"Zihnimin özgürlüğünü kilitleyebileceğiniz hiçbir kapı yoktur."
》Çocukluğumuzda kardeşimizle aynı odada kalmışızdır birçoğumuz. Ama büyüdükçe en çok istediğimiz şeylerden biri olur kendimize ait bir odamızın olması. Büyümüş gibi hissetmek için, özel bir alanımız olması için, bir birey olduğumuzu göstermek için. Ve buna kavuştuğumuzda ise mutlu hissederiz kendimizi.
》Bir kadının da kendine ait bir odası olmalı. Ortak oturma odasından uzak, kendiyle kalabildiği, kendini dinleyebildiği, yazabildiği, okuyabildiği, istediği ne varsa dışardan bir müdahale olmadan rahatça yapabildiği bir yer... Sadece kadının değil her insanın olmalı özel yaşam alanı. Bazen herkesten uzak kalmak istediğinde kaçabileceği bir yer... Ama bu hakkın birçok konuda olduğu gibi kadından esirgendiği zamanları anlatıyor Virginia Woolf. O odaya sahip olup, çalışıp, güzel eserler verme hakkının da...
》Aslında Kendine ait bir oda, Woolf'un 1928 yılında kapılarını kadınlara yeni açmakta olan Cambridge üniversitesindeki kız öğrencilere hitaben yaptığı bir konuşma üzerine şekillenmiş.
》Victoria dönemi İngiliz toplumu üzerinden, aslında yüzyıllardır süregelen ataerkil bir düzende varolmaya çalışan bütün kadınların, sırf kadın oldukları için dışlanması, bunun da kadının bilgilenmesinden korktukları için yapıldığı üzerine tespitler yapıyor yazar.
》Kadının toplumsal hayatta ve edebiyatta neden erkekten daha geride kaldığı üzerine fikirleriyle başlıyor. Adını gizleyerek yazdığı kitaplarını okurlarına ulaştıran Jane Austen'den, dönemin diğer önemli isimleri olan George Elliot, Bronte kardeşlere, hatta Shakespeare'in kurmaca kız kardeşine kadar birçok önemli isme değinerek, kadının edebiyat dünyasındaki yeri, toplumun kadına biçtiği roller, kadına olan bakış açısı, kadının sorumlulukları, mecburiyetleri, mücadelesi, neden birçok konuda geride kaldıkları ya da geride bırakılmak istedikleri üzerine tespitlerini okuyoruz. Woolf kadınların hep erkeklerin gölgesinde kaldıklarını, kilit altında olmaya mecbur hissettiklerini anlatıyor. Ve bunun son bulması için çağrıda bulunuyor.
》 Shakespeare'in dehasına değiniyor sürekli olarak. Aynı dönemde aynı yeteneğe sahip bir kız kardeşi olsaydı, aynı eserleri çıkarabilir miydi sorusuna yanıt arıyor.
》Kadınların erkekler kadar aktif olmamasını sadece şartlara değil, kadının pasifliğine de bağlıyor. Ama bunun yanında dönemin ünlü erkek yazarlarının kadınlara olan tutumunu da açıkça dile getiriyor. Onların gözünde kadınlar: ruhları var mı? eğitilebilirler mi? şeklinde yargılanan yaratıklar yalnızca. Kadınları kutsal ya da kendilerinden üstün görenler olduğu gibi, kıt akıllı olduklarını iddia edecek kadar çirkin fikirleri olanların da mevcut olduğunu dile getiriyor. Kadın tek başına kütüphaneye dahi giremeyen, yalnızca belli görevleri yapmakla sınırlandırılan, ezilen, küçümsenen, baskı gören bir varlık.
》Kadınlara bunları, geçmişi, yapmadıklarını, yapabileceklerini, denemelerini, vazgeçmemelerini, çalışmaları gerektiğini hatırlatarak gelecek hakkında tavsiyeler veriyor yazar.
》Bilinç akışı tekniği kullanılarak yazılmış bir kitap olduğu için kimilerine ağır gelebilir. Ama vermek istediği mesajı anladığınızda rahat okuyacağınızı düşünüyorum.
》Geçmişten günümüze kadının yeri ne kadar değişti, hakettiği değeri ne kadar görüyor tartışılır. Üzülerek söylemek gerekir ki, bazı şeyler yüzyıllar öncesinde nasılsa hala öyle. Okuyan, bilinçli, akıllı, yani kolayca kandırılamayacak kadından korkan bir toplum var. Halbuki bununla gurur duymamız gerekirken...
》Günümüzde kadınların, erkeklerin yapabildiği her şeyi çok daha rahat yapabildiklerinin örneklerini görüyoruz. Bundan rahatsız olanlar olsa da, kadınlar olarak ömrümüz boyunca kendimizi daha çok geliştirmeye, daha çok çalışmaya, hayallerimizi gerçekleştirmek için sonuna kadar mücadele etmeye ve hiçbir kötü muameleye boyun eğmemeye devam etmek dileğiyle... Umarım her kadının kendine ait bir odası ve pırıl pırıl bir hayatı olur.