Büyük bir tiyatroda Moliere’i oynayorlar, bizse –alışkanlık işte- sosislere, siyah havyarlara, patates kızarmalarına
gülüyoruz.
O kadar gülüyoruz ki, ağlamışa dönüyoruz bir bakıma
Sonra çocuk olarak gülmeyi tekrarlıyoruz kırmızı balonlara
Sonra da özür diliyoruz; öyle ya, balon çok önemli bir
yuvarlaktır.
………Sabahları göbeğim erisin diye
………Ayaklarımı çevirdiğim
………Balondur işte
Biz balonun yükselmesini, göze batmasını denedik miydi? diyoruz
Hayır mı diyoruz?
Sorma! Günün hiçbir saatinde bu kadar eğlenilmez
Bir yumurta alanına giriyoruz
Biraz da ekmek
Karnımız doydu diye söylemiyorum
Ben şu son günlerde ekmek yemeyi tuhaf buluyorum
İnsanın ekmek yemesi var ya
İşte onu
Tuhaf buluyorum
Ben.
Sonra ben olmalıydım, eskimeyi hızlandırırdık
Bir gemici vardı geçenlerde eskidi gitti
Balıklar deniyordu, balığın gittiğini, çünkü sadece bir gidendi balık
Bize gelince denizin gülmesiydi ayrıca
Bay ‘’Konserve Taciri’’ için iyi tuzlanmalı o kadar
Söylenir: çocuklar için de korkuya sığınmış bir çığlık.
Kim demişti? Şu kadar bir lenger balığı için dünya kaygandır,
Bir uyuşmadır tereyağlı ekmekle.
……….(Hiç unutmam bir gün kalabalığı deniyordum kendimde. Adında bolca ‘’Z’’ harfi geçen bir bankada görevliydim. Görevli de ……….ne? Bankanın canlı olan tarafıydım sanki. Ben bu değişimle büyür büyürken, işi fazlaca uzatmışım galiba. Mal sahibini az ……….ötede dikili buldum; giyinik, kurnaz, gülüşlü. Çık! çıkmam. Gel! gelmem. İç! içmem. Bak! bakmam. Sonunda:)
Bana sen olmalıydın, kovulmalarımdan ötürü sığınacak
Ama hep biz oluyoruz dünyada
Biz
Derinlik.