Gönderi

İnsan bir özne olarak her zaman hakikate ulaşma çabası içindedir. Ancak ulaştığı hakikatin bir parçasıdır ve hakikatin o parçasını bütün hakikat zannetmektedir. Bu hataya defalarca düşülmüştür. Hakikatin doğası, öyle görünmektedir ki, Mevlana'nın “körlerin fili tarifi” metaforunda açıkça ortaya çıkmaktadır. Hakikatin bütününe nüfuz etmek, insan gibi eksik (kör) bir varlık için mümkün değildir. İnsan ancak yetenekleri ve elindeki araçları çerçevesinde bir kısmına ulaşabilmektedir. Ulaştığımız geçici “hakikat” yeni gelen bir bilgi ya da yeni üretilen bir aracın sağladığı imkân dolayısıyla her an değişmektedir. Elimizdeki araçlarımızın ne derece sağlıklı olduğu meçhuldür. Doğa bilimlerinde yaşanan -Heisenberg fiziği ve Einstein'in izafiyet teorisi gibigelişmeler bunu daha net gözler önüne sermektedir. Bir kişinin bakıp da göremediğinden dolayı “yok” dediği bir şey, orada olabilir, çünkü “yok” diyen kişinin gözleri bozuk olabilir ve o bunun farkında olmayabilir. Bu metafor ise bize “imkânlar dünyasını” açar. Modernliğin mutlaklaştırdığı hakikati, postmodernite “mutlak olarak yok etmek” istemektedir. Gadamer “Ön yargılar kötüdür, önermesi aydınlanmanın ön yargısıdır” der. Postmodernite ise bir anlamda “mutlağın mutlaka ölmesini” ifade etmektedir. Zeminsizliği zemin almaktadır. Diğer bir deyişle her tür zeminin reddedilmesi ancak bir başka zemin üzerinden mümkün olmaktadır. Modernliğin de postmodernliğin de durumu bir aşırılık içermektedir. Bu durumda makul görünen yol, asla mutlaklaştırmadan bir zemin üzerinden konuşmaktır. Bu ise aynı perspektiften bakmayı ve aynı yöntemi kullanarak konuşmayi gerektirir.
·
171 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.