Biz de duruyoruz geceyi duymak için
rüzgârın en çıplak olduğu anda: yollarda
rüzgârın soğuğu, her koku sönmüş;
burun deliklerimiz titreşen ışıklara doğru kalkıyor.
Hepimizin karanlıkta bizi bekleyen bir evi var
döndüğümüz: bir kadın karanlıkta bizi bekliyor
uykuya dalmış; odada kokuların sıcaklığı.
Rüzgârla ilgili hiçbir şey bilmiyor uyuyan,
soluk alan kadın; bedeninin sıcaklığı
bizde fısıldayan kanla aynı.
Karanlıkta uzayıp giden yolların dibinden
ulaşan rüzgâr bizi yıkıyor; titreşen
ışıklar ve gergin burun deliklerimiz,
çıplak, kararsız. Her koku bir anı.
Uzaktan karanlıktan çıkageldi şehirde çırpınan
bu rüzgâr: orada çayırlarla tepelerde,
güneşin ısıttığı bir otun,
nemlerle kararmış bir toprağın bulunduğu. Anımız
keskin bir koku, kışa
diplerin kokusunu yayan deşilmiş toprağın
küçük tatlılığı. Sönmüş her koku
karanlık boyunca ve şehirde bize rüzgâr erişiyor yalnızca.
Bu gece uyuyan kadına döneceğiz,
donmuş parmaklarla bedenini aramaya,
ve bir ısı kanımızı sarsacak, nemlerden kararmış
bir toprağın ısısı: bir yaşam soluğu.
O da güneşte ısınmış ve keşfediyor
çıplaklığında en tatlı yaşamını,
sabahlan yok olan, ve onda toprağın tadı var.
Sayfa 58