Herzen, Bakunin ve Ogarev gibi 19. yüzyıl klasik Rus idealistleri ve siyasi hayalperestlerinin varlıklarının kasvetli dokusunda aşırılığın kızıl iplikleri açık ve net bir şekilde görülüyordu. Bütün hayatları bitmek tükenmek bilmeyen siyasi sohbetlerle, bir anda karar verdikleri gereksiz seyahatlerle geçiyordu. Herzen, bu seyahatlere şöyle bir örnek veriyor: Amacı belli belirsizdi. "Kafkasya'da neler olduğunu görmek." Rus sürgünler, Şamil'in seferlerini dikkatle izliyordu. Çar'ın gerici gücüne karşı çıkan Şamil müttefikleriydi. Yer, Aleksandr Bakunin'in yaşadığı Paddington Green'deki ev. Dünya çapında üne sahip bir devrimci olmasına rağmen Moskova' da öğrenciyken nasıl bir hayat sürdüyse hala öyle yaşıyordu. Herzen, Bakunin'in ortamını şöyle tarif ediyor: Nerede olursa olsun her an herkesi kabul ederdi. Çoğu zaman o uyurken ya da gıcırdayan yatağında dönüp dururken yatak odasında sigara tüttüren iki üç Slav olurdu. Ayağa kalkar, yüzünü yıkar ve anında onlara talimat vermeye başlardı...
Garibaldi'yi bulmalarını, Mazzini'yle görüşmelerini, Kossuth'a ulaşmalarını söylerdi . . . Bütün koşulları tartmaz, sadece nihai amacına odaklanır, doğmamış çocuğa don biçerdi. Bizi alıp götüren sözleri değil umutlarıydı. Bu aslan yürekli şahsiyet sözlerine, derslerine, hazırlıklarına ve emirlerine birden ara verir ve yazı masasına koşardı. Sigara küllerinin arasında küçük bir yer açar, Semey'e, Arad'a, Belgrad'a, İstanbul'a ve Besarabya'ya mektup yazmaya başlardı. . . Çevikliği, tembelliği, iştahı, heybetli endamı, bitmek tükenmek bilmeyen mücadelesi, ona dair her şey, insanüstü ölçüdeydi. Ve gerçekten aşırıydı. Herzen, hürriyet ateşiyle yanan, Rusya' dan kaçmayı başaran ve Bakunin'le tanışmak isteyen genç bir Rus subayın gelişini tarif eder. Önceki gece ulaşmış olmasına rağmen bir arkadaşları onları bir araya getirir. "Eminim davamız için bir şey yapmaya hayır demezsin" dedi Bakunin. "Tabi ki demem." "Seni burada tutan hiçbir şey yok mu?" "Yok. Daha yeni geldim. Ben . . . " "O halde bu mektubu derhal Yaş' a götürebilir misin? Oradan Kafkasya'ya geçmelisin. Özellikle orada güvenilir bir adama ihtiyacımız var." Toplumun bütün kesimlerinde görülen Slavların ölçüsüz mizacı, kendini en çok çile çekme hususundaki teslimiyetçi tutumlarında belli ederdi. Öfke ve kederin karışımından oluşan ruhsal bir acı ve manevi bir çile türü olan toska, Rusların doğasına 19. yüzyılda yerleşti (Bugün bile Rus göçmenler arasında yaygın ve SSCB dönemindeki kolektif yaşam, jimnastik ve beş yıllık planlara rağmen tam olarak halledilemedi). Edebiyatlarında görüldüğü üzere klasik Ruslar arasında içe dönük bir tartışma konusu olan duşa -ruh- genellikle ızdırap çeken ruhu temsil ederdi. Milli birnitelik kazanan duşa, Ruslar için bir gurur kaynağıydı -Fransızlar için seks gibi. Rus köylüler, bedensel acılarından ziyade ruhsal çilelerini anlatan şarkıları severdi. Bu sevgi, kendi umutsuz durumlarından kaynaklanıyordu. Orta sınıfın bu şarkıları sevmesinin nedeni hayatlarının çıkmaza girmiş olmasıydı. Aristokratların doygunluğu ve bencilliği bu sevgiyi daha da güçlü kılıyordu. Rusya' da köylülerin sevdiği bu acıklı şarkılar başlı başına bir gelenekti (Bu şarkılar hala kolektif çiftçilerin dilindeydi). Balalayka ve akordiyonun eşlik ettiği efkarlı nağmeler, buğday tarlalarında ve steplerde yankılanır, güneş batarken Ukrayna'nın ayçiçeği tarlalarında büyük nehirlerin kenarlarında duyulurdu . . . Tikhii Don . . . Durgun akardı Don ve V olga Ana. Grişa! Kalbin benim için yanıyor! Git! Başkası için yansın kalbin. Benim gönlüm Vadim' de, Dökülen gözyaşlarım onun için. Acıyı yüreklerinde hisseder, sonuna kadar yaşarlardı. Varlıklı tüccarlar ve imtiyazlı soylular dahi bu akıma kapılmıştı. Gece sabaha kadar keder içinde yüzmekten zevk alıyorlardı. Bir restoran ya da hanın özel odalarından birinde duvarın kenarına oturan çingene müzisyenler, müşterilerinin sazlı sözlü alemlerden ziyade hüzünlü şarklılar dinlemeyi tercih ettiğini biliyordu. Erkekler, efkarlı ve durgun olurdu. Sade kıyafetler giyen ve şal takan kadınlarsa sevimsiz görünürdü. Müşterilerinin önünde doğrudan karşıya bakarlardı. O kara ve vahşi bakışları, havadaki sigara dumanını ve votka kokusunu deler geçerdi. Söyledikleri kederli nağmeler, dinleyenlerin aklını başından alır, onları acıya ve hüzne gark ederdi. İngiltere' de ihtiyar kadınlar "güzelce bir ağlamayı" her derde deva görürdü. Daha da ileri giden Slavlar, ızdırabı millileştirme eğilimindeydi. Dostoyevski'nin Lizaveta Prokovyevna'sı, Mişkin'i göstererek "Onun başucunda tam Rus işi ağlayabildim" diyordu. Rusların ızdırabı, sadece Rusya topraklarıyla sınırlı değildi. 1 9. yüzyılda siyasi sürgüne gönderilen Ruslar, semaver ve ikonala