Gönderi

❛❛ HERKESİN OKUMASI GEREKEN ALTIN TAVSİYELER,
◆ Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en müsâit zamânıdır. ◆ Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsâit yeridir. ◆ Bir günde ve bir zamanda yapman lâzım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi, işi de kendine yeter. ◆ Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir kitap, hatta bir fasıl üzerinde çalış. Tâ ki, dikkatin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir zamanda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük islam mütefekkiri İmâm-ı Gazâlî'ye "İhyâ-i Ulûm (İlimlerin Yeniden Canlandırılması)" adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücûda getirdiğini sormuşlar: bir zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir mesele üzerinde çalıştım, demiş. ◆ Başladığın bir işi, bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi yapıp bitirmeden başka bir işe, derse, kitaba ve vazifeye başlama. Yarıda kalan iş, başlanmamış demektir. ◆ Bir günün işini, dersini, vazifesini bitirdikten sonra ertesi günü ne işi yapacağına karar ver. Yahut, hiç olmazsa çalışmaya başlamadan evvel, hangi iş, ders, kitap üzerinde çalışacağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur. ◆ Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan evvel düşün ve çalışman için lazım olan şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Tâ ki, ikide bir kalem, kağıt aramaya kalkıp ta dikkatin dağılmasın. ◆ Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşmanı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol, ve dikkat kesil. Ve bütün rühî ve bedenî kuvvetinle kendini işe ver. ◆ Bir işe başlamazdan evvel o işi, dersi, vazifeyi, kitabı en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir sûrette nasıl yapmak, nasıl öğrenip etüd etmek mümkün olduğunu iyice düşünüp hesapla. ◆ Çalıştığın bir iş, bir ders, bir kitap, bir yazı üzerinde herhangi bir güçlüğü yenmeden bir adım bile gerileme. Ve bil ki, yılgınlık maskeli bir tembelliktir. Gene bil ki, çalışma sevgisi güçlükleri yenmekten doğar kuvvetlenir. Güçlüğü yenmekten hasıl olan manevi ve zevk, eşşiz bir zevktir. Emin ol ki, harpte zafer ve işte muvaffakiyet yılmayanındır. Sebat önünde güçlükler erir ve imkânsız görünen, mümkün olur. ◆ İşinde rastladığın bir güçlüğü evvela parçala. Her parçayı birer birer ve sıra ile yenmeye çalış. Bunun için de, mesela, bir dersi, bir kitabı en basit elemanlarına, kısım, fasıl ve bahislerine ayır. Sıra ile her bahsi iyice ve noksansızca anlayıp öğrenmeden öbür bahse geçme. Fasıllar ve bahisler üzerinde bir kör gibi yürü. Yâni attığın adımı iyice basmadan öbürünü atma. ◆ Devamlı ve ittiratlı (avının peşinde koşar gibi) çalış. Ve hergün aynı saatlerde behemehal (mutlaka) çalışmaya otur. Çalışmayı uzun fâsıla ile kesip terk etme. Hasta ve yorgun değilsen tâtil aylarında bile yavaş ve az da olsa çalış. Tâ ki çalışma îtiyâdın (alışkanlığın) körlenmesin ve tekrar çalışmaya koyulmak için zahmet çekmeyesin. ◆ Bir iş üzerinde yorulursan dinlenmek için işini değiştir ve çalışma hızını yavaşlat. Fakat dinlenme bahânesi ile, asla boş oturma. Boş oturanın içi, işlemeyen demir gibi, pas tutar. ◆ Çok düşün. Ve bil ki, çalışmak mutlaka hareket etmek veya okumak, yazmak demek değildir. Düşünen bir insan, mâden kuyularında kazma sallayan işçiden daha çok çalışıyordur. ◆ Verimli çalışmayı sakın iş üzerinde geçirdiğin zamanla ölçüp de, eh bugün şu kadar saat çalıştım, yetişir deme. Çalışmanın neticesine ve öğrendiğine bak. ◆ Fikrî çalışmalar için, aynı saatlerde devamlı ve tertipli bir sûrette, günde iki üç saat bile kâfidir. Büyük islâm feylesofu İbni Sîna, dünyaca meşhur olan Kitâb-üşşifa'sını, hergün, sabah namazından sonra Bağdat'taki bir câmiin büyük kandili altında oturarak, kuşluk vaktine kadar, yâni takriben iki saat çalışmak süretiyle vücûda getirmiştir. Meşhur İngiliz feylesofu Spencer, muazzam eserlerini, günde iki saat çalışarak yazmıştır. Her sene bin, bin iki yüz sahifelik eser veren Fransız edibi Emil Zola'ya bu muvaffakiyetinin sırrını sormuşlar: Her gün yalnız üç saat çalışır ve yazarım demiş. ◆ Sebat et, genç dostum, sebat et! Damlaya damlaya göl olur. Ve aynı noktaya düşen damlacıklar, zamanla mermeri bile deler. ◆ Bir işe başladığın, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya koyulduğun zaman telaş edip sabırsızlanma. Sâkin ve metin ol. Yol al, fakat acele etme. Sindirerek çalış ve öğren. ◆ İşinde ve dersinde herhangi bir fikri ve noktayı küçümseyerek ihmal edip geçme. Küçük ihmalden bâzen büyük zararlar doğduğunu unutma. ◆ Gece yatağına uzandığın zaman, o gün ne yaptığını ve yarın ne yapacağını kendine sormadan uyuma. ◆ Her gün iyi bir eserden yüksek sesle beş on sahife oku. Bu sayede konuşma ve söz söyleme istidâdın gelişir. ◆ Rastladığın edebî, felsefi bâzı güzel parçaları ezberle. Bu sâyede hem kelime ve ifâde hazinen zenginler hem de hafızan kuvvetlenir. ◆ Çalıştığın bir dersin, bir kitabın fasıl ve bahislerini bitirdikçe, kitabı kapayıp, okuduğunu ezberden hülâsa halinde not et. Bir dersi, bir kitabı en iyi anlayıp öğrenmenin yolu, onu bu sûretle yazmaktır. ◆ Bir dersten öğrendiğin, bir kitabtan okuduğun fasıl ve bahisleri arkadaşlarınla ezberden müzakere münakaşa et. Bu süretle hem zekan işler ve öğrendiğin hazmolur, hem hafızan kuvvetlenir; hem de düzgün konuşma ve fikirlerini vuzuh (açıklıkla) ile ifade etme melekesi (alışkanlığı) elde edersin. ◆ Dikkat et: Sözlerin ve yazıların kısa, açık ve mânâlı olsun. ◆ Fikrî çalışmanın herkesin mizâcına göre değişen verimli ve aziz saatleri vardır. Bunlar bâzı kimseler için sabahın erken saatleri, bâzıları için de öğleye doğru öğleden sonra, gece saatleridir. Kendini yokla ve senin aziz saatlerin hangileri ise, bunları hiç bir eğlenceye fedâ edip kaçırma. ◆ Okuduğun bir kitapda rastladığın güzel bir parçayı veya orijinal bir fikri, yerini ve sahifesini işaret ederek not et. Bu sûretle biriktirdiğin notları bir dosyaya ve bir fiş kutusuna sırasıyla yerleştir. Bir yazı yazmak veya bir eser yapmak istediğin zaman, bu notlar senin için zengin bir malzeme hazinesi olur. ◆ Bir mevzu ve mesele hakkında bir yazı veya bir eser yazmaya karar verdiğin zaman, evvelâ, bu mevzu ve mesele üzerinde evvelce yazılmış eserleri oku. Ta ki yazılmış ve söylenmiş şeyleri tekrar edip ömrünü israf etmeyesin. ◆ Gök kubbe altında yepyeni hiçbir fikir yoktur. En yeni fikir, eski bir fikrin yeni bir elbise giymişidir. ◆ Her şeyden evvel, ana dilini iyi konuşmayı ve iyi yazmayı öğren. İnsan için en faydalı olanı kendi ana dilidir. ◆ Dil bilgisi bir gaye değil, bir vâsıtadır. Asıl gaye olan, fikir zenginliğidir. ◆ Kişinin kıymeti dilinin altında ve kaleminin ucunda gizlidir. Onu söz ve yazı açığa vurur. ◆ Bir işi yapıp yapmamakta kararsızlığa düştüğün vakit, iki şıktan herbirinin fayda ve zararlarını iyice hesapla. Faydası çok, zararı az olan şıkkı tercih et. ◆ Bir işe öfkeli ve sinirli iken karar verme. Bekle öfken geçsin. Zîra öfke ile kalkan zararla oturur. ◆ Çok konuşma. Yerinde ve özlü konuş. Kıymet ve tesir çok sözde değil, yerinde ve özlü sözdedir. ◆ Dilini tut ve bil ki, dil yarası bıçak yarasından daha vahimdir. ◆ Kimsenin yüzüne karşı söyleyemediğini arkasından söyleme ve bil ki arkadan konuşma korkaklığın en iğrenç şeklidir. ◆ Kimsenin câhilliğini yüzüne vurma. Bil ki insanları en çok kızdıran ve gücendiren, câhilliklerinin yüzlerine vurulmasıdır. ◆ Yalan söyleme. Yalan söyleyen, tutulmak korkusu içinde yaşayan hırsız gibidir. ◆ Bir kimseye söz vermeden evvel iyi düşün. Fakat verdiğin sözden dönme. Sözden dönmek yalancılığın en çirkinidir. ◆ Dâima olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol. Olduğundan fazla görünmek isteyen, karşısındakilere kendisinin ahmaklığını göstermiş olur. ◆ Kimseye karşı kin tutma ve kimsenin muvaffakiyet ve saâdetini kıskanma, fakat imren, sen de öyle bir muvaffakiyet ve saadete erişmeye çalış. İmrenmek terakkinin (gelişmenin, ilerlemenin) şartıdır. Kin ve kıskançlık ise, iç ferahlığının, sağlık ve saadetin iki azgın düşmanıdır. ◆ Dost kazanmak için cömert ol. Bil ki hasisin dostu yoktur. ◆ Gençliğinde iyi arkadaş kazan. Yaşlılıkta kazanılan arkadaşlık sağlam olmaz. Zîra paslı teneke lehim tutmaz. ◆ Gençlik güzelliğine şans denilen kör kuvvet bile aşıktır. Gençliğini boş yere harcama, onu kıymetlendirmeyi bil. ◆ Herkesçe beğenilen asıl güzellik, ahlak güzelliğidir. Çünkü ahlâkı güzel insan her yaşta güzeldir. ◆ Ahlâkını güzelleştirmeye dâima çalış. Ahlâk güzelliği insan için en kıymetli bir servettir. ◆ En yakın arkadaşlarınla bile şakaların zarif olsun. Kaba şakadan hayvan bile hoşlanmaz. ◆ Dost ol, tâ ki sana da dost olsunlar. ◆ Dostluğunu kötü günde göster, tâ ki kötü gün dostu bulasın. ◆ Dostlarına vefâlı, düşmanlarına müsâmahali ol ve yere yıktığın düşmanını tekmeleme, âlicenaplık (cömertlik) göster. Vefâ ve âlicenaplık yüksek ahlâkın iki parlak şiârıdır (işâretidir). ◆ Büyüklere hürmet et. Tâ ki büyüdüğün zaman sen de küçüklerden hürmet göresin. ◆ Kadınlara hürmet et. Düşün ki, kadınlık insanlığın anasıdır. ◆ Ana baba âhı alma. Ana baba âhının zehirini içen kurtulamaz. ◆ Yaşlıların tecrübesinden faydalan ve tecrübe edilmişi yeniden tecrübeye kalkışma, tâ ki pişman olmayasın. ◆ Sonunda pişman olacağın bir işi başında düşün. Pişmanlık, ahmaklıktır. ◆ Küçüklere şefkat göster. Ta ki büyüdükleri zaman onlardan şefkat görmeye hakkın olsun. ◆ Boşuna iddia ve inad etme. Hakikati ara ve sev. Hakikat sevgisi, insan için sevgilerin en yükseğidir. ◆ Kusurlarını kendin gör, tâ ki onları tamir ve ikmal edebilesin. ◆ Muvaffakiyetlerinle mağrur olma. Bil ki gurur, gelecekteki muvaffakiyetlerin en büyük düşmanıdır. ◆ Hayatta cesur ol. Fakat bil ki cesâret, gözü kapalı tehlikeye atılmak değildir. ◆ Başkasının kanaat ve akîdesine (inancına) hürmet et. Tâ ki başkası da seninkine hürmet etsin. ◆ Kendine yapılmasını istemediğin bir muameleyi başkasına yapma. Tâ ki başkası da sana karşı aynı şekilde hareket etmesin. ◆ Kendine iyilik yapılmasını istersen, başkalarına iyilik yap. ◆ İyiliğe karşı iyilik adâlettir. İyiliğe karşı kötülük cinâyettir. Kötülüğe karşı iyilik ihsan ve âtıfettir (lutufdur) ve insanlığın en yüksek derecesidir. ◆ Düşenin elinden tut. Tâ ki sen de düştüğün zaman tutacak el bulasın. ◆ Sözlerin tatlı, tavırların zarif olsun. İnsanın kabası, ısırgan köpek gibidir, herkes tarafından taşlanır. ◆ Başkalarından gördüğün kötülük, seni iyilik yapmaktan alıkoymasın. İyilik ibâdettir, kötülükle mahsuplaşmaz (aynı hesaba dâhil edilmez). ◆ Kibirli olma. Kibirli insan sarımsak kokan ağız gibidir. Herkesi kendisinden uzaklaştırır. ◆ Alçak gönüllü ol. Mütevâzı insan, meyve ağacına benzer. Meyve dalının yere eğilmesi meyvesinin çokluğundandır. ◆ Herkesin imrendiği pırlanta gibi kıymet sahibi ol. Korkma, yerde kalmazsın. ◆ Kendinden üsttekilere değil, kendinden alttakilere bak, rahat edersin. ◆ İşinde ve sözünde doğruluktan ayrılma. Hak doğruların yardımcısıdır. ◆ Çalış, dâima çalış, fakat hırsı bırak. Zîra hırs, verimli çalışmanın, sağlık ve saâdetin düşmanıdır. ◆ Çalış, fakat haris (tamah edici) olma. Haris insan, ciğer bulaşmış eğeyi yalayan aç kedi gibidir, dilinden akan kanı yalar da bilmez. ◆ Hayatın ve tutacağın yol hakkında tereddüde ve kararsızlığa düşüp de bir ışık aradığın zaman, fikrini ve reyini soracağın kimseyi iyi seç. Düşün ki, isâbetsiz bir fikirden hareket ederek verdiğin karardan bütün ömür boyunca pişmanlık duyman mümkündür. Fakat isabetli bir fikirden aldığın ışık da bütün ömrünce yolunu aydınlatır."* * Burada sırası gelmişken, hiç unutamadığım bir hâtırâmı anlatacağım: Birinci Dünya Harbi'nde dört buçuk sene, Kafkaslarda cepheden cepheye koştuktan ve bu felâketli harbin bütün sefâlet ve ıztırâplarını çektikten sonra, nihayet İstanbul'da terhis edildim. Terhisimin ilk haftalarında müthiş bir avârelik ve kararsızlık içinde kaldım. Ne yapmalı ve hayatta nasıl bir yol tutmalıydım? Yarım kalan tahsilime devam mı etmeliydim; yoksa terhis edilen birçok arkadaşlarım gibi, tahsilden vazgeçip bir iş hayatına mı atılmalıydım? İçimi kemiren bu tereddüdü yenemiyor, bir türlü karar veremiyordum. Görüp konuştuğum kimseler beni hep tahsil hayatından soğutuyor ve bir iş tutmaya teşvik ediyordu. Bir aralık, Sirkeci kahvelerinden birinde genç bir tüccar hemşehrime rastladım. Mal almaya gelmiş. Bana ne yapacağımı ve ne iş tutacağımı sordu. Ben de kararsız olduğumu, fakat gönlümün tahsile dönmeye aktığını söyledim. "Şaşarım aklına, okuyup da kütüphane fâresi olacağına, benim gibi iş yap da para kazan" dedi. Bilâhare hırsının kurbanı olup genç yaşında ölen bu tüccar hemşehrimin sözleri, zâten sallanan içimi, bütün bütün alt üst etti. Adeta şaşkına dönmüştüm. Nihayet, ilmine ve kemâline derin bir hürmet beslediğim ve kendisinden feyz aldığım, Şevketi Efendi isminde eski müderrislerden bir zat vardı. Bu zâtı ziyaret edip fikrini öğrenmeye karar verdim ve kendisini Çarşıkapı'daki evinde ziyaret ettim. Hoşbeşten sonra, Hoca bana ne yapacağımı sordu. Ben de kendisine kararsızlığımı anlattım. Bana şunları söyledi: "Tereddüdü bırak ve tahsile devam et. İnsan ihtiyarlığına kadar ömrünün her çağında iş hayatına atılabilir ve az çok muvaffak olur. Fakat okuyup öğrenmenin muayyen bir çağı vardır. Sen bugün bu çağdasın. Bu çağı geçirirsen ona bir daha dönemezsin ve istidâdını (yeteneğini) heder etmiş olursun. Okuyup öğren de, sonra istersen tüccar ol. Bunda bir zararın olmaz." Bu hikmet dolu sözler üzerine kararımı verdim ve pişman olmadım. Gariptir ki, merhum Şevketi Efendi Hoca'nın bu güzel nasihatı, yalnız benim değil, benim gibi tereddüt karanlığı içinde bocalayan diğer birinin de yoluna ışık tutmuştur. Filhakika, benden biraz sonra, terhis olunup İstanbul'a gelen Kamal Gâlip Balkır ile buluştuk. Çok aziz ve kıymetli bir insan olan bu arkadaşım da, tıpkı benim gibi şaşırmış kalmış, tahsil mi, iş hayatı mı tereddütleri içinde bunalmıştı. Kendisine, merhum hocanın nasihatını anlattım ve kendi kararımı söyledim. Gözlerinin önündeki ibham (kapalılık) perdesi kalktı, yolu aydınlandı ve tahsil hayatına döndü. Kendisi hâlen Türkiyemizin varlığı ile iftihar edeceği yüksek bir hukuk adamıdır ve bu sıfatla Ankara'da Siyasal Bilgiler Fakültesi İdare Hukuku Profesörü ve Devlet Şürası Başkanı'nın sözcüsüdür. Allah Şevketi Efendi merhûmu nur içinde yatırsın.
··
1 plus 1
·
486 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.