Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Şeriat ve Kadın 2
Evlilikte olduğu gibi toplum yaşamlarında da kadının karar alıcı rollerde görünmesi, örneğin halifelik, kadılık ya da imamlık gibi işler yapması önlenmiştir. Yine bundan dolayıdır ki Kur'ân'a, Tanrı'nın kadınlardan peygamber göndermediğini, meleklerini dahi dişilerden değil erkek cinsinden seçtiğini ve çünkü eksik akıllı olarak yarattığı kadınları bu görevlere ve mevkilere layık görmediğini belirten hükümler koymuştur. Koyarken de, ilerde değineceğimiz gibi, her şeyden önce kendi çıkarlarını düşınmüş ve örneğin kendi peygamberliği konu- sundaki şüphe ve tereddütleri gidermek istemiştir. Gerçekten de oğlu İbrahim'in ölümü uzerine eşlerinden Şenba'nın: Eğer Muhammed Tanrı elçisi olmuş olsaydı en sevdiği olu, (Böylesine genç yaşta) ölmezdi) demiş ve bundan çok alınan Muhammed: Eğer İbrahim ölmeseydi benden sonra peygamber olurdu şeklinde konuşmuştur. Söylemeye gerek yoktur ki, eğer şayet Tanrı'nın kadınları eksik akıllı yaratıp, bu nedenle kadınlardan peygamber yollamadığı tezine sarıl- mamış olsaydı Hatice'den doğma kız çocukları nedeniyle, peygamber- liğini kanıtlama gereğini duymazdı, Hatırlatalım ki İslam tarihi boyunca yazar ve bilginler (belki İbn Sina ya da İbn Rüşt gibi bir kaçı hariç) Muhammed'in yukardaki söz- lerini başlarına taç etmişler ve kadını erkeğin emrinde ve sömürüsünde tutmak için malzeme edinmişlerdir. Örneğin Gazali Nasihatu'l-Mülk adlı kitabında Muhammed'in malûm görüşlerini tekrarlamaktan usan- maz: Kamill erkeğin yapacağı şeylerden biri de kadınlara tahammül göstermektir, çünkü (kadınlar) zeka bakımından eksiktirler. Onlarınsu eksikliğine işaretle peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: "Kadınlar aklen ve dinen dun yaratıklardır..... Daha başka bir deyimle Gazali, Muhammed'in sözlerine dayanarak erkek sınıfına dinsel görevleri hatırlatırken «Kamil bir erkeğin yapa cağı şey eksik akıllı karısının söylediklerine değer vermeyip onun dediklerinin zıddını uygulamaktır şeklinde konuşmayı marifet bil- mektedir. Çünkü karısının sözü ile hareket eden erkek, karısına kulluk etmiş olur, kulluk eden erkek ise helåk olur. Bu görüşü Gazali şöyle açıklar: Çünkü Allah erkekleri kadınlardan yarattı ve kadını erkeğin emrine verdi. Adem, kadının emrine girmekle hükmü değiştirip şeytana itaat etmiş oldu. Nitekim ayet-i celille'de şeytanın şöyle dediği haber verildi: 'Allah'ın yarattığı şeyleri bozmalarını, onlara emredece ğim'... Bu demektir ki erkekler için karılarının dediklerine uymak ahireti dünyaya feda etmek olure Yine Gazali'ye göre kadınlar, tıpkı çocuklar gibi, henüz aklen gelişmemişler; bu nedenle onlarla devamlı temas halinde bulunanlar dahi fikren geri kalırlar. Kadınlarla alış veriş eden çoğu meslek sahip- lerinin (örneğin örgücülerin, kumaş tacirlerinin) aklen fazla geliş memiş kimseler olmaları bundandır. Yine bundan dolayıdır ki kadınlar, ev İşi dışında hiçbir şeyle meş- gul olmamalıdırlar; özellikle kamu işleri alanında, devlet ve hükümet İşlerinde hiçbir rol oynamamalıdır. Bu konuyu Gazali, Mustazhiri adlı kitabında ele almıştır. Halifelik (imamat) için gerekli koşulları sıralarken bazı kimseleri, örneğin çocukları, delileri ve kadınları saf dışı kılabilmek maksadıyla buluğa ermiş olmak, akıl sahibi bulunmak, (erkek cinsinden olmak, vs.) gibi esasları öngörmüştür. Aynı şekilde Nasihat-ül Mülk» adlı kitabında Halife'ye en önemli öğüt olarak kadımları korumasını söylerken bunun nedenlerini kadınların aklen zayıf olmalarına bağlamıştır. Bağlarken de kadınların kötülüğüne, düzenlerine ve fitneciliğine karşı çok dikkatli bulunmaları gereğini hatırlatmıştır. 2) Muhammed'e Göre Kadın Kötüdür, Şeytan'dır, Fitne ve Fesat Amilidir, Uğursuzdur, Hilekár'dır, Düzenbaz'dır. KADIN'ın kötülük kaynağı olduğuna ve insanlığın başına gelen tüm felaketlerin kadından gelme bulunduğuna dair olan inanış Yahu diliğin getirdiği bir inanıştır ki: Erkekten gelme kötülük, kadından gelme İyilikten çok daha hayırlıdır» /kanısına dayatılmıştır. Bu inanışı daha sonra Hıristiyanlık üstlenmiş ve miladi 7. yüzyıldan itibaren de İslamiyet en doruk noktasına ulaştırmıştır. Söylemeye gerek yoktur ki Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın, kadını kötülük kaynağı görüp aşağılatması, İslam'ın aynı yola başvurmuş olmasını özürlü kılmaz. İslâm için başka dinlerin olumsuz yönlerini izlemek değil, fakat bunları gidermek şeref vesilesi olurdu. Oysa ki İslâm, bunu yapacak yerde aksine bu olumsuzlukları esas almış ve üstelik KADIN'ı, bu başka dinlerden de daha kötü durumlara sokmuş tur. Bunu yaparken erkeğin huzurunu sağlamak ve toplum düzenini korumak amacıyla hareket ettiğini savunmuştur. Şöyle ki: Muhammed'e göre müslümanlar için iki büyük tehlike, iki azit düşman vardır ki bunlar kafirler ve kadınlardır. Kafirler, İslam'ın emirlerini ve peygamberini kabul etmedikleri için savaşılmak gereken düşmanlardır. Kadınlara gelince, kadınlar «aklen ve dinen dün olmak bir yana fakat aynı zamanda kötü ruhlu, fitneci, hilekår, düzenbaz, nankör ve şeytani karakterde yaratiklardir Uğursuzluk ANCAK üç şeyde: 'at'da, 'KADIN'da, 'ev'de hast olur. demiştir", Hele kadın hayızlı olduğu zamanlar, uğursuzluğu daha da artar saymıştır. Kata taş (Hacer-i esved) ile ilgili olmak üzere Mu- hammed'in bıraktığı bir hadis vardır ki bunun böyle olduğunu göster- mektedir. Kara tay (Hacer-i esved) bilindiği gibi Arapların daha câhlliyet döneminde kutsal sayıp tapar oldukları bir taştır. O kadar kutsal sayılır ki Muhammed bile bu eski Arap geleneğini devam ettirmiş ve Islamiyet'ı yerleştirdikten sonra da bu taşı her ziyaretinde öpmeye devam etmiştir. Ancak ne var ki kara taşın KARALIĞINI kadının uğursuzluğundan doğma bir şey saymıştır. Ibn Sa'd'in Tabakat adı kitabında naklettiği bir hadis'ten anla maktayız ki bu taş aslında kara değilmiş; bayaz imiş. Adem Peygamber bu taşı vaktiyle Ebu Kubeys dağına yerleştirmiş. Taş öylesine parlak, öylesine ışık saçarmış ki Mekke'yi aydınlatırmış. Ancak ne var ki is- lam'ın gelişinden gûya dört yıl önce hayızlı kadınlar bu taşa dokun- muşlar ve dokundukları anda da taş kara oluvermiş(117) (117 diyanet işleri başkanlığı nin yorumları için bk.Sahihi Buhari) ....Allah'ım kadınların cinsel tusaklarını benden uzaklaştır, Eder ses onların tuzaklarını benden uzaklaştırmayacak olursan onlara pesut verir ve cahillerden olurum. (K. 12 Yes 33) Fakat bu yeterli değildir; müslüman erkeğinin bir de ayrıca Tan n'dan cinsel organinin şerrine karşı teminat alması ve bunun için de Allahım... cinsel organımın şerrinden sana sığınırım gyerek dua etmesi gerekir. Görülüyor ki Tanrı'nın, insan denilen varlığı hayvandan farkı kal mak üzere ihsan ettiği iråde, öyle pek işe yarayan bir şey değildir. Iridesine güvenerek müslüman erkek, kadının tuzaklarına karşı ken- sini koruyamamaktadır; kendi irådesi dışındaki güçlerden medet um- makta ve her şeyden evvel dua usullerine başvurmaktadır. Fakat Tanrı bunu da yeterli bulmamıştır. Kadının şeytanlığına ve tuzaklarına karşı erkeğin, sadece dua ederek kendisine sığımması değil, fakat bir de kabarmış olan şehvetini hiç vakit geçirmeden ve bekletmeden hemencecik gidermesini emretmiştir. Tanrının bu emrini belirtmek üzere Muhammed: Kadınlar insanın karşısına şeytan gibi çıkarlar... Size doğru bir kadının geldiğini görduğünüz zaman bilesiniz ki size yaklaşan bir şeytandır. tarında bulunmuştur. Bundan dolayıdır ki erkeklere öğütü şu ol- muştur: Sokakta giderken kadın denilen şeytanı gördüğünüz an derhal eve dönüp karılarınızla sevişin ve kabaran şehvetinizi giderin. Hemen ekleyelim ki bu öğüdünü o herkesten önce kendi izlemiş ve böylece başkalarına da örnek olmaya çalışmıştır. Cabir'in rivayetine dayalı bir hadis şöyledir: (Peygamber) bir kadın gordu ve hemen hanımı Zeynebin odama giderek onunla halvet oldu ve çıktıktan sonra kadınlar insan karşısına şeytan gibi çıkarlar. Bir kadını görüp heves ettiğiniz vakit, hemen kendi ailenize muracaat edin... dedi. Cüneyd-i Bağdadi de bunu, Muhammed in; Kadın görmekle şehvett uyanan kimse, hemen ailesiyle munase bette bulunsu şeklindeki diğer bir hadisiyle tey'ld etmiştir. Öte yandan, kadının namahrem olduğunu ve dışarı çıktığı zaman şeytanın onu takip ettiğini ve ne zaman ki bir kadın bir erkekle bir arada bulunacak olursa, orada mutlaka şeytanın yer alacağını bildirmiş ve: Bir kadınla bir erkeğin başbaşa bulundukları yerde şeytan üçünce kişi olarak yer alır diyerek bu gibi hallerde şeytanın kadını araç edinerek erkeğe oyunlar oynamakin görevli olduğunu bildirmiştir. Ve işte bu gibi hallerde erkeğin yapacağı şey, karılarından biriyle derhal cinsi münasebette bulunup, rahatlamaktır. Kabaran şehvetine karşı direnmesine gerek yoktur. Daha başka bir deyimle Muhammed, her ne kadar kişiyi şehvetine hikim olması yönünde teşvik eder gibi görünmekle beraber, esas itibarıyla şehvete karşı direnme şıkkına yer vermemiştir. İnsanı hayvandan farklı kılmak amacına dayattığı din yolu ile kişiyi iråde gücüne eriştirecek yerde, aksine iç güdülerine kolaylıkla boyun eğer durumlara zorlamıştır, sırf kadını kötü imiş gibi tanıtıp erkeği bundan yararlandırmak için. Yine aynı şekilde şeytanı, kadınların peşinden giden ve erkekleri baştan çıkartmak için onlara yardımcı olan bir düşman gibi tanımlar ken, kendisiyle ilgili konularda bu aynı şeytanı, kendisine bağlı ve yardımer bir müslüman olarak tanıtmıştır. Örneğin kocası yanında bulunmayan bir kadınla, bir erkeğin bir arada bulunmasını önlemek uzere: «Kocaları hariç bulunan kadınların yanına girmeyin, zira kan da marda işlediği gibi şeytan, insanın vücudunda işler. da- şeklinde konuşurken kendisine: «Senin de mi? diye soran Ashâb'a şu yanıtı vermiştir: Evet benim de. Fakat Allah bana yardım etti ve şeytan(m) müslüman oldu132 132 Gazali Adem Aleyhisselama iki haslette üstünlüğüm var: Birincial O'nus karısı, ona gunahta (hatada) yardımcı oldu; benim zevcelerim ise bana tbådette yardımcıdırlar. İkincisi, O'nun şeytanı kafir idi. Be m şeytanım müstumandır, bana iyilik emreder Gazali Her ne kadar yukardaki ayetin yer aldığı Hace Süresi'nde Allah. şeytanın karıştırdığını kalblerinde hastalık bulunan ve kalbleri kas- katı olan kimseleri sınamaya vesile kılar şeklinde bir başka ayet daha varaa da (K. 22 Hace 53), ve buna bakarak kendi kendimize: Pek iyi ama Muhammed kalbi hastalıklı bir kimse mi idi ki Tanrı onu sınamak istedi? diye sormamız mümkun ise de bundan önce sormamız gereken soru şudur: Neden acaba Tanrı şeytana uymuş olan Muhammed'i şeytanın serrinden kurtarır da bu aynı şeytanını başkalarına ve özellikle kadınlara musallat olması halinde kılını bile kıpırdatmaz ve kadıncağımları felåketten kurtarmaz? Bu kadar mı ka- dınlara karşı gaddardır Tanrı? Muhammed'in başvurduğu usullerden biri de KADIN' ilk günahkår gibi gösteren hikâyeleri İşlemek ve Kur'ân'ı bu tür hikâyelerle süslemek olmuştur. Bu hikayeler arasında «Adem ile Havva ya da Yûsuf Aleyhisselâm ya da «Amines (Süleyman Peygamberin cariyesi) ile ilgili olanlarına kısaca yer vermek gerekir. Hemen belirtelim ki bu hikâyelerin aslı And-1 Atik'de yer almıştır, ve bunları Muhammed, Mekke ve Medine'deki Yahudi ve Hıristiyanlardan öğrenmiş ve kendi bildiğine göre bir şekle sokarak İslam'ın akideleri haline getirmiştir. Kur'ân'da Adem ile Havva olayı diye bilinen bir hikâye vardır ki KADIN'ı doğuştan kötü ve günahkår ve fitneci ve düzenbaz bir yaratık şeklinde göstermek ve her vesile ile onu suçlu tutmak bakımından bir başlangıç niyetini taşır Her ne kadar Adem ve Havva olayının Kur'an'da anlatılış şekli ile Ahda Atik'de anlatılışı arasında önemli farklar bulunduğu ve bu farkm Islam lehine olduğu ve çünkü Yahudi ve Hıristiyan inanışlarına göre Havva'nın Ademi günah işlemeye zorladığı, oysa ki İslami ina- nışta suçluluğun sadece Havva'ya değil, fakat ayni zamanda Adem'e de råci bulunduğu ve bu bakımdan İslamiyetin kadın-erkek eşitliğine yer verdiği iddia olunursa da bu iddiaların gerçeğe yatkın bir yönü yoktur. Çünkü Adem-Havva hikâyesini Ahd-i Atik kaynağından alan Mu- hammed, bunu tıpkı diğer hususlarda olduğu gibi, kadın aleyhine çok daha olumsuz sonuçlar yaratacak değişikliklere sokmuştur. Daha başka bir deyimle söz konusu olayı kadın-erkek eşitliğini öngörmek üzere değil, aksine kadını doğuştan kötü bir yaratık şeklində tanımla yabilmek amacıyla işlemiştir. Çünkü bir kere Ahd-i Atik'de Ådem'in Aden bahçesinde konakla- dığı ve meleklerin kendisine secde ettikleri ve hayvanların en hilekârı sayılan yılanın Havva'yı kandırdığı yazılı iken, Muhammed aynı tema- ya sarılarak yılan yerine «fblis'i yani şeytanı ikame etmiş ve Adem'in Tanrı tarafından şeytanın melånetine karşı önceden uyarıldığı haide Tanrı yasaklarını dinlemediğini ve eşiyle birlikte yasak ağaçtan yediğini anlatmış, fakat her şeye rağmen suçu Ådem'den ziyade Hav- va'ya yüklemiş ve birazdan belirteceğimiz gibi asıl günahkar olarak onu göstermiştir. Hatırlatalım ki «Kitab-ı Mukaddes te Adem-Havva olayı Musa'nın Birinci Kitabı diye bilinen «Tekvinde anlatılmıştır. Şöyle özetlenebilir: Tanrı gökleri ve yeri yarattıktan sonra, yerin top- rağından Adem'i yapar ve burnuna hayat nefesini üfler ve böylece Adem, yaşayan bir can olur (Tekvin, Bab 2: 4-8). Bundan sonra Tanrı, Doğu'ya doğru bir yerde, Aden'de, bir bahçe diker ve topraktan yarat- tığı insanı oraya yerleştirir, fakat yerleştirirken de şu emri verir: Bah- çenin her ağacından istediğin gibi ye, fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemiyeceksin, çünkü yediğin gün mutlaka ölürsün». (Tek- vin, Bap 2: 16-17). Ancak ne var ki Tanrı, Adem'in yapayalnız kalmasını istemez ve ona uygun bir yardımcı yapmayı tasarlar. Adem'i uyutur ve onun uy- kuda bulunduğu bir sırada kaburga kemiklerinden birini alır ve bu kemikten kadını yapar ve Adem'e verir. Adem kadını görünce: Bu benim kemiklerimden kemik, etimden ettire der ve sevinir. Adem ve eşi güzel güzel yaşayıp giderlerken bir gün hayvanların en hilekârı sayılan yılan, kadının karşısına dikilir ve yenmesi yasak ağaç konusunda sorar: Tanrı bahçenin hiçbir ağacından yemiyeceksin dedi mi? Kadın cevap verir: «Bahçenin ağaçlarının meyvesinden yiyebiliria; fakat bahçenin ortasındaki... ağacın meyvesi hakkında... 'ondan yemeyin ve ona dokunmayın ki ölmiyesinia' dedi. Bunun üzerine yılan, kadına: Katiyen ölmezsin, çünkü Allah bilir ki ondan yediğiniz gün gözleriniz açılacak ve lylyi kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız der. Yılanın bu sözlerini pek cazip bulan kadın, ağacın meyvesinden alır ve yer; kocasına da verir, o da yer. O anda ikisinin de gözleri açılır, bir de bakarlar ki çırıl çıplaktırlar. Utanırlar ve incir yaprağından örlük yaparlar. Fakat olan biteni Tanrı duymuştur; bundan dolayı da çok kız. mıştır. Derhal Adem'i çağırtır ve sorar: ....ondan yeme diye sana em. rettiğim ağaçtan yedin mi?. 7 Böyle bir soru karşısında dürüst bir insanın yapacağı şey, kendi sorumluluğunun bilinci içerisinde, Evet yedim, özür dilerim şeklinde bir şeyler söylemektir. Fakat Adem bunu yapmaz ve en bayağı bir usule başvurarak kabahati kadına yükler ve şöyle der: Yanıma ver- diğin kadın o ağaçtan bana verdi ve yedim. Bunun üzerine Tanrı kadına döner ve: Bu yaptığın nedir?" diye kükrer. Kadıncağız da Yılan beni aldattı ve yedim der. Tanrı'nın gazabı daha da artar; bir yandan yılana ve diğer yandan kadına «hadlerini bildirmek ister. Önce yılana hitaben: Bunu yaptığın için bütün sığırlardan, bütün kır hayvanlarından daha lånetlisin; karnın üzerinde yürüyeceksin ve öm- rünün bütün günlerinde toprak yiyeceksin. Ve seninle kadın arasına ve senin zürriyetinle onun zürriyeti arasına düşmanlık koyacağım: O senin başını saldıracak ve sen onun topuğuna saldıracaksın.» →Sonra kadına döner ve şöyle der: Zahmetini ve gebeliğini zlyade- siyle çoğaltacağım; ağrı ile evlåd doğuracaksın; ve arzun kocana olacak, o da sana hakim olacaktır. Sözlerini bitirdikten sonra Adem'e şöyle der: Karının sözünü dinlediğin... ve yemeyeceksin dediğim ağaçtan yediğin için, toprak senin yüzünden lånetli oldu; ömrünün bütün gün- lerinde zahmetle ondan yiyeceksin... toprağa dönünceye kadar alnının teriyle ekmek yiyeceksin; çünkü ondan alındın..." (Tekvin, Вар 2: 18-25; Bap 3: 1-24). Böylece Tanrı, karı sözü dinlemenin ne felåketler doğuracağını ihsas ettikten sonra Adem'l karısıyla birlikte Aden bahçesinden çıkarır. Adem karısının adını Havva olarak koyar ve ondan çocuklar edinir (Tekvin, Bap 4 ve d.) Görülüyor ki Kitab-ı Mukaddes'in yazdığına göre Tanrı, daha insan neslini yaratmaya karar verdiği andan itibaren kadına haksızlık yapmakla işe başlamıştır. Çünkü bir kere erkeği top- raktan yaratmış ve Aden bahçesine koymuş ve belli bir ağaca dokun- maması için onu uyarmıştır. Daha sonra onun kaburga kemiğinden kadını yapmış ve fakat ona, yukardaki uyarmayı yapmamıştır. Bu hatırlatmayı kadına muhtemelen Adem yapmış olmalıdır. Öte yandan kadını ayartan ve yasak meyveyi yemeye kışkırtan yuandır; ve yılan bunu yalan ve dolana başvurarak yapmıştır ve eğer bu taktiğini kadına karşı değil de Adem'e karşı uygulam olsa di hic kuşkusuz yasak meyveyi ilk yiyecek insan erkek olmuş olacaktı. Eğer Tanrı, söylendiği gibi bütün varlıkların ve mahjúkatın kaderini çizen güç ise, yılanın Adem yerine kadını aldatmış olmasının nedenini de bu güçte aramak gerekmez mi? Yasak emri kendisine verildiği halde Adem, kadının sözüne uymuş olmakla sorumluluktan kurtulmuş da değildir. Fakat bütün bunlara rağmen Tanrı, esas cezayı kadına layık görmüş, onu ağrılar içerisinde çocuk doğurmaya mahkům etmiş ve kocasına boyun eğer durumlara itmiştir. Söylemeye gerek yoktur ki bütün bunlar Kitab-ı Mukaddes'i kaleme alan din adamlarının hayal- den uydurdukları sözlerdir ve kadını erkeğin emrine ve hizmetine sokmak için düşündükleri hikâyelerdir. Ve işte Muhammed, Kitab-ı Mukaddes'te büyük bir kurnazlıkla kadına oynanan bu oyunu, daha da büyük bir kurnazlıkla işlemiş ve Tanrı'dan indiğini söylediği âyetlerle Kur'ân'a yerleştirmiştir. Gerçekten de Kur'an'dan anlaşılmaktadır ki Tanrı emrine riayet- sizlikte asıl büyük kusur Ådem'e ait bulunduğu halde sadece Havva süçlu durumda tutulmuş ve bunun sonucu olarak kocasına itaat ve hizmet zorunluluğunda bırakılmıştır. Şöyle ki: Kur'ân ve hadis hüküm- lerine göre Tanrı, tıpkı Kitab-ı Mukaddes'in ilk kitabında (Tekvin'de) anlatıldığı gibi erkeği balçıktan yaratmış ve sonra kadını ondan yap- mıştır. Nitekim «Hicr ve Zümer» sürelerinde şöyle yazar: →Ben, balçıktan işlenebilen kara topraktan bir insan yarataca- ? ğım..... (K. 15 Hicr 26, 28-29). Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini yaratmıştır.... >(K. 39 Zümer 6). Buradaki size sözcükleri erkekler anlamınadır; çünkü ilerde de göreceğimiz gibi Tanrı sadece erkeğe hitaben konuşmayı gelenek edinmiştir. Topraktan yarattığı Ådem'i Tanrı, sadece kendisine tek muhatap edinmekle kalmaz, fakat aynı zamanda onu tüm yarattıklarına üstün kılmak ister ve bunun için meleklerini ona secde ettirir: And olsun ki... meleklere: 'Adem'e secde edin' dedik.» (K. 7 A'raf 11; 20 Ta-ha 116). Öte yandan insan nesline analik edecek olan Havva olduğu halde Tanrı, bu soy'larla sadece Adem'in adını anarak övünmek ister: «Allah, Adem'i, Nah'u, Ibrahim ailesini, Imran ailesini birbirinin soyundan olarak alemler için tercih etti.... (K.3 A-1 Imran 33. 34; ve 19 Meryem 58). Övünürken de kendi azametini ve kendi büyüklüğünü kabul eti. rebilmek için Ådem'i araç olarak kullanır. Ve bu işi, her şeyden önce kendi melekleri önünde yapmak ister ve onlara öğretmediklerini Ademe öğretmiş görünür: ...ve (Tanrı) Adem'e her şeyin ismini öğretti, sonra onları me. leklere gösterdi (ve): 'Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin' dedi. Cevap verdiler: 'Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen hem Bilen'sin, hem Håkim'sin; Allah 'Ey Adem onlara isimlerini söyle dedi. Adem isimlerini söyleyince, Allah: 'Ben gökler ve yerlerde görünmeyeni biliyorum, sizin açıkladığınız ve gizlemekte olduğu nuzu da bilirim, diye size söylememiş miydim?" dedi. (2 Bakara 31-34). Görülüyor ki Tanrı indinde Havva'nın değeri ve yeri pek yoktur. Onu kendisine muhatap edinmekten gayrı, onun adını dahi anmak istememiştir. Nitekim Kur'an'da Tanrı sadece Adem'e hitaben ve Sen ve eşin şeklinde konuşur. Bundan dolayıdır ki yapılmak ya da yapıl- mamak gereken şeyleri doğrudan doğruya ona emretmiştir; izin verdiği ya da yasakladığı şeyleri sadece ona hitaben konuşarak bildirmiştir. Yasak ağaç konusunda da böyle hareket etmiştir. Nitekim Kur'ân'da: Ey Adem, eşin ve sen Cennette kal, orada olandan istediğiniz yer- de bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz. (K. 7 Α'τάζ 79; 20 Ta-Ha- 117-119). diye yazılıdır(141)" (bakara 30-38 /7 Araf 10 -19 ;ve Sahihi Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi 74 76 Fakat Tanrı, sadece Ådem'e hitap etmekle kalmamış, fakat ondan bu emre riayet edeceğine dair söz almıştır: And olsun ki daha önce Adem'e ahd vermiştik.» (20 Tâ-Hå 115). Ve üstelik onu uyarmış ve şeytana uymamasını ve zira şeytanın en büyük bir düşman olduğunu hatırlatmıştıı: «Ey Adem, doğrusu bu (iblis), senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kaltran, (ve) orada ne susaran, ne de güneşin sicağında kalıram, dedik (20 T6-H6 117-119) Bilindiği gibi Iblis, Tanrı'ya sırt çeviren ve onun emirlerini din lemeyen ve hatta Tanrı'nın: Adem'e secde et şeklindeki buyrugiana karst, Ben ondan (Adem'den) üstünüzas diyerek direnen ve böylece büyük bir düşman olduğunu açığa vuran bir musibetstir. Böylesine kötü, böylesine asi ve tehlikeli bir şeytanı Tanrı neden dolayı yaratmış, ya da neden dolayı onu yok etmemiştir? sorusu, ayrıca üzerinde durulması gereken bir muammadır; fakat anlaşılan odar ki şeytana uyan Adem'dir: Şeytan'ın Ey Adem sana sonsuzluk ağacımı ve çökmesi olmayan bir salta- natı göstereyim mi? (20 Tá-Hà 120). şeklindeki sözlerine kanmış ve yasaklanan ağaca yaklaşmıştır. Her ne kadar şeytanın hem Havva'yı ve hem de Ådem'ı aynı zamanda yanılt tığı sanılır ise de Tanrı, Adem ve iblis arasında geçen konuşmalar dan, asıl sorumluluğun Adem'e ait bulunduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Tanrı, Havva ile konuşmuş değildir; yasak emrini ona vermiş değildir. Bu itibarla tüm suçluluğun Ådem'de aranması gerekir. Ancak ne var ki Muhammed, kadın sınıfının kötü yaratılmış olduğuna inandığı için- dir ki bu hikâyeyi, Havva'yı suçlu kılacak şekilde kullanmıştır. Bu nedenle : Havva anamız olmasaydı kadın cinsi zevcine hiyanet edip aldat- mazdı..... demiştir. Belirtmek istediği şey fitneciliğin ve kötülüğün kayna- ğının kadın neslinden gelme olduğudur. Kafasında sabit fikir şeklinde çöreklenen bu düşünceyi o, her vesile ve fırsatta açığa vurmaktan geri kalmamıştır. Örneğin Ebû Said el-Hudri'nin rivayetine dayalı bir ha- dla'inde: .....Beni İsrail'de ilk fitne kadın yüzünden çıktı. konuşmuş ve Usâme b. Zeyd'in rivayet ettiği hadisinde de: diye Benden sonra erkekler için kadınlardan zararlı bir fitne bırak- madım diyerek hep ayni düşüncesini dile getirmiştir. ...birbirinize duşman olarak inin, yeryüzünde bir maddet için yerleşip geçineceksiniz (2 Bakara 38).
·
274 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.