Nietzsche'nin derdi..Bazı yapıtlar vardır, 9 defa okusanız, bir defa
daha okumanız gerektiğiyle ilgili içinizde bir
boşluk oluşturur.
Sezgisel olarak, bu eserlerin size çok iyi
geleceğiyle ilgili kavrayışlarınız olabilir.
Bu ham sezgisel iç deveyanlarını, bir akıl ve
mantık çerçevesine oturtmadığınız taktirde,
tekrar okumalarınız bir bengi döngü halini
alabilir.
İşte tam da bu sıkışmışlk halinden
kurtulabilmenin biricik yolu, düşünürün
derdinin ne olduğunun bulunmasından
geçebilir.
En iyi düşünürler, çağlarının ruhunu en derli
toplu anlatanlardır denir.
Niezche'nin bu altın madalyayı layıkıyla
hakketmesinin nedeni de işte burada yatar
1800'lerde Tanrı'nın insanın kendi aklıyla yok
edilmesi neticesinde, geri dönüşü olmayan
bir yola girilmiş oldu.Bu büyük günahın diyetini birileri ödemeliydi.
işte Nietzsche, bu faturayı, aklıyla modern
bilimleri yaratan, Avrupa'lılara, yani batıya
kesti.
Tanrı boşluğunu dolduramayan birini hadım
edilmiş casrato"ya benzetiyordu Nietzsche.
Müslüman ahlakını, Hristiyan ahlakına tercih
etmesinin altında da işte bu durum vardır.
Darwin'in, "insan da bir çeşit hayvandır"
önerisi, inanilmaz derecede kışkırticı
geliyordu Nietzsche'ye..
Demek ki Tanrı insan tarafından yaratılmıştı,
bir ihtiyaçtan ötürü.
"İnanma ihtiyacı"..
Peki artık inanma ihtiyacına gerek
kalmadıysa, bu büyük yoksunluk nasıl
giderilebilirdi?
Aradığı şey, çok uzakta değildi.
Schopenhauer, Kant'ın "Ding an Sich" dediği
şeyi keşfettiğini düşünüyordu.
Kendisi hiçbir zaman bilinemeyen ve
bilinemeyecek olan, sadece düşüncede var
olan şey: Ding an Sich.
İşte Schopenhauer, bu şeye istenç diyordu"İnanma ihtiyacı"..
Peki artık inanma ihtiyacına gerek
kalmadıysa, bu büyük yoksunluk nasıl
giderilebilirdi?
İşte Schopenhauer, bu şeye istenç diyordu.
İstenç herşeyin temeliydi.
İnsanlar, hayvanlar ve tüm doğa istencin
etkisi altındaydı.
İnsan doğacak, yürüyecek, yaşayacak ve
ölecekti bu bir istencin..