Gönderi

o7 sen batmayan bir güneş olarak kalacaksın… o7
Uzaktan, çok uzaktan, ölümle dirim arasındaki mesafeden daha da uzaktan gelen bir ses ve sonra aydınlığı tarih ölçüsünde kısa süren bir parıltı. O, sensin, Atatürk!... Bu gök gürültüsü, yıkılan Osmanlı İmparatorluğunun çöküşündendi. Fakat sen Türk varlığının geçmişiyle geleceğinin birbirine çarpmasından bir şimşek oldun. Bizi aydınlattın, Atatürk!.. O şimşek çaktığı zaman korkak ruhlar, gözlerini kapadılar. Hâlâ karanlık içindeler. Onlar yollarını kaybettiler. Gerçeği bugün de göremediler. Doğruya eremediler. Atatürk'ü anlamadılar; anlamadıkları için de sevemediler. O'nun varlığını bir türlü övemediler. Ondaki kudretten kuşkulandılar. Onun fikirlerini sakat, duygularını sapık bellediler. Aleyhine söylediler. Aydınlanmadılar; yandılar. Ona inanmıyanlara inandılar. Onlar aslında Atatürk'e değil, hakikate düşmandılar. Onu hatada, kendilerini savapta sandılar. Veyl onlara !... O'nun bulduğu hakikat neydi ? Ne olacak? Bizdik, Türktü. "Ne mutlu Türküm diyene!" diyen O değil mi idi? Hududlarımızın dışına Türk olmadığı halde kendini Türk göstererek şeref kazanmak istiyenlerin gururu O'nun bize armağanı olmaktan başka nedir? Bütün dünya onun adında son asırların hakkımızdaki ters hükmünü değiştirmedi mi? Yeni, çağdaş, şerefli Türkiye, O'nun zekâ, irade ve millet sevgisinin eseri olmadı mı? O her şeyini milletten aldığını söylerken her şeyini millete vermiyor muydu? Hayatımızda yaptığı değişmelerle insan gibi yaşıyan bir toplum olmamız, O'nun amacı değil miydi? Ondan büyük nemiz var? Kendimiz varız, millet var. Tanrı kullarına nasip olacak en üstün bahtiyarlık, kendini milletinden küçük görüp milletini büyük tanıyarak ona varlığını adamaktır. Ölüme mahkûm edildiği halde milletini kurtarmak için ondan bir fert olarak her şeyini feda eden Atatürk, bu özverinin kahramanıdır. Kendi zihninden geçenleri, milletinden aldığı ilhama bağlamakta biran tereddüt etmedi. En yüksek gururu, milletinin özünde oluştan aldı. Bu hissini ifade ederken gözlerinden dökülen yaşları, ölümünü andığım bu yirmi ikinci yılın dönüm gününde yaşlanan gözlerimle yeniden, hayranlıkla seyrediyorum. O bize ne öğretti ? O bize her şeyden önce yaşamayı öğretti. Hayat, hakikatlerin ilkidir. Ölüler için hakikat yoktur. Çünkü ölüm, yalanların ve yanlışların son bulduğu bir serhaddır. Bakaada hata olmaz. Hata olmıyan yerde hakikat bulunmaz. Atatürk, her fikrine, her hareketine yaşamayı başlangıç aldı. Türkü, bu anlamda ölümden kurtardı. Hürriyetsiz ve istiklâlsiz hayat, Onca ölümdü. Atatürk, Türk'e revâ görülen esareti öldürdü. O'nun elinde dirildik, O'nun iradesinde her türlü kuvvetten korkuyu içimizden sildik. Hangi yolu gösterdi? O'nun gösterdiği, akıl yoludur. Müsbet bilim dediği, budur. Hakikî mürşid gördüğü bilim, aklın eseridir. Bizi ona çağırdı. Bu gerçeği, Türk milletine en gür sesiyle bağırdı. Hurâfelerden, masallardan, özsüz hayallerden, içi boş vehimlerden kurtulmanın başka çaresi var mıdır? Millî dileklerimizi kudretimizin üstünde gerçekleştirmeye teşebbüsün millî felaketlere ve kayıplara yol açacağını apaçık o söyledi. Gövdeyi zayıf düşürecek her hareketin doğuracağı zararları, o anlattı. Sevgiden bile gelse, vehme itibar edilmemesi, bu vehimleri ülkü sanmanın yanlışlığını o bize şerhetti. Nutuk, ondan bize kalan en kıymetli, bir milli ülkü kitabıdır. Atatürk, şimdi nerede ? Atatürk, kendinden sonra gelenlerin ve geleceklerin yüreğindedir. Hakkın gufranı içindedir. Yattığı yer, vatandır. Düşünce ve inançlarının dolaştığı yer, Türkün vicdanı ve idrâkidir. Anıt Kabir, ancak son karargahıdır. Atatürk, ölümiyle geçmişten geleceğe göçmüştür. O'nu gerimizde değil, ilerimizde arayalım. Atatürk, istikbalimizdir. O'na inandıkça, O'nun dediklerini dinledikçe O'nun gibi hareket ettikçe iyi günlere yüzümüzü dönerek yürümüş oluruz. Böyle yürüdükçe millî hayatımızın mutlu anlarını buluruz. Hudutlarımız içinde demir gibi dururuz, Millî birliğin timsali, Atatürk'tür. Sevgili Atatürk !... İşte sen, busun. Bunları yaptın. Daima hakka ve hakikate taptın. Yeni çağ, seninle bu vatana geldi. Devrimlerin, bâtılları devirdi. Sen, zaman içinde bizden uzaklaştıkça biz, hayat içinde sana yaklaşıyoruz. Gün geçtikçe seni daha iyi anlıyoruz. Başımız derde düştükçe seni her vakitkinden daha çok arıyoruz. Işığındayız, izindeyiz. Sevgin, bizi hiçbir zaman terketmiyor. Biz de seni hiçbir zaman gönlümüzden çıkarmıyoruz. Kabrinde müsterih uyu ey bahtiyar Atam !...
Sayfa 944Kitabı okudu
·
40 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.