1851 yılının kış aylarında ve 1852 yılının baharında Ruslar, Çeçenistan'ın nihai işgali için harekete geçti. Vozdivzhenski kalesinden büyük çaplı bir taarruz başlatıldı. Komutan Baryatinski, yeni bir çevreleme taktiği deniyordu. Bir dizi kuşatma manevrası yaparak az sayıda kayıpla zaferler kazanmaya başladı. O döneme kadar Kafkasya'daki mücadele, cephe savaşı şeklinde yürütülmüş ve ağır kayıplarla sonuçlanmıştı. Prens, farklı stratejiler de uyguluyordu. Renkli kişiliğiyle dağlıları cezbeden Baryatinski, bu durumu lehine kullanmayı biliyordu. Etkileyici tavırları, halk üzerinde neredeyse Şamil'in hareketleri kadar büyük etki uyandırıyordu. Bir keresinde korkunç bir mücadelenin ardından büyük bir Çeçen kuvvetini mağlup etmişti. Teslim olan adamları kabul eden Baryatinski, onlara kılıçlarını geri verdi, kendi adamlarını gönderip uyurken başında Çeçenlerin nöbet tutmasını emretti. Çalışırken de uyurken de hep aynı hayalin peşinden koşuyordu: Kafkasya hakimiyeti... Aşiretleri etkilemek için kullandığı şahsi yöntemlerin yanı sıra geniş bir casus ağı kurdu. Ele geçirdiği avunan yeniden imar etmeye başladı. Evleri tamir edilen, tarlalarındaki kayıpları telafi edilen ve hayvanları yenilenen dağlılar, işgalcilerden korkmalarına gerek olmadığını düşünmeye başladı. Sivil idare, seçilmiş yerel yöneticilere bırakıldı. Başa geçmek için molla olma zorunluluğu yoktu. Yeni yerel hükümet sisteminin başında, saygın bir oryantalist olan ve Müslüman toplumlar hakkında çok tecrübesi bulunan Albay Bartolomei bulunuyordu. Baryatinski'nin müsamahası, Kafkas savaşlarının yürütülme şekline dair ürettiği teorilerinden kaynaklanıyordu. Belki de en büyük zaferlerini merhamet göstererek kazanacağını söyleyen o esrarengiz falı hatırlamıştı. Girilen çatışmalarda, yapılan baskınlarda ve verilen cezalarda, Baryatinski'nin yeni yaklaşımının izlerini görmek mümkündü. J. F. Baddeley şöyle yazıyordu: "Gece vakti avullara baskın düzenlemek adettendi. Gafil avlanan kadın ve çocuklar, kaçmaya fırsat bulamazdı. Rus askerler ikişerli üçerli gruplar halinde evlere girdikten sonra karanlıkta yaşanan dehşeti, hiçbir resmi hikayeci tasvir etmeye cesaret edemezdi." Baryatinski döneminde de gece baskınlarına devam edildi. Rus askeri arşivlerinden alıntı yapan Baddeley şöyle yazıyor: "Ama önce köyü topa tutarlardı. Top sesine uyanan köy sakinleri koşarak evlerinden çıkardı. Daha sonra sokaklarda ve avulun çevresinde, açık ve mertçe bir mücadele yaşanırdı. Kadınlar, çocuklar ve çaresiz ihtiyarlar acımasızca katledilmezdi. Köy ele geçirildikten sonra bu insanlar Rus komutanların nezaretinde esir alınırdı. Köylüler bazı saklialarda direnmeye devam ederse bu binalar, ya top ateşiyle yerle bir edilir ya da baskın düzenlenerek ele geçirilirdi. Eskiden ikişerli üçerli gruplar halinde ne olduğunu bilmedikleri binalara dalan askerler, ağır kayıplar verirdi. Yeni düzendeyse kayıplar bir hayli azalmıştı. Bu sayede askerlerin morali yükselmişti." Prens Baryatinski, reformlarını arazi şartlarını iyileştirmeye yoğunlaştırdı. Mitçik boğazına bir dizi köprü yaptırarak Çeçen yaylalarını ulaşıma açtı. Bu sayede yaz kış demeden doğrudan karşıya geçebilen askerler, engebeli arazide perişan olmaktan kurtuldu. Ayrıca ormanlık alanları temizlemeye başladı. Sık ağaçlardan faydalanan Müritler, bu bölgelerde birçok zafer kazanmıştı. Ağaçlara ve çalılıklara vurulan her balta, aslında Müritlerin savunma hattına inen bir darbeydi. Kereste, Şamil'in elindeki en büyük doğal kaynaktı. Ağaçlara o kadar değer veriyordu ki kendi işi için kesim yapanları ağır para cezalarına çarptırıyordu. Bazen suçluları, aleme ibret olsun diye bir kayın ağacına asardı. Prens Baryatinski'nin görevlendirdiği oduncuları topçu alayları koruyordu. Şamil'in adamları saldırı düzenleyecek kadar yaklaşmayı başaramıyordu. Ellerindeki az sayıdaki topun menzili yetmiyordu. Göğüs göğüse çarpışmak için gönüllü olan Müritler,daha yaklaşamadan vuruluyordu. Şamil' in elinden bir şey gelmiyordu. Dağın tepesinde olan biteni izlerken sonunun yaklaştığını görebiliyordu. Dürbününü aşağıdaki açıklık alana sabitlemişti. Karınca gibi görünen adamlar baltalarını sallıyordu. Ellerindeki baltalar güneş ışığında parlıyordu. Ve her bir balta darbesinde, müttefiki olan ağaçlar devriliyordu. Günün birinde sıra kendisine de gelecekti.