Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ferhat İle Şirin
Heykeltıraş Ferhat ik Prenses Şirin'in hikayesi. Bu hikayeyi dinledikleri zaman, akıllarına Meryem'i getirmekten kendilerini alıkoyamıyorlar ve kendilerini .bu denli duygulandıran hikayeyi yeni baştan anlatması için Fatma'ya uzun uzun yalvarıyorlardı. Halime hikâyeyi her dinleyişinde gözyaşlarına boğuluyordu. Şirin de Meryem gibi Hıristiyan köken. liydi. O kadar güzeldi ki bahçelerde ve çayırlarda dolaşmaya çıktığı zaman, çiçekler utançlarından ve kıskançlıklarından başları öne eğiyorlardı. Bir süre sonra eski İran'ın en kudretli hükümdan olan Şah Hüsrev Perviz ile evlenip onun karısı olduğu zaman, bir kâfir kızının kraliçe olmasını hazmedemeyen halk, ona karşı ayaklandı. Fakat şah onu o kadar çok seviyordu ki en amansız rakiplerini bile, Şirin'in çok iyi bir kraliçe olacağı konusunda ikna etmeyi başardı. Çünkü Hüsrev Perviz sadece çok iyi bir şah olmakla kalmayıp, aynı zamanda çok bilge bir hükümdardı. Kendisi dünyadaKi güzelliklerin gelip geçiciliklerinin gayet iyi farkındaydı. Karısının büyüleyici çehresini ve ışık saçan vücudunu ebediyen muhafaza etmek istediği için, zamanın en büyük heykeltiraşı olan Ferhad'ı çağırtarak, ona karısının olağanüstü güzelliğini mermere nakşetme görevini verdi. Günler boyunca kraliçenin ilahi güzelliği ile baş başa kalan genç heykeltıraş, sonunda ona aşık oldu. Fakat bu aş kın sonunun mutlu olmayacağı, daha en başından belli olmuştu. Nerede bulunursa bulunsun, ne yaparsa yapsın, ister uykuda istef uyanık her yerde ve her zaman, kraliçenin ilahi güzelliğini karş sında görüyordu. Duygularını gizlemek istediyse de, buna uzun süre muvaffak olamadı. Yarattığı heykel modeline giderek daha çok benzedikçe, her şey onun aşkını açığa vuruyordu: Çalışma a$kı, bakışları, sesi, göğsünde kopan fırtınanın uğultusu, Şah bile günün birinde bunun farkına vardı. Kıskançlıktan çıldırmış bir ş€kilde kulıcını çekerek Ferhad'ın Üzerine atladı, ana Şirin o anda ikisinin arasına girerek, vücudunu genç heykeltıraşa siper etti, Yarattığ eserin mükemmelliğinden çok etkilenen Hüsrev heykeltıraşın canını bağışladı fakat onu ebediyen ıssız Bisütün dağlarında sürgün olarak yaşamaya mahküm etti. Ferhad umutsuz aşkının verdi ği ıstırap neticesinde meczup oldu. Acıdan çıldırmış bir halde çekiç ve keskisine saldırarak, dağlardan birine Şirin'in dev bir heykeüni işlemeye başladı. Bu heykel bugün bile görülmektedir, Ilahi güzellikte bir kadın onlara doğru yaklaşmaktadır sanki... Bu dev heykelin haberini alan şah, Bisütün dağlarına bir haberci yollayarak Şirin'in öldüğü yalan haberini Ferhad'a ulaştırdı. Artık Ferhad için yaşamanın bir anlamı kalmamıştı. Dayanılmaz bir acı içinde kendisini baltasının üzerine attı. Balta göğsünü boydan boya ikiye yararak yere düştü. Ferhad'ın kanıyla sırılsıklam olan bak tanın tahta sapı, bir süre sonra filizlenerek yeşil yapraklar ve çiçekler açmaya başladı. Bu ağacın meyvesi nardan başkası değildir. Nar da ikiye yarıldığında Ferhat'ın kalbi gibi kanamaktadır - bu nedenle bir adı “Ferhad'ın elması”dır.
Sayfa 87 - FatmaKitabı okudu
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.