Gönderi

Şeriat ve Kadın 6
B) Cok Kanlı Evlilik Kuruluşunu Savunanların Çağ Dışı Gerekçeleri: Çok karılı evlilik sistemi vesilesiyle Muhammed'i savunanların ortaklaşa sarıldıkları iddiaların başında şunlar gelir: «Bu kuruluşu Islam'a sokan Muhammed değildir; cahiliyye döneminde zaten yaygın olan ve en kötü şekliyle uygulanan bu geleneği Muhammed kökünden yok etmek istememiştir. Çünkü bir yandan toplumun tepkisinden çekinmiş ve diğer yandan da sosyal, siyasal ve insancıl nedenlerie bundan vazgeçilemeyeceğini takdir etmiş ve bu düşünce ile islah etmiş ve zor koşullara bağlamak suretiyle yavaş yavaş ortadan kalkması sonucunu hazırlamıştır Hemen söylemek gerekir ki: Bu kötü geleneği Muhammed halkım tepkisinden çekindiği için kaldırmadı iddiasını, İslam'ın bağlı bulun- duğu Her şeye kadir Tanrı fikriyle bağdaştırmak güştür. Her kötu üğü önlemeye, her şeyi düzeltmeye muktedir bir Tanrı'nın ve onun kudretlis elçisinin, stoplum ayaklanır mazeretini ileri sürerek çok karılı evlilik sistemine ses çıkarmaması, ya da tavizci yollarla bunu islah eder görünmesi, aklın alacağı bir şey değildir. Öte yandan bu kuruluşun, İslâm'dan önceki dönemde Araplar arasındaki uygulan- masının, Islam'dan sonrakine nazaran daha kötü olduğu ve Muham med'in bunu islah ettiği iddiasımın da gerçeklere yatkın bir yönü yoktur. Bütün bu hususları kısaca görmeye çalışalım. 1) Çok Karılı Evlilik Sisteminin Kadınlar İçin Hayırlı ve Yararlı Olduğu İddiaları. Çok karılı evliliğin meşrů ve yararlı olduğunu izaha çalışan bir kadın yazar şöyle der: Bu kuruluş bize. (Arap kadınını) köleliğe iten ve erkeğin zevk ve şehvetine araç eden bir kuruluş gibi görüne- bilir. Oysa ki gerçekte erkeğin omuzlarına büyük bir yük yükleyen ve Arap kadınını aşağılıklardan kurtaran bir kuruluştur Çağımız Arap yazarlarının pek çoğunun paylaştığı bu görüşe na- zaran söz konusu kuruluş sayesinde müslüman kadını modern köle- likten, yani fuhuştan kurtarılmıştır. Çünkü erkeğin gözü dışarda, yani başka kadınlarda iken bu kuruluş sayesinde bu önlenmiştir. Şeh- vetini elinin altındaki çeşitli kadınlarla gidermek suretiyle evlilik dışı ilişkilere kalkışmaktan vazgeçmiştir. Oysa ki tek karılı sistemde, ka- rısından başka kadınlarla buluşmak isteyeceğinden, bu ilişkiler hem erkeği ve hem de kadını toplum gözünde küçültür; evlilik dışı doğan çocuklar da ayrı bir sorun yaratır. Yani tek karılı sistemde kadın,kolaylıkla fahişe durumuna girebilir ve toplum gayrı meşrü çocuk lardan oluşur. Ve Işte Muhammed'in getirdiği çok karılı evlilik, müs. lüman toplumları bu tehlikelerden uzak kılmıştır Kadının kadınlık gururunu ve haysiyetini hiçe sayan bu mantık, Şeriat'ın dörde kadar kadın alma hakkını tanıyan esaslarını kutsals ve ahlakis şeyler gibi göstermeye destek olmuştur. Sanki aynı çatı altında erkeğin şehvetini paylaşan kadınların nikah altında bulun- malarının ahlakilik yaratması gerekirmiş gibi; ve sanki nikâh al- tında bulunmayan fakat hareme dahil bulunan cariyelerden doğma çocukların durumunun gayrı meşru olmaktan ileri bir değeri bulu- nurmuş gibi! Ve asıl hazin olan şudur ki, bu görüşü savunanlara göre: Her kadın için önemli olan şey, hoşlandığı bir erkeğin hayatına girmektir. Velev ki onun hayatını başka kadınlarla paylaşmış olacağını ve kıs kançlık duyacağını bilmiş olsun.... Nitekim bir Mısırlı kadın profe- sör şöyle der: «Kadın (bazan) tek bir erkeğin tüm yaşamlarına sahip olmaktansa, (arzuladığı) bir erkeğin hayatının yarısına sahip olarak (ve onu başka kadınlarla paylaşarak) onunla yaşamaya tercih eder.... Ve bu görüşünü kanıtlamak üzere sarıldığı örnek Muham- med örneğidir, çünkü ona göre Muhammed, bu tip erkeklerden biridir, yani kadınlarım ortaklaşa sahip olmakla şeref duyacakları bir kimse- dir: «Kesinlikle konuşmak gerekirse şunu söylemek gerekir ki Muham- med, kadınların koca bir krallığa sahip olmaktansa, onun evinin kü- çücük bir köşesinde ve onun yanında yaşamayı tercih edecekleri nádir erkeklerden biridir. Ve kadınların böyle bir erkeği aralarında paylaşmaktan gurur du- yacaklarını hatırlatarak yazar şöyle devam eder: Bu kadınlar onun la evlenirlerken çok karılı bir eve girdiklerini ve muhtemelen kendi- lerinden güzel başka rakiplerle bir arada bulunacaklarını ve tek baş larına ona sahip kalamayacaklarını bilmekteydiler. Örneğin Meymu- ne, Muhammed ile evlenirken onun evinde bir düzineye yakın başka kadın olduğunu bilmekteydi; buna rağmen kendisini ona seve seve vermekten zevk ve şeref duymuştur. Meymune gibi diğer eşler için de durum aynıdır. Eğer bu kadınlar, Muhammed'in eşleri olarak onunla bir çatı altında ve onu paylaşarak yaşamak ile, başka bir erkeğe, tek başlarına sahip olmak şıkkından birini tercih karşısında kalmış olsa- lardı, mutlaka birinciyi tercih ederlerdi. Her ne kadar ona tek başlarina sahip olamamak nedeniyle ve güzellikte birbirlerinden farklı bu unmak yüzünden aralarında kavgalaşmalar, kıskançlıkla olrr iş ise de bu dahi onları mutlu kılmaya yetmiştir, çünkü her biri bu kav galaşmalarda aile yaşamını canlı tutan bir neden yattığını, çünkü kıs kançlık ve bencil bir arzu duygusu ile Muhammed'ı kazanmak için çaba harcayıp onu mutlu kılmaya çalıştıklarını ve işte bu kavgaların bundan ibaret olduğunu bilmekteydiler Çok Karılı Evliliğin, Kadınları Kocasta Kalmaktan ve Toplumu Kısır Kadının Zararlarından Kurtardığı İddiaları. Çok karılı evlilik sistemini savunanlar Muhammed zamanında müslümanlara karşı her yönden saldırılar geldiğini ve bu savaşlarda erkek nüfusunun azaldığını söylerler. Bu nedenle kadınların kocasız kalma tehlikesinin belirdiğini ve işte çok karılı usulün buna bir çare sağladığını belirtirler. Yine aynı şekilde evlenilecek kadının kısır çık ması halinde ailenin çocuksuz kalmış olacağı nedeniyle Tanrı elçisinden bu sistemin uygulanması istendiği eklenir. Öte yandan yoksul ve kimsesiz kadınlara yuva sağlamanın ancak çok karılı evlilik yolu ile bir çözüm bulunacağı ve nitekim Muham- med'in evliliklerinin bazılarının bu düşünceye dayandığı ve örneğin kocamakta olan Sevde'yi ve kimsesiz kalan Cüveyriye'yi bu düşünce ile aldığı ileri sürülür. Bu iddialar temelsizdir ve bunlara karşı veri- lecek yanıt şudur: Kadın nüfusunun savaşlar yüzünden erkek nüfusuna nazaran artması, ya da kısırlık yüzünden toplum nüfusunun tehlikeye düşmesi gibi sorunlar Muhammed dönemine ya da Arap toplumuna özgü olmayıp bütün toplumlar vo bütün dönemler için söz konusu olan bir şeydir. Eğer yukardaki gerekçelere bağlı olarak bu sistemi uygu lamak gerekmiş olsaydı, bu takdirde bu sistemin günümüzde itibar görmesi doğal olurdu. Oysa ki bu sistem aile kavramının kudsiyeti ve kadının haysiyeti fikri ile bağdaşmadığı içindir ki çoğu toplumlarda tutunamamış ve uygulanan yerlerde ise, uygarlığın gelişmesine ters düştüğü içindir ki giderek kaldırılmıştır. Öte yandan Muhammed'in bazı kadınları kimsesizlikten ya da yoksulluktan kurtarmak amacıyla evlilikler yaptığı da doğru değildir, çünkü evliliklerinin hepsini o güzel kadınla evlenmenin Tanrı emri olduğu formülüne uyarak ve Tanrı tarafından üstün bir şehvet gücü ile donatılmış bulunduğunu hesaba katarak yapmıştır. Sevde ile evlen- mesi, yukardaki nedenle değil, fakat Hatice'nin ölümünden sonra be- kärlıktan kurtulma ihtiyacındandır. Cüveyriye ile evlenmesini ise bu kadının güzelliğinde aramak gerekir. Çok karılı sistemin, kısır kadının kusurunu bereketli kadın saye- sinde giderip aileyi çocuksuzluktan kurtarma gibi bir yönü olduğunu lleri sürenlere sorulacak soru kısırlığın kadında değil erkekte olması halinde kadınlara da çok kocalı evlilik olanağının sağlanmasına razı olup olmayacaklarıdır. Eşitlik esasına bağlı olduklarını söyledikleri Muhammed'in, kısır kadınla evlenen erkeğe başka kadın alma hakkını tanırken, kısır koca ile evlenen kadına başka koca alma hakkını tanı- mamış olması nedenlerini de kendi kendilerine sormalıdırlar.
·
77 views
N. okurunun profil resmi
Ben comertlikte, yiğitlikte, cinsi güçte ve bedeni kuvvette bu dört özellikte insanlara üstün kılındıms diyerek övünmeyi gelenek edinmiştir. İslam dünyasının bilginleri, Muhammed'in bu sözlerini ve cinsel hayatını Tanrisal bir nitelikte bulmuşlar ve onun evrensel peygam berliğinin simgesi saymışlardır. Ebû Nuaym'ın Hilye'sinden müfessir Mücahid'in sözlerini nakleden Buhari'ye göre Muhammed'e her biri yüz erkek kuvvetinde olan cennet erkeklerinden kırk erkek gücü veril- miştir. Enes'in anlattıklarına göre Muhammed gecenin veya gün- düzün belirli bir zamanında dokuz eşiyle cinsel ilişkide bulunurdu. Buhari şärihi Ayni'de, Muhammed'in her gün sabah namazını kıldık- tan sonra kadınların (ki sayılarının 9 veya 11 olduğu kabul edilir) bi- rer birer hücrelerine girip, yoklamak ve onlarla cinsi münasebette bu- lunmak gibi bir geleneği olduğu açıklanmıştır. Ayşe'nin rivayetine göre ise: Resûlullah... ikindi namazından döndüğü zaman kadınlarının ya- nına girerdi... Ve işte Tanrı'nın Muhammed'i böylesine üstün bir şehvet gücü lle donatmış olmasının nedeni, onu iman'da, ibadette, ahlakta, ada- lette... vs. olduğu gibi... cinsellikte de en üstün kişi olarak müslüman erkeklere örnek yapmak istemesindendir. Çünkü, Şeriatçının inanışı- na göre cinsellikte örnek olmayan bir peygamber, evrensel ve ebedi önder olamaz. Bütün bunlar İslâmi kaynaklara göre böyle iken, Mu- hammed'in çok karılı evliliği kaldırmak istediğini iddia etmek elbette ki yersiz olur
N. okurunun profil resmi
Adil hareket etmeye ne kadar uğraşsanız, kadınlar arasında eşitlik yapamazsınız, bari bir tarafa kalben tamamen meyletmeyin ki öbürünü askıdaymış gibi bırakmış olmayasınızs (4 Nish 129). Yani bu yazarlara göre Kur'an bir yandan çok karılı evliliğe si- nırlı olmak üzere izin verirken, diğer yandan onu güç koşullara oturt- mak suretiyle bu izni geçersiz kılmaya çalışmaktadır. Bir kadın yaza rın söylediği şudur: İslam dini (çok karılı evliliği) öylesine zor koşul- lara dayatmıştır ki, eğer bir erkek bu Ayetleri Adil ve dürüst bir yo- ruma vuracak olursa İslam'ın bu tür bir evliliği yasaklamış olduğunu anlar, Fakat yüzyıllar boyunca ahlak bozukluğu yüzünden müslüman erkekleri bu sistemi sömürü aracı haline getirmişlerdir Dikkat edilecek olursa medeni cesaret nedir bilmeyen bu yazarlar, çok karılı evlilik sisteminin haysiyet kırıcı bir sistem olduğunu belirt mekten ve Muhammed'i yermekten kaçınır görünmektedirler; onlara göre Tanrı bu kurumu önlemek ve yasaklamak istemiş fakat bunu yapmanın güç olduğunu anlamış, işte bir takım dolambaçlı usullerle belli etmeden yok etmeye çalışmıştır. Böylesine zavallı bir mantığa sarılırken bu şeriatçı yazarlar, her şeyi yaratan ve yapan güç olarak tanımladıkları Tanrı'yı aciz bir duruma düşürdüklerini, sanki Tanrı'nın yapamayacağı şeyler varmış kanısını yarattıklarını hesaplamazlar. Kendilerine Pek iyi ama Tan- rı insanlardan çekindiği için midir ki bu Kurumu yekten kaldırma- mış ve uygulanmasını güç esaslara bağlamıştır? Şarabı, zinayı, ya da hırsızlığı yekten yasaklayan bir Tanrı, bunlardan hiç de daha az kötü olmayan bu Kurumu neden yasaklamasın? şeklinde sorulacak soru- ları dahi yanıtsız bırakmanın riskine aldırmazlar.
N. okurunun profil resmi
Türkiye devleti 1926 yılında Isviçre Medeni Kanununu almak su- retiyle bu sistemi resmen ilgå etmiş, böylece bin yıl boyunca Türk ile anlayışını gerileten, Türk kadınını haysiyet duygusundan eden ve Türk erkeğini de kadına saygı geleneğinden yoksun kılan bir zihniyete en büyük darbeyi indirmiştır. Çünkü Türk'lerin İslam'ı kabul etmeden on- ceki dönemlerde sahip oldukları aile anlayışı ve kadın saygısı ibret vericidir. O dönemlerde evlilik kurumu, karı ve kocanın karşılıklı say. gi ve eşitlik duygusuna bağlı oldukları bir temele dayanmıştır. Kadın kocası için olduğu kadar koca da karısı için en candan, en güvenilir bir danışman, bir sırdaştır. Fakat İslamiyeti kabul ettikten sonra Türkler, tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da güzel ve asil geleneklerini yitirmişlerdir. Gaznavi'ler döneminden itibaren harem yaşamına gömülmüşlerdir. Bu nedenle kadın, kocası için fikri alı nacak, görüşleri paylaşılacak bir can yoldaşı olmaktan çıkmış, her şe- ye boyun eğen, efendisinin hizmetlerini gören, şehvetini gideren ve bu işleri diğer eşlerle birlikte yerine getiren bir yaratık haline girmiş- tir. Kocaya gelince, o da kendisini, kadına hükmeden, tüm bencilliği ile karısını sömüren bir durumda bulmuş ve evlilik kuruluşunu, esas itibarıyla cinsel ihtiyacını «çeşitli kadınlarla karşılayabileceği bir araç saymıştır. Gerek Gaznevi devletini ve gerek daha sonra Selçuk ve Osmanlı İmparatorluklarını yıkan, ilkel bırakan ve despotik yöne- time doğrultan nedenler arasında harem yaşamlarının rol oynadığını söylemek hiç de yanlış olmaz
N. okurunun profil resmi
ünlü sair Nabi: ...Bir tek kadımla yaşama zorunluğunda kalmak (ve çeşitli dil berlerin zevkine tadına erişmekten yoksun bırakılmak) kadar buyük bahtsızlık olur mu? şeklinde şiirler yazmıştır. Daha sonraki dönemlerde onun bu sözleri- ne imrenen bir başka yazar, Fazıl Bey, Osmanlı ulemasının hayran kaldığı Zenan-Name» adlı yapıtında şunları yazmıştır Gerçekten anlamadığım bir şey var ki o da şudur: Nasti olur da bazı budalalar, evliliğin tek bir kadınla sınırlanmasını isteyebilirler? Kadın kötü tabiatlı, kötü huylu olabilir; belki de aşırı şekilde kıskanç olabilir ve bu yüzden zavallı kocasını binbir üzüntüye sokabilir. (Bun- dan dolayıdır ki) erkeğin başka bir kadın almaya hakkı olmalıdır.....
N. okurunun profil resmi
Boşanmış Kadını Yabancı Bir Erkekle Cinsi Münasebete Zorlamak Usulü Hülle Boşamanın bir de Taldk-ı seldse adını taşıyan şekli vardır ki ka- dın bakımından korkulu ve utanç verici sonuçlar doğurur. Çünkü koca sı tarafından bu şekilde boşanmış olan bir kadın, kocası ile tekrar be raber yaşayabilmek için başka bir erkeğin koynuna girmek, onunla cin si münasebette bulunmak, daha doğrusu hülle denilen Şeriat kurumu- nun azizliğine kurban edilmek durumundadır. Hülle sistemi, İslamın getirdiği kurumlar içerisinde kadını, en insafsız yoldan cezalandırmak ve åile birliğine darbe vurmak bakımından, akıl verilerine en ters dü şenlerden biridir. Kur'ân'da şöyle belirtilmiştir: ...Boşanma iki defadır... Bundan sonra (koca) kadını boşarsa, kadın başka biriyle evlenmedikçe bir daha kendisine helat olmaz. Eğer ikinci koca da onu boşarsa... eski karı (ve) kocanın birbir lerine dönmelerine bir engel yoktur..... (2 Bakara 229-230). Daha başka bir deyimle, kadın, kocası tarafından üç talak le boş edilmiş ise, bir daha ona helal olmaz, meğer ki bir başka adamla evlenmiş ve ondan boşanmış olsun. Kocanın üç taļāk ile karısını bo- şaması, karısına hitåben seni üç kez boşadım sözlerini sarfetmek su- retiyle olabilir. Her ne kadar bazı bilginler bu tür boşamanın sadece bu sözleri sarfetmekle olamayacağını, Muhammed'in getirdiği sistem- de fiilen üç ayrı boşama durumu bulunmadan hülle yoluna gidileme- yeceğini ve yukardaki formülün Halife Ömeru'l-Faruk zamanında baş ladığını iddia ederlerse det, iddiaları isabetli değildir. Zira Zübeyr'in ve Ebû Seleme Ibn Abdurrahman'ın Ayşe'den rivayetine göre Mu- hammed, üç talak ile boşamanın, kocanın ağzından çıkacak olan: Se- ni üç kez boşadım sözleriyle bir anda oluşacağını öngörmüştür.
N. okurunun profil resmi
Sadece dünyevi iktidar konusunda değil fakat uhrevi iktidar ala- nında da durumun bu olduğunu, kadınlardan peygamber olamayaca- ğı gibi din görevlisi (imam, kadı, vs.) olamayacağını da hükme bağ lamıştır. Bütün bu yaptıklarında şaşılacak bir şey olmadığını hermen belirtmek yerinde olacaktır. Çünkü kadını kötülük kaynağı bilen aklen ve dinen dün gören ve bu nedenle: «Karılarınızın sözü ile hareket ederseniz, yerin dibi yerin üstün- den daha hayırlıdır size... Karılarınızın fikrini alın fakat söyledik lerinin aksini yapım..... diyen Muhammed'ten, kadına siyasal haklar tanınmasını ve kadınları devlet işlerine karıştırmasını beklemek saflık olurdu. Gerçekten de Muhammed, kadınların ister dünyevi, ister uhrevi nitelikte olsun, iktidar denen şeye sahip olamayacaklarını, devlet ve hükümet yönetiminin hiç bir bölümünde yer alamayacaklarını pek açık bir dille şu hadisle belirtmiştir: «Hükümet ve devlet işlerini kadınlara tevdi eden hiç bir millet felah bulmaz... Bu hadisi, hicret'in 6. yılında (Miladi 630), İran devletinin başına bir kadın hükümdarın geçmesi vesilesiyle yerleştirmiştir. Arap kay. naklarm belirttiğine göre o tarihlerde Muhammed'e, Iran hükümda ri Kisra'nın ölüm haberi verildiğinde Muhammed: Onun yerine kimi getirdiler, diye sorar. Bu sorusuna: Kızı Bu ran'ı getirdiler yanıtını alınca: Devlet işlerini kadınlara bıra- kan milletler felah bulmaz-der. Oysa ki Buran adındaki bu kadın hükümdar, Muhammed'in söy- lediklerini adeta yalanlarcasına, Sasani'ler zamanında Hüsrev II (Per- viz)'den sonra İran tahtına çıkan hükümdarların en başarılılarından biri olmuştur
N. okurunun profil resmi
Muhammed, her ne kadar yukardaki şekilde konuş- makla beraber: Karılarınıza, kızlarınıza okuma yazma öğretmeyin; (onlara) sa- dece yün örmesini ve bir de Kur'ân'ın Nür süresini öğretin şeklindeki hådisler bırakmış ve bu hükümleri herkesten önce kendisi, kendi ka- rılarına uygulamıştır. İbn Hacer'den öğrenmekteyiz ki Muhammed'in kadınlarının bir çoğu okuma yazma bilmezdi ve öğrenmelerine de Mu- hammed engel olurdu; eşine okuma yazma öğretmeye kalkan kişilere de lånetler yağdırdı.
N. okurunun profil resmi
Kadını eğitmek günahs sayıldığı içindir ki müslüman ülkelerde bu sorunlara eğilenler «zındık gözü gözüyle görülür olmuşlardır. Geçen yüzyılın ilk yarısında Osmanlı padişahlarından İkinci Mahmud's Gå- vur Padişah damgasını yediren nedenlerden biri, kızlar için özel okul- lar açtırmak istemesidir. Onun örneğini Mısır'da Hidiv İsmall Paşa iz- lemiş ve onun gayretlerini bazı yazarlar desteklemiştir, Fakat ka- dının eğitilmesini Kur'an esaslarına aykırı bulan çevreler ve özellikle al-Azhar, bütün bu girişimleri dinsizlikle karşılamıştır.
N. okurunun profil resmi
Kadının kurtuluşu davasının bir ekonomik sorun olduğunu, eko- nomik koşulların oluşmasıyla bu kurtuluşun kendiliğinden oluşacağı nı, çünkü özgürlük ve bağımsızlık denense ve kadının ekonomik si- kıntıdan kurtulmakla, iş alanlarının açılması ve bu alanlarda iş bulup para kazanmasıyla ve öte yandan kadın işçilere avantajlar sağlamak- la (örneğin çocuk bakımı kolaylıkları yaratmakla) kavuşacağını söy leyenler çoktur. Ancak bunu söyleyenlerin unuttukları şudur ki ekonomik gelişmeyi sağlamak için müslüman kişiyi Şeriat'ın kader- ciliğinden, insanı miskinleştirici ve sefil yaşamlara mahküm edici et kilerinden, bir lokma, bir hırka felsefesinden, her rızkın Tanrı'dan geldiği yalanlarından ve yer yüzü nimetleri yerine Cennetteki hüri- lere erişme hayallerinden kurtarmak gerekir. Bunu yapmadıkça ekonomik canlılığa, bolluğa ve refaha erişme olasılığını sağlamak mümkün olamaz. Hatırlamak gerekir ki İslâm ülkelerinde ekonomik sıkıntı ve kişisel yoksulluk, cahil halk yığınları- nı dize getirecek ya da dinsel kölelikten kurtaracak neden değildir. Aksine sefil yaşamlara katlanmanın fazilet olduğuna inandıran bir nedendir. Ekonomik sömürüye karşı isyan etmek ya da bozuk düzeni değiştirip adil bir sisteme erişmek ve bu maksatla iş sahalarının açıl- masını beklemek müslüman kişinin kafasında yer eden bir şey değil- dir. Çünkü onun kafası bol «rızk'ın ve sermayes denen şeyin Tan- rı tarafından belli kişilere verildiğini öngören hükümlerden tutunuz da Hiç bir şey insanın kendi emeğinin ürünü değildir şeklindeki emirlerle (yani yer yüzü reľahını sağlamak için çalışma heveslerini söndürücü hükümlerle) yoğrulmuştur. Ekonomik sıkıntıyı şikâyet konusu yapmak şöyle dursun, aksine nimet bilmiştir din uğruna, çün kü Muhammed ona, bu dünya yoksullarının, varlıklı olanlardan 500 yıl önce Cennetlere kavuşacağını müjdelemiştir. Öte yandan müslüman erkek, ekonomik sıkıntıyı hissetse, açlık- tan öleceğini bilse yine de kadının ekonomik güce katılmasını ve er- keklerle bir arada çalışmasını istemez. Üstelik kadının çalışma haya- tına girip para kazanıp bağımsızlık taslamasına, süslenip püslenme- sine ve karşısına geçip caka satmasına hiç tahammülü yoktur. Kadının üzerindeki baskısının ve hakimiyetinin azalabileceğini anladığı an, ka- dın hakları davasının en azılı düşmanı kesilmeye hazırdır.
N. okurunun profil resmi
C) Cennetler Sadece Erkeklerin Zevkine ve Şelwetine Uygun ve Fakat Kadınlar İçin Üzüntü ve Azab, Ya Da En Azından Sıkıntı Yeri Olmak Üzere Düşünülmüştür. Kur'an'daki cennet anlatımları kadar müslüman erkeğini büyüle- yen bir başka şey yoktur: Yeşil ırmaklar», «Koyu gölgelikler», «Nar ve hurma ağaçları», «Her türlü meyvelers ve since ipek ve parlak at- lastan yataklar», vs. Fakat bütün bunlardan gayrı asıl cezbeden şey emsalsiz güzellikte ve «Memeleri yeni sertleşmiş kızları, Bakışlarını yalnız erkeklerine çevirmiş ceylan gözlü hatunlara, Daha önce ne in- san ve ne de cinlerin dokunmadığı bakire yaratıklar, «Elinde kåseler ve kadehler ve kuş etleriyle dolaşan ve kulağında küpe taşıyan ölümsüz delikanlılar, va... (55 Rahman 46-78, 38 Sad 49-52, va), gibi şeh vet kabartıcı va'd'lerdir. El-Kisäi'nin Ibn Abbas'tan bildirdiğine göre Muhammed bu cen- netlerin sayısının altı olduğunu ve bunların en muhteşeminin yedinci kat göklerde bulunan ve sakınanların, mali ve canı ile Tanrı yolun da savaşanların, namazlarını kılanların ve sabırlı olanlarım girecek leri «Illiyûn» cenneti olduğunu söylemiştir. Diğerlerinin de Tanrı ta rafından Adn Cenneti», «Naim Cenneti», «Firdevs Cenneti», «Yüce Cennet, vs. diye adlandırılmış olduğunu bildirmiştir. Bu cennetlerin her birisi, şehvetine ve midesine düşkün her müs lüman erkeğinin başını döndürecek ve ağzından sular getirtecek em- salsizliktedir. Örneğin Rahman süresinin 46-78. Ayetlerinde, Tanrı- dan çekinen kimselere, ikişerden iki çift cennet vaad edilmiştir ki şöy ledir: Bu iki cennet türü ağaçlarla doludur... Bu cennetlerde akan iki kaynak vardır... Her türlü meyveden çift çift vardır... Orada örtü- leri parlak atlastan yataklara yaslanırlar... İki cennetin meyve- lerini de kolayca toplarlar... Orada bakışlarını yalnız erkeklerine çevirmiş, daha önce ne insan ve ne de cinlerin dokunmuş olduğu eşler vardır... Onlar yakut ve mercân gibidirler... Bu iki cennet- ten başka iki cennet daha vardır... Renkleri yemyeşildir... İkisin- de de fışkıran iki kaynak vardır... İkisinde de türlü meyveler, hur- malıklar ve nar ağaçları vardır... Oralarda iyi huylu güzel kadın- lar vardır... Çadırlar içinde ceylan gözlüler vardır... Onlara daha önce insan ya da cin de dokunmamıştır... Cennetlikler orada ye- şil yastıklara ve harikülade işlemeli döşeklere yaslanırlar.... (55 Rahman 46-78). süreden anlaşılmaktadır ki burası Naim cennetleridir, altımlaris. mucevherlerle donatılmış ve skara gözlü hurileries doldurulmuştur ....Onlardır mabutlarına yaklaştırılanlar... Näim cennetlerinde Altınlarla, mücevherlerle bezenmiş tahtiarda otururlar. Onlara yaslanırlar birbirlerine karşı... thtiparlamayan delikanlı hizmetçi ler dolaşır etraflarında... kaynağından doldurulmuş paraplarla dolu taslarla ve tbriklerle ve kadehlerle... o paraptan başları da ağrımaz ve sarhoş da olmazlar... Beğendikleri meyvelenten, istedikleri kuş etierinden sunulur onlara... Ve onlara kara gözlü huriler de var dır ki... sanki haznelerde saklanmış inciler... dikensiz sedir ağaç tartyla... ve meyveleri birbirlerine yastanıp istiflenmiş mμε άφας larıyla dolu bir yerdedir onlar... ve uzayıp giden bir gölgelik ve çağlaya çağlaya akan sular... Ve bir çok meyveler... ne biter, za manları geçer, ne yiyene yeme denir, yeter... ve yüksek döşekter... Şüphe yok ki Biz onların eşlerini de yeniden yarattık... onları, kız oğlan kız olarak halkettik... cilvell, şirin sözlü, eşlerine apk ve on- larla yaşıt kıldık... (56 Vakia, 11-38). Görülüyor ki bu cennette, ceylan gözlü dilberler ve kara gös huriler yanında bir de ölümsüz delikanlılar ve küpeli oğlan- lar (gılman'lar) bulunmaktadır ki ellerinde içki dolu käseter, Ilirik- ler, kadehler ile dolaşmakta ve mümin erkeklere meyveler ve arzu layacakları kuş etleri sunmaktadırlar (Bk. 56 Väkia 17-21). Cennet konularıyla ilgili olarak Kur'an'a koyduğu bu hususlar yanında Muhammed bir de hadis kaynağını kullanmıştır. Sayısız ör neklerden biri olarak Ebu Hüreyre'den rivayet olunan şu hadisi oku- yalım: ....Ehl-i cennetten her birinin iki kadını vardır ki vücudunun le- täfetinden iki (baldırı kemiğinin) iliği etinin üstünden güril Beyzavi ve Gazali gibi İslâm bilirlerinin yorumlarına göre yukar- daki hükümlerde sözü geçen «hüriler, gözünün akı son derece ak. karası son derece siyah ve geniş gözlü dilberlerdir. Yine bu hüküm lerde geçen: ... Yüksek döşekler üzerinde oturanlar şeklindeki deyim- ler de mümin erkekler için kullanılmış olup Tanrı'nın yumuşak dö şekler üzerinde Bizim yarattığımız ceylan gözlülerden yararlanırlar şeklindeki sözlerine muhataptırlar. Ayet'de geçen ölümsüz gençler sözlerine gelince, bunun da cen note giren mümin erkeklerin etrafında iş görecek olan küpeli oğlan lars (yani gılmanlar) anlamına alınması gerekmektedir Bütün bunlar göstermektedir ki cennet denilen yerler, müslüman erkeğinin ve özellikle çöl bedevisinin, Arap fellahının gelecek dünya da mutluluğunu yaratacak tarzda düşünülmüştür. Kızgın çöllerde aç ve susuz yaşayan, şehvet azgınlığı içerisinde kıvranan Arap'ın haya lini yeşil ırmaklar, gölgelikler, atlas yataklar, çeşitli meyvalar, şarap lar, hele güzel ve bakire kızlar kadar cezbedecek ne vardır ki? Ve müs lüman erkeği, memeleri yeni sertleşmiş, baldırının iligi etinin ustan den görünen beyaz tenli kara gözlü yakut ve mercan bakışlı, göz lerini erkeğine çevirmiş bakireler ve güzel hürilerle dolu böylesine harikulāde bir cennete gitmek için neler yapmaz ki? Ve nihayet sadece erkeklerin zevkine, keyfine ve şehvetine uygun böyle bir cennette müslüman kadının azab ya da sıkıntı duymaktan başka yapacağı ne vardır ki? Kür'åndaki cennet açıklamalarını okuduktan sonra şunu inkar mümkün değildir ki KADIN, ister «nnas olarak, ister iyi ve yararh bir karı olarak, ya da Ister evde kalmış kız olarak cennete girmiş olsun kendi bakımından cennetin cazib ve mutluluk saglayabilecek hiç bir yönünü bulamayacaktır. Çünkü cennet, biraz önce gördüğümüz gibi, beyaz tenli, mis ko- kulu, memeleri yeni sertleşmiş, yakut gözlü, va... ve el değmemiş ba- kires hürilerle doldurulmuş olarak erkekleri beklemektedir. →Mümin erkekler orada, emsali görülmemiş bu güzel bakirelerle ebedi mutluluğa erişeceklerdir. Her birinin her gece yüzlerce dilberle cinsi münasebette bulunacağı ve her bir cinsi münasebetin yetmiş yıl uzayacagı Muhammed tarafından onlara esasen açıklanmıştır
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.