Atatürk'ün entelektüel portresi
Prof. M. Şükrü Hanioğlu’nun Bağlam Yayınlarından Eylül 2023’te yayımlanan 1000
sayfalık(XXİV+20[giriş]+854[asıl metin]+125[kaynakça+dizin]) “ATATÜRK Entelektüel
Biyografi” adlı eserini okudum. Not alarak okuduğum için 15 günde bitirebildim.
Dipnotlardaki işaretlenen eser ve makaleleri de mümkün olduğunca kütüphanemden
tekrar gözden geçirdim.
Her şeyden önce yazarını böyle ayrıntılı ve oldukça uzun bir zamana yayılan yoğun
bir emek ürünü olan bu eser nedeniyle kutlamak gerekir. Şurası bir gerçek ki, yerli ve
yabancı birçok kişi Atatürk’ün çeşitli yönlerini işleyen eserler kaleme almışlardır.
Ancak Atatürk’ün “entelektüel yönü” ne böylesi derinlemesine ışık tutan bir eser ilk
defa yayımlanıyor. Eser, 2011 yılında yazarın öğretim üyesi olarak çalıştığı Princeton
Üniversitesi'nin bağlı yayınevi Princeton University Press’te[kuruluş 1905] İngilizce
olarak yayımlanmış; Almanca, Çince, Japonca, Farsça, Fransızca ve Ukraynaca’ya
da tercüme edilmiş.
Bu eserden önce Zafer Toprak’ın “Atatürk Kurucu Felsefenin Evrimi” adlı
eserini[Türkiye İş Bankası Yayınları, 2020, 511 sayfa] okumuştum. Dolaysıyla benim
düşünce dünyamda her iki eser birbirini tamamladı.
Öncelikle belirtmem gerekir ki eserin okuyucusunun sabırlı bir okuma yapması
gerekiyor. Aynı zamanda okuyucunun eseri özümseyebilmesi için arka planda iyi bir
"Atatürk okuması" na sahip olması gerekir. Tamamını olmasa bile Şevket Süreyya
Aydemir, Lord Kinros, Andrew Mango, Celâl Bayar, Mazhar Müfit Kansu, Kazım
Karabekir, İsmet İnönü, Falih Rıfkı Atay, Ali Fuat Cebesoy, Fethi Okyar, Vamık
D.Volkan, Hasan Rıza Soyak, Kılıç Ali, Mahmut Esat Bozkurt, Mahmut Goloğlu, Salih
Bozok, Peyami Safa, Sadi Borak, Celal Nuri İleri, Aydın Kansu, Tarık Z. Tunaya, Sina
Akşin…vb. yazarların eserlerini ve bu arada Atatürk’ün "Nutuk" adlı eserini okumuş
olması gerekir. Ayrıca Atatürk’ün ilham aldığı J.J Rousseau, Montesquie, Voltaire,
Gustave Le Bon, Ziya Gökalp…vb. düşünürlerden haberli olması gerekir. Türk genel
ve siyasi tarihi, Fransız İhtilali tarihi, Tanzimat, Islahat, I. Meşrutiyet, II. Meşrutiyet,
Balkan Savaşları, Trablusgarp, I. Dünya Savaşı, Millî Mücadele tarihleri yanında
Osmanlı ekonomi, iktisat ve toprak düzeni, kapitülasyonlar, Düyun-ı Umumiye tarihini
bilmek gerekir. Selanik’in ve bütün Balkanlar'ın Türk tarihindeki yeri, kültürel yapısını;
tarihteki idare şekilleri krallık, monarşi, meşruiyet, Reform; Rönesans, aydınlanma,
sekülerizm, Avrupa ihtilalleri, İttihat ve Terakki tarihini, Jön Türk Hareketini, 1920-
1940 arası Avrupa ve Rusya yönetim ve siyasi gelişmelerini derinlemesine olmasa da
bilmek gerekir. Aksi durumda okuyucu için eser yorucu olabileceği gibi, Atatürk
hakkında piyasadaki kulaktan dolma genel geçer kalıp düşüncelerin rüzgârında
kalmaya devam edebilir, köksüz ezber düşüncelerden kendini kurtaramayabilir.
Eserde ilk okuyuşta eleştiri gibi görünen cümleler bence bir tespittir. Eserin 413-
522(laik cumhuriyet ve din), 745-752, 827-866 arası ve sonuç bölümü dikkatle
okunmalıdır. Eserde bazı yorumlara hiç katılmıyorum. Bugünü ölçü alıp yüz yıl
öncesini değerlendirmeye kalkışmak hele hüküm vermek bence bir çıkmaz sokaktır.
Bazı yazarların eserlerinde sona doğru elindeki kalem iyice parlar bir Kaşıkçı
Elması’na dönüşür. Bazıları da kalemiyle tökezler, ışığı söner. Eserin 759.sayfasının
4.paragrafında başlayan ve 762. Sayfaya kadar devam eden değerlendirme beni
hayrete düşürdü: ”İstiklâl Harbi sonrasında “demokrasi” ye yönelimi ÖNLEYECEK
“yapısal” bir neden de var olmamıştır.” Elbette yazarın bu görüşüne karşı söylenecek
çok şey vardır; ama yeri burası değildir. Bence okuyucu eser boyunca şu soruyu
aklından çıkarmamalı: İstiklâl Harbi’nden sonra Atatürk ve kurucu kadronun önceliği
“demokrasi” mi olmalıydı; yoksa asırlarca her bakımdan harap olmuş bir vatanı
kalkındırmak, çağdaşlaştırmak mı olmalıydı?Atatürk’ün ülkesi ve milleti için duyduğu heyecanı, kafasında tasarladığı yeni devlet
ve toplum düzenini inşa etmede yapayalnız olduğunu, etrafındaki kişilerin entelektüel
düzeyinin bu heyecan ve tasarıya destek olacak düzeyde olmayıp; önceliklerinin
“Eski kral öldü, yaşasın yeni kral!” cümlesiyle vücut bulan bir yağcılık, dalkavukluk ve
çıkarcılık olduğu eserde net olarak görülebiliyor. En önemlisi de Atatürk’ün daha 20-
25 yaşlarındayken bile emsallerine göre çok fazla okuduğu,
(anitkabir.com.tr/magaza/urun/667...)
günümüzde isminin önünde prof unvanı taşıyanların birçoğunun kapağını açmadığı
J.J Rousseau, Montesquie, Voltaire, Gustave Le Bon gibi Batılı düşünürleri okuduğu,
çalışıp hazırlanıp önüne bir fırsat çıktığında uygulayacağı bir gelecek tasarımını
kafasında oluşturduğudur.(daha Erzurum günlerinde Mazhar Müfit Kansu’ya not
ettirir.Bkz. Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürkle Beraber, C.I, s.130) Ben eserden
kendi adıma keyif aldım, yeni şeyler öğrendim. Meraklısına tavsiye eder, iyi okumalar dilerim.