Gönderi

488 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 19 days
Bu kitapla ilgili zihnimde o kadar fazla şey var ki, hepsini nasıl toparlayıp düzgünce dile getireceğim bilemiyorum. Deneyeceğim... Öncelikle kitabı nasıl keşfettiğimi söylemek isterim. Benim için önemli bir detay ^^ Kitabı bir şarkı sayesinde öğrendim. Taylor Swift'in çok sevdiğim ve bana göre en hüzünlü şarkısı olan Tolerate It, bu kitaptan ilham alınarak yazılmış. Bunu öğrendiğim an kitabı okumak istedim. İyi ki de okumuşum. Daphne du Maurier'in mükemmel kalemiyle tanışma fırsatını yakalamış oldum. Betimlemelerine hayran kaldım. Bence yaşananları ve duyguları ifade ediş şekli inanılmaz... Taylor'ın da bundan etkilendiğini şarkı sözlerinde görebiliyorum. Zaten okurken sürekli belli sözler yankılandı zihnimde. O yüzden kitaptan aldığım zevk de ikiye katlandı diyebilirim :" Bazı şarkı sözlerini yorumlara ekleyeceğim. İncelemenin daha da uzamasını istemem ^^ Kitapta iki kadın bir erkek olmak üzere başlıca üç karakter var; Maxim ve onun iki eşi. İlki Rebecca, yaşadıkları Manderley Malikânesi çalışanları da dahil olmak üzere herkesin kalbini fethetmiş, güçlü ve mükemmel eş. İkinci eş ise Rebecca'nın trajik vefatından sonra malikâneye gelen, aynı zamanda anlatıcımız olan kadın. Kendisi Maxim'den oldukça küçük. Ki bu yaş farkı vurgusunu kitapta birçok kez görmek mümkün. Maxim'in görmüş geçirmişliği ve yaşadığı ilk evliliğin tecrübelerine kıyasla kendisini sürekli küçük, genç ve çocuk gibi hissettiğini okuyoruz. Max ile tanıştıkları sırada kendisi, otoriter ve biraz da acımasız zengin bir kadının bir nevi yardımcısı niteliğinde. Hanımının rahatsızlığı sırasında sıkça görüşme fırsatı bulduğu Maxim'i bir nevi kurtarıcı olarak da görerek, âşık oluyor ve onunla birlikte Manderley'e gelmiş oluyor böylece. Oldukça sessiz, biraz silik ve itaatkâr biri. Kendisinin karakteri, kitapta isminin hiç geçmemesiyle pekiştirilmişken ilk eşin isminin kitabın adı olması ise, ikilinin güç dengesizliğini ortaya koyar nitelikte. Rebecca ölmüş olmasına rağmen malikânedeki hakimiyeti hâlâ o kadar diri ki, anlatıcımız bir türlü o eve ait hissedemiyor kendini. "Orada, beni tanımayan, bilmeyen odalarda dolanan, benim olmayan bir masaya ve sandalyeye oturan bir işgalciydim." Öyle ki anlatıcımız, eve geldiği günden itibaren kendisini içten içe Rebecca ile kıyaslıyor. Bazen o olduğunu bazen de onun ölmeden önce evde neler yaptığını, odasında nasıl mektup yazdığını, çiçekleri vazolara nasıl yerleştirdiğini, her şeye ne kadar hâkim olduğunu düşünüyor ve kendini yetersiz hissetmekten alıkoyamıyor... Ayrıca kimsenin, özellikle de eşi Maxim'in mükemmel Rebecca'yı unutamadığından emin... "Acaba Manderley'de bu hayata alışık birileri varken bu işler nasıl yürüyordu? Daha doğal, daha zahmetsiz miydi? Her gün benim sahip olmadığım, ama onun sahip olduğu şeyleri bir kere daha görüyorum. Özgüven, zarafet, güzellik, zekâ, akıl yani bir kadın için en önemli özellikler." Öte yandan tüm bu duygu çatışmalarını ve içe kapanışını görmeyen, daha çok kendi halinde, sürekli düşüncelere dalan bir kocası var o görkemli malikânenin içinde. Bu görünmezliği dibine kadar hissetmesine rağmen, kocasına deli gibi âşık. Ve onun tarafından fark edilmek, ondan uzak kalmamak için her şeyi yapmaya da hazır... İşte belki de, işler Maxim'in bunu fark etmesiyle biraz ilginç ve korkunç bir boyuta evriliyor. Kitap zaten baştan sona yazarın kalemi sebebiyle karanlık bir havaya sahipken belli bir bölümden sonra olaylar da karışıyor... Asıl hikaye de orada başlıyor diyebiliriz aslında... Kitabın sonu hakkında da bahsetmek istediğim şeyler var fakat spoiler olmaması adına silme ihtiyacı duydum. Kısaca söylemem gerekirse, Daphne du Maurier mükemmel bir ironi içeren bir son çıkarmış ortaya. Bunu okuyanlar daha iyi anlayacaktır... Kitap her bir sayfasıyla okunmaya değer bence. Bunu diyorsun ama neden 19 günde okudun derseniz de, gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, kitapla değil benim yaşantımla alakalı sebeplerden ötürü uzamak zorunda kaldı. Yoksa çok daha kısa sürede biterdi eminim. Oldukça akıcı çünkü :" Bence sizler de kesinlikle şans vermelisiniz ^^
Rebecca
RebeccaDaphne du Maurier · İthaki Yayınları · 2020500 okunma
··
189 views
erge okurunun profil resmi
"sen çok daha olgun ve bilgelisin, ve ben... kapını eşiğinde tıpkı bir çocuk gibi bekliyorum. portren için en iyi boyalarımı kullanıyorum. masayı süslü, saçma şeylerle süslüyorum. ve senin buna tahammül etmeni izliyorum." "seni tapınağım, duvar resmim ve gökyüzüm yaptım. şimdiyse hayat hikayenin dipnotları için yalvarıyorum." "her zaman ya çok yer kaplıyorum ya da meşgul ediyorum." "iyi olduğumu sanıyorsun ama ne yapardın, eğer ben serbest kalıp bizi harabeler içinde bıraksaydım?" "aşkımın kutlanılması gerektiğini biliyorum, ama sen buna tahammül ediyorsun."
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.