşünseniz de hayat sizi öyle bir noktaya getiriyor ki bu cümleyi hissederek söylüyorsunuz. Her şeyin bittiğini zannettiğiniz ve anlamsızlaştığını düşündüğünüz bir noktada debelenip duruyorsunuz. Sonra hayat bir sürpriz daha yapıyor ve aslında o cümleyi kurduğunuz anda bile daha umutlu olduğunuzu fark ediyorsunuz. Bitmedi daha kötüsü var. O da şudur ki tüm bunların sebebinin bir başkası olması gerçeğinin gün gibi yüzlere vurulması. Hele ki bu kişi kendi atan ise hayat daha ne kadar acımasız olabilir ki. Peki acımasız olan hayat mı, atalar mı? Bu nasıl Yaşamak böyle!
Her şey sorumsuz bir babanın hikâyesiyle başlar. Akabinde tıpkı kendisi gibi sorumsuz bir oğulun hikâyesiyle son bulur. Yaşamak 'da henüz hikayenin başında son bulmuş bir romandı benim için. Tıpkı atası gibi sorumsuz bir baba, günbegün eksilen eşsiz bir eş, bir kadın, hayatın sesini kaybeden masum bir kız çocuğu, hayatın çirkin yüzüne henüz anne karnında merhaba diyen bir çocuk. Tüm bunlara sebep olan babaya çok kızdım ancak sonrasında her şeye rağmen bu ailenin küçük hayatındaki kocaman sevginin bana yansıttığı sıcaklık ile ümitlerim yeşerdi. Daha da güzelleşeceğine inandım. Ama hayat sürprizlerini, hiç beklemediğimiz anlarda yaparmış. İşte o zaman anladım ve diyorum ki: "kitabın adının Yaşamak olduğuna bakın." Çünkü tüm zorluklara karşı Yaşamak ancak bu kitap olabilirdi.
Totaliter rejimlerin bir paradigması Mao döneminde yaşayan; sosyal, siyasal ve ekonomik her türlü zorluğun karşısında bir de hayatın debdebeleriyle mücadele eden Xu ailesine katılmanızı öneriyorum. Zira ölümün kol gezdiği bu hikâyede Yaşamak var.
Keyifli okumalar dilerim.