Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Entelektüeller sınıfı, ırk ve toplumsal cinsiyet imtiyazlarını sorgulayan kişiler olmalıdırlar, diye başlıyor kitapta Said. Kişinin hangi partiye, hangi ırka ve nereye bağlı hissederse hissetsin, doğruları söylemekten çekinmemesi gerektiğini vurguluyor. Eğer söylenmesi gereken bir şey varsa ve entelektüel susuyor ise, bu onun kamusal rolüne gölge düşürecek bir tavırdır. Bu yüzden de entelektüel kişi için belirli kurallar yoktur. Bunlar bir ruhban sınıfı oluştururlar. Lakin neyi temsil ettikleri de oldukça önemlidir. Kaygılarını dile getirirler iyi, hoş ama bu dünyada doğruyu ve adaleti savunmayı görev edinmeleri gerekiyor. Julien Bende, gerçek entelektüeller kazığa bağlanıp yakılma, sürgüne gönderilme, çarmıha gerilme riskine girmek durumundadırlar. Diyor. Peki Said günümüzdeki entellektüelleri ne konuma koyuyor? Entelektüel tanımı gözümüzde izole olmuş, sürekli okuyan, dünyayla tek bağlantısı yaşaması olan kişi değildir. Lakin bu böyle lanse edilir. Günümüz entelektüelleri, garantili bir geliri olan ve kabuğuna çekilmiş bir edebiyat profesörüdür, diyerek sert bir yorumda bulunur Said. (Profesyonellik ile kastettiği şey, bir işi geçim kaygısıyla yapan, kurallar ile apolitik ve nesnel birine dönüşen kişi.) Jacoby de bu tür insanların amacının toplumu değiştirmek değil, akademik kariyer yapmak istemesi olduğunu söyler. İnsan özel alanda kalarak entelektüel olamaz. Ki yazdıklarını paylaşan kişi, artık kamusal alana girmiştir. Bu andan sonra dinleyicilerine, hoş güzel sözler söyleme fikrini bir kenara bırakmalı, keyiflerini kaçırmalı, sıkıntı vermeli onlara. Entelektüel devlete yaranmaya çalışmamalı çünkü iktidar entelektüelleri kendi saflarına çekip seslerini kısabilecektir. Egosunu güçlendirmek ya da statüsünü düşünmek için iktidarı pohpohlamak (Burda bir iktidarı kötüleme biçiminden bahsetmiyor. Eğer ortada bir adaletsizlik varsa, sırf iktidar diye ondan çekinmemeli ve tanrı değiştirir gibi saf değiştirmemelidir. Bunun aksine Said’in İktidar tanımını sevdim. İktidara karşı olacağım derken, muhalefete bağlı bir entelektüelliği de yanlış buluyor. Yani iktidara karşı muhalefet olmakla değil bağımsız olmak önemli) ve bunun keyfini çıkarmak değildir. (Tabi şimdi ki entelektüellerin bu kadar cesur olup olmadığı tartışılır.) Kişi eğer bunu gerçekleştirirse Ne olur diye düşünmek. Çağın baskısından korunmaya çalışmak onları bir entelektüel sınıfına koymaz. Entelektüel sürekli aktif olmalı. Dili nerde ve ne zaman kulanacağını bilmelidir. Dilin işlevi konunda George Orwel'dan yaptığı alıntı ile dilin önemini vurguluyor. Orwell, “Siyaset ve İngiliz Dili” adlı denemesinde bunu gayet ikna edici biçimde anlatır. Klişeler, aşınmış metaforlar bayat kullanımlar, der Orwell, “dilin çürümesi”nin örnekleridir. Sonuçta zihin uyuşup pasifleşirken bir süpermarketteki fon müziği yaratan dil, bilincin üzerini kaplayıp onu basmakalıp düşünce ve duyguları, incelemeden, edilgin bir biçimde kabul etmeye ayartır.”  Entelektüeller benzerlik gösterse bile yaşadıkları döneme göre onları ayrıştıran unsurlar göz ardı edilemez. Said eğer ortada bir savaş bir acı varsa, Entelektüel'in yapması gerekenin ırkın veya ulusun çektiği bu çilleyi evrenselleştirip, insani bağlama oturtmanın görevi olduğunu bilmesi gerektiği. entelektüelleri sürgün, marjinal, amatör olarak hakikatı söylemeye çalışan bir dilin müellifi olarak alıyorum diyor. Günümüzde eksikliği hissedilen aydın insanlardır bunlar. Said'in entelektüellerin amatör olmaları gerektiğini söylemesinin nedeni şudur; Uzmanlaşmış kişiler entelektüel olamaz. Bir alana kapatılmıştır çünkü, başkalarının istediklerini yapar. Düşüncelere ve değerlere önem vererek hareket eder. Belirli kurallar çerçevesinde düşünür. Oysa entelektüel özgür olmak zorundadır. Aman ağzımızın tadı bozulmasın fikri ile ilerleyemez. Bir mesleğe ya da bir milliyete sığınmak, eninde sonunda birşeylere sığınmaktır, diyor. Said, ABD'nin herşeye aşırı müdahaleci tavrından oldukça rahatsız ve bunu kitapta sık sık dile getiriyor. (Batı’nın İslam dünyasına olan tavrını da eleştirir.) Amerika da yaşayan bir entelektüel'e ülkesinin inanılmaz kaynaklara, başarılara sahip olan ve çok zengin bir çeşitlilik arz eden bir göçmen topluluğu, aynı zamanda görmezden gelinemeyecek iç eşitsizliklerden ve dış müdaheleye de sahip olduğunu unutmaması gerektiğini söyler. Çeşitli siyasi figürlere, partilere, birilerinin otoritesine karşı çıkmaktan çekindiği 'kahraman'lara (bizim deyimimizle peygamber mi demeliydim?) inanmadığını. Bu tür kavramlara hep soğuk kaldığını dile getiriyor. Çağrışımlar uyanmadı değil. Atatürk'ü putlaştıran bir toplum hali hazırda göz önünde. Said, tanrıları ellerinden giden ya da ellerinden alınan entelektüellerin, sus pus olmalarının nedeninin yeni bir tanrı arayışında olduğunu söylüyor. “Lafı gevelemeden hemen söyleyeyim: Herhangi bir türden siyasi tanrıya inanmaya ve o tanrının saflarına katılmaya karşıyım. İkisinin de entelektüel için yakışıksız davranışlar olduğunu düşünüyorum. gözünüz haminizin üstündeyken bir entelektüel gibi düşünemezsiniz. Sadece bir mürit gibi düşünebilirsiniz. Aklınızın köşesinde bir yerlerde onu memnun etmeniz, üzmemeniz gerektiği düşüncesi vardır.”
Entelektüel
EntelektüelEdward Said · Ayrıntı Yayınları · 2011928 okunma
··
246 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.