Gönderi

İhanet etmeyi reddeden Araplardan: Şerif Muhittin Targan ve Akif'le dostluğu
33 yıllık dost onunla musiki dinlemenin zorluğunu da unutmamıştı. Şerif Muhiddin'in* udunu, viyolonselini gözleri kapalı, ibadet yüzüyle dinlediği günleri... Dostuna göre, bu udun karşısında uykusuz kaldığı geceler, Akif kendini yaşamış sayıyordu. Mithat Cemal, Akif'in o köşke mesut olmak için gittiğine inanıyordu. Şerif Muhiddin'e kurşun kalemle yazdığı tarihi olmayan bir mektupta "Ceddi muazzamanızın mukaddes namına yemin ederim ki hayatımda muhalled, maddiyattan mücerred bir zevk duydumsa onu sizinle geçen alemlerimde duydum. " diye yazması o mutluluk duygusunun itirafaydı. Akif kendisi gibi dostlarının da Şerif Muhiddin'e hayran olmasını istiyor, onlarda bu hayranlığı gördüğü zaman çok seviniyordu. Dostu ileride bu günleri hatırlarken ''Akif'in saadeti böyle şeylerdi. "diye yazacaktı. Yalnız o saadet bazen gölgelenir gibi olurdu. Ya dostlarından biri o nağmeler salonu istila ederken öksürürse veya aksırırsa! Mithat Cemal böyle bir olayı bizzat yaşamıştı. O geceyi kitabında, "Bir gece, Çamlıca'daki bu köşkte, benim öksürüğüme öfkelendi; 'Şerif Muhiddin, Itri'nin Segah bestesini çalarken insan hiç öksürür mü?' gibi gözlerle bana baktı. Bu besteyi Akif'in ne kadar sevdiğini bildiğim için kabahatli bir yüz takındım. Fakat Şerif Muhiddin'in zapt edemediği kısa kahkaha Akif'in gözlerini tadil etti ve fırtına Akif'in de gülmesi ile bitti. " diye anlatmıştı. Şerif Muhiddin Bey'in Amerika'ya gitmesine çok üzülmüştü. Ama orada bir konser vereceğini duyunca bir defaya mahsus sevinmişti. Çünkü Amerikalılar onun udundan çıkan nağmeleri dinleyerek bir Müslüman sanatkara hayran olacaklar, doğu musikisinin derinliğini anlayacaklardı. Şerif Muhiddin Amerika'daki ilk konseri verip odasına döndüğünde şaşırmıştı. Mısır'dan gelen bir cevaplı telgraf vardı. Akif konserin neticesini telle bildirmesini rica ediyordu. Emin Erişirgil Akif'in bu parasız haliyle böyle cevaplı bir telgraf çekmesindeki maksadı çok düşünmüştü. Bu sadece bir sanat sevgisi miydi? Erişirgil Akif'in maksadını şu satırlarla çözüyordu: "Onun merak ettiği şu idi: Acaba Şerif Muhiddin Bey'in konseri iyi bir tesir yapmışsa bu zengin memleket kendi vatanına ve sömürge halinde olan diğer İslam diyarına yardım edecek mi? Bunu öğrenmek istiyordu. Onun vatanperver yüreği böyle bir maksat için her türlü fedakarlığa katlanmaya müsait idi. " Akif'in taassubunun amansızlığını söylediği ve bildiği Amerika'nın Erişirgil'in zannettiği gibi Şerif Muhiddin'in udu ile merhamete gelmesine inanması biraz güçtür. Ayrıca onun elini ve milli gururu Amerika'dan gelecek böyle bir yardıma gözünün ucuyla bile bakmasına da manidir. Akif'in çektiği para sıkıntısına rağmen Mısır'dan Amerika'ya çektiği bu telgraf olsa olsa bir Müslüman sanatkarın kendi coğrafyasına has nağmelerle hayranlık toplayıp toplamadığını merak etmesinden olduğu kadar Şerif Muhiddin'e duyduğu sevgi ve vefa duygusundandır. Bu vefa duygusuna karşılık acaba Şerif Muhiddin ne yapmıştı? Ölümünün arkasından bir şey söylemiş miydi? Evet Akif'i sevenler kendisini bulup konuşturmuşlar, ''Akif hakkında bir şey yazacak mısınız" diye sormuşlardı. Cevabı, ''Amerika'daki evrakımı notlarımı getirdikten sonra yazmak isterim. " olmuştu. Yazmış mıydı bilinmiyor ama o gün bunları soranlara ''Diyebilirim ki ben ondan gördüğüm alakayı muhabbeti yeryüzünde hiç kimseden görmedim. Ben Amerika'da gurbet illerinde kimsesiz kaldığım zamanlarda yalnız ve yalnız o beni unutmadı. uzak yerlerde bana tek teselli veren onun vefalı ve yüksek kalbindeki sevgi idi. Akif, Akif, o anlaşılmaz bir hilkat sırrıdır." demişti. Ayrıca kendisi için bir şiir yazmış olan Akif'i yazmak istediğini de ilave etmişti. Akif'in "Şarkın Yegane Dahisine" başlığını taşıyan bu şiir Safahatta yoktur. Sebilürreşad'da çıkmıştır. Akif bu şiirde çok sevdiği Şerif Muhiddin'e Yanık bağrında yıllardır, kanar mızrâbının yâdı, Gel ey bîçâre Şark’a küsmüş gitmiş evlâdı. Zaman ıssız, görünmez kimse meydanda, Gel ey dâhî-i gâib san’atin pek bîkes arkasında diye sesleniyordu. Şerif Muhiddin Targan Doğum: 1892- Ölüm: 1967. Babası Şerif Ali Haydar Paşa. Birinci dünya savaşında ayaklanan kardeşi Şerif Hüseyin'in bu hareketini tasvip etmedi... Osmanlı'ya sadık kaldı. Akif bu ayaklanmayı tesirsiz hale getirmek için gönderildiği Arabistan'da en büyük anlayış ve desteği Ali Haydar Paşa'dan görmüştür. Savaştan sonra Osmanlı devletinin yanında yer aldığı için Cumhuriyet hükümeti tarafından Arabistan'daki bütün mallarına el konmuştur. Cumhuriyetten sonra on yıl (1924-1934) Amerika'da yaşadı Türkiye'ye döndükten sonra pek çok başarılı konsere imza attı. Irak hükümetinin davetlisi olarak gittiği Irak'ta Bağdat Konservatuarını kurdu ve on iki yıl orada kaldı. Daha sonra İstanbul'a yerleşti (1949) Safiye Ayla ile evlendi(1950)
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.