Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Derviş
Șimdi gül deyince insanın aklına tuhaf şeyler geliyor. Ben mahallede iki tur dolanıp mezarlık duvarından aşınca gül mü kopardım Ayșe'ye vermek için? Değil. Ayşeler çoktur da onlara çiçekçiler de çoktur, benim işim olmaz. Hayatta bi kere çiçek taşımışlığım var, onu da poșete koydum da yürüdüm. Lisede hem de rezillik. Okulun müdürüne gönderdilerdi öğretmenler. Caddedeki çiçekçiye git al, biz sipariși verdik, adamın çırağı yokmuş bugün, hadi bakayım. Zaten ceket gömlek dar geliyor, lise birde almıştık, öküz gibi irilestim üçe kadar, kolumu omuz hizasına kaldırsam ceketin kol ucu dirseğime çıkıyor. Elde poșet sallamadan sallamadan kısa yoldan yürüyüp döndüm okula... Rezillik. Çok da büyümedim tamam, pek de irileşmedim ama o kadar miniktim ki azıcık boyum attı, baldır bacak anormal inceden normal inceye döndü, ceket gömlek olmaz oldu. Anneme çok dedim, ceket alalım, gömlek alalım, hiç tınmadı. Babana söyle bile demedi. Babam ölüydü, beş falan yıldır.İnsan bir kez öldü mü, hep ölü kalıyormus, bunu anlamam yıllarımı aldı. Sevmedim bunu. Ben ölümü bakkala gitmek gibi bir șey sanıyordum. O kadar yakın olmadığını biliyordum, kabul. İnsanlar Almanya'ya çalışmaya gitmişlermiş eskiden, onları bilmem, Almanya'y hiç bilmem. Arabistan’a ve Libya'ya gidenleri biliyordum, öyle bir șey sanıyordum ölmeyi. Baban nası deseler, ölü diyordum. Eciş bücüş oluyorlardı, kalyorlardı öyle. Ne zaman dönecek demiyorlardı. Ben bunu ölenin dönmeyeceğine yormuyordum. Cahilmişim. Șimdi gül deyince aklıma bu gelmiyor, tuhaf şeyler geliyor da bu gelmiyor. Biraz babam geliyor ama azıcık da annem geliyor da bu gelmiyor. Bu dediğim ölmek değil. Aklıma gelmiyor. Șimdi aklıma ne gelmiyor diyorum kendime, ciddi ciddi soruyorum bunu, eciș bücüş kalıyorum da eveleyip geveliyorum. Çünkü neyin aklıma gelmediği aklıma gelmiyor. Ama güllerle alakasının olmadığına adım gibi eminim. Adım Yürel. Defterlerimin ve kitaplarımın etiketlerine yazdığım gibi, y ile ü ile r ile e ile l. Dedem koymuş, gitmiș nüfus müdürlüğüne, bu çocuğun adı Yusuf olacak demiș. Memur nasıl becermișse oraya Yürel yazmış. Dedemin okuma yazması yok. Belli bir yașa gelince bu hikâyeyi anlattılar bana. Dedem köydeydi, işin aslını bir tek ondan dinleyebilirdim ama köy yakın değildi, dedemle babam da küstü, bu sebeple bize köy yolu da kapalıydı. Babamın anlattıklarıyla yetindim ne yapayım. Anneme de sordum tabii ama annemin bir şeyden haberi yoktu. Ona deseydim, anne benim adım neden Yürel, böyle isim mi olur? Muhtemelen bana çektiğin damarlar üzülesice, dedesinin ver diği adı beğenmiyor mendebur musun sen, koşun a komşular, bizim oğlanın içine üç harfliler kaçtı, diye söylenir, bağırırdı, patrtı koparırdı. Annem öncesine bakmaz, senin adı Yusuf, Yürel nereden çikti demez. Ben de sormadım hiç. Mahalle de Yusuf aşağı, Yusuf yukarı koşturuldum epeyce bir zaman onu diyorum, okula başlayınca değişti hal ve gidiş. Öğretmen Yürel dedi de ben buradayım demedim diye kulağım uzadı çekile sündürüle. Mahmutlar, Elifler, Ayşeler, Aliler ne yaptılar, güldüler mi, üzüldüler mi, korktular mı bilmedim hiç. Ben adını söylediğim zaman ayağa kalkıp buradayım diyeceksin. Kural bu. Kulak acısı pis bişeydi, kuralı ezberledim. Sonra öğretmen, ertesi gün mü yine dedi: Yürel, ben yine demedim; buradayım, yine kulak. Sonra kuralla beraber ne dendiğinde buradayım diyeceğimi de ezberledim. Ezber kuvvetim oradan mı gelir bilmem ama o gün azıcık işe yaradı, sonrasında bir faydasını zinhar görmedim. Ne ezberi, unutmakmış asıl beceri, bunu õğrendim de bunu bile ezberleyemedim. Öğrenmenin ezberlemekten iyi olduğuna dair bilgi de yoktu öte yandan, ki bilgi yoksa bilgiyi veren nasıl olsun? Simdi gül deyince, Ayșe' yi tanımam diyesim geliyor ama Ayşe’yi tanumadığım için Ayșe'yi tanımam da diyemiyorum. Tamam bir kız vardı yeșil eteklikli, bastıbacak, çirkin bişey de adı Ayșe miydi, ne bileyim. Mahallede kukaya tekme atmış da kuka göğe çıkmış gibi şişine şișine mi, kabara kabara mı yür rürdü, öyle kendinden emin mi desem, havalı mı desem, uyuz olurdum. Anladım ki ben çirkin insanları sevmiyorum. Ferya vardi mesela, bir içim su, bizim okuldandı da bizim mahalleden değildi, onu seviyordum mesela, Ayse' yi ne diye seveyim. Tanımıyorum bile, var mı, yok mu, kim o, bilmiyorum bile. Ben mesela çirkinim diye kendimi de sevmem. Onca yilda onca șey değiști, bir bu deģişmedi iște, kendimi de sevmem. Aynanın karșısına ne zaman geçsem, tuh sana Allah belanı versin diyeceģim de nerene diyeyim, verilecek bela mı kalmış derim. Tükürmem. Sonra yazmayı öğrendim, okumayı bile öğrenmeden önce. Başladım durmadan yazmaya. Defterlerim baştan aşağı yazı doldu tıka basa. Oku deseler, ezberimde, söylerim ne yazdıysam ama okuyamam, okumayı sökmedim. Olmadı böyle. Çünkü sonra okumayı öğrendim ki yazdığım her seyi yanliş yazmuşım, anladım, "senin kafan ne kadar kocaman" yazacağım yerde, "nunngy byfuy ugufib" yazmışım mesela. Rezillik. Bir de önceki yazmayı unutup öğrendiğim okumaya gore yeniden yazmayi õģrenme evresi. Tabii bu neden oluyor, imimden. Orada yürel yazıyor, ben onu Yusuf okuyorum sona "naber Ayșe" yazacağım, "nnjgkb fytdbjhb" yazıyorum, normal. Ayșe de lafin geliși, ne yazacağım onu, Ferya yazanm, yazacak olsam. Onu da "nlkjby" diye yazarım ama ben okurum, kimse okuyamaz. E aşk da böyle bişeymiş nihayetinde, yirmi yıl filan kadar sonra anladığıma baklırsa ki bakılmasın rica ediyorum. Bende bakılacak bir sey varsa O da kusurdur, baklacaksa ona bakılsın. Tabii duramıyorum öyle yerimde, gidip soruyorum anneme, anne diyorum, benim kimliğimde Yürel yazıyor benim adım Yusuf, niye öyle yazıyor. Annem ileniyor. Çektiğim damarlar üzülüyor. Ya da üzeliyor. Babam ölü olmasa ona da soracağım da babam ölü. Ne zaman gelecek bilmiyorum. Boyle böyle büyüdüm. Mahallede adım sanım yayıldı, çocuk ırkı dalga geçilecek şeyleri o kadar yakalıyor ki af yok. Yusuf asğı, Yusuf yukarıdan terfi ettim, Yürel așağı, Yürel yukar. Yürel Buradayım. Normal bir adı olan yaşıtlarım kendilerine tanınann ayrılacağı dibine kadar kullanıyorlardı. Normaldi bu. Değişik olan bendim. Cezasını çekmeliydim. Çektim de. Șimdi gül deyince.. Ayse'yi tanmam, cidden. Beş yaz önce olabilir, on beș yaz önce de olabilir, bir ağustos günü, o zaman da tanımazdım. Deseler ki Ferya'yı tanır mısın, derim arkadașım. Ferya sınifta en önde oturuyor, ben en arkada oturuyorum. Boyum da öyle sırık değil de burnumun altında dudağımın üstünde sümüklerim kuruyor, öğretmenin midesi kalkıyor. Siliyorum halbuki ama burnum hep akyor, hep akınca hep kuruyor. Deseler ki öyle, tanımam mı, arkadasım benim, Ferya'ya deseler bunu tanır mısın, Ferya ıyy der, yanıma yanaşmışlığı yok. Ne yapayım hayat böyle. Ama Ayșe öyle çirkin ki benim kadar çirkin deseler tanır miyim diye, derim nereden tanıyayım. Deseler okuldan mahalleden, ya git derim, nereden tanıyayım. Böyle. Hayır yani, insan benden bile nasıl çirkin olur. Rezillik. Ama bitti okul da bașka seyler de zamanla. Zaman her şeyin ilacıdır diyenler yanılmıs, zaman ne olacak ilaç milaç, zaman dediğin kendisi zehir, kendisi ecza. Geçer de geçer, durmaz yerinde. Hoş, durmasın zaten, has bahçede miyiz, cennet krallığında mıyız, Esenler'de kırk yallık apartmanın bodrum katındayız, bana kalsa beşer beşer geçsin, geçsin de bitsin de gidelim. Geçti de, ilkokul bitti, ortaokul bitti, lise iki bitmedi bi. Ara tatil geldi. Ara tatil elinde bir tornacı dükkânı tuttu getirdi. Ferya mi kaldı, unuttum gitti. Frezeye çif daldım, elimi ayağımı kesmeden doğramadan yıllarca çalıştım. Sonra tutu annem, dedi oğlum Perihanımcağızın kızı Ayse var ya, sana onu yapalım. Aman anne, bana bunu yapmayın. Aman oğlum, onu sana yapalım. Anne onu bana yapın da bunu bana yapmayın. Annem durur mu, boyun devrilsin, tepen tabanına tersten baksın, nankör, haydut ruhlu civingöz. Civingöz neyse artık, annem ilendi de ilendi. Kız börek yapıyormuş, ellerini parmaklarını yermişsin. Ellerimi parmaklarımı yiyeceksem ki ne diye börek yapıyor, madem börek yapıyor, ne diye böreği yemiyorum. Rezillik. Askere gitmeden ben, kalemi kırdılar, cezayı kestiler, nikahı bastılar. Ayșe çöktü, hem tepeme hem hayatıma. Hayır, gidip dertleşecek arkadaşım da yok. Bir Deli Ali var, parkın girişinde çer çöp içinde yatıyor, haftada üç gün zabita gelip çer çöpünü dağıtıyor, halısını yorganını çul çaputunu yakıyor, ona gidiyorum. O da bana hortlakmışım gibi bakıyor, baktıkça soluyor, baktkça soluyor. Sırtlan gibi. Gözleri kısılıp nefesi daralıyor. Tabii hortlak deyince aklıma neden sırtlan geldi bunu açıklamam lazım aslında. Biraz da mesele budur belki, ben hiç sevmem böyle lazımlı gerekli şeyleri. Deli Ali'nin de umurunda deği zaten, ben hortlaksam o sutlan. Korkar mı benden, yer bile beni. Ben de çok durmuyorum zaten onun dibinde. Sonra avarelik Düğünde de oynamadım hiç. Astım suratmı, kapkara oturdum nikâh masasında düğün bitene kadar. Ayse bir oyaıi, bir oynadı, o kadar oynayınca o, anladım ki bu çirkine ben bulunmaz nimetmișim aslında. Ya da Ayse o kadar dipteymiş de bana bile oynayacak halde. Her halükârda rezillik. Beş çocuk doğurdu bana Ayse. Beşi de birbirinden beter. Ben sadece bana benzerken bile bir seye benzemez; Ayse sadece kendine benzerken bir seye benzemezken; bebelerin ağzı bana, kaşı analarına, kașı bana, burnu analarına, kulağı bana, bıyığı analarına, saçı bana, kulağı analarına benzedi, böylelikle bebeler de bir șeye benzemedi. Allah'ım, dedim bazı geceler, bu garabetlerden beni mi mesul tutacaksın, ben istemez miydim şöyle akça pakça olsunlar, ellerinden tutayım pıtı pıtı parka götüreyim,hoplatayım, zıplatayım, ama șimdi parka götüresim gelmez ya, gelse, parktaki bebeler bunları görünce bir daha parka gelmezler, ben istemez miydim, beni mi mesul tutacaksın, mal belli, mamul belli. Birer yaș arayla beș bebe, kıç kadar odada başladılar yürümeye, evlere șenlik, korku filmi galası gibi. Bir de kayınvalideyle anamın sever gibi yapıp bu ecis bücüșlere agudu bagudu yapması. Kaçtım evden ne yapayim, kalıp da ya katil ya meczup mu olayım? Ben ki bunca sene aynaya bakmamışım, evlendikten sonra karımın yüzünü bari görmeyeyim diye suratıma tülbent serip yatmışım; kalıp: akı bana, karası analarına çekmiş suratlarla mı huzur bulayım? Șimdi gül deyince akla tuhaf şeyler geliyor diyorum da, bunun izahı yok Önce Deli Ali'ye özenip parkta bahçede yatayım dedim, olmadı. Bir gece yattım, ikinci gündüz sırtım ağrıdı, ikinci gündüz dolandım, ikinci gece ayaklarım sızladı. İkingi gece yattım, üçüncü gündüz kaşındım. Çok da temizmişim, her gün yıkanırmışım gibi ne diye kaşınırım anlamadım da. Sonra aklettim, çok temizlenmesem de çok kirlenmiyormuşum, șimdi çok kirlenince olmadı tabii, bastı vücudumu kaşıntı, kabartı. Üç beş kuruş var, hamama gittim, anadan üryan soyunup. Peştemali sarındım, yattım göbek taşına. Nasıl sıcak nasıl güzel, bir yandan sanki derim değil, kabuğum usul usul kabarıyor, öte yandan gevşeyip genleşiyorum, aklım gül bahçelerinde dolanıyor. Uyumuș muyum, yoksa uykudaymışım da uyanmış mıyım bilmem de bir rüya gördüm, aklım başıma geldi. Kalabalık bir sokakta yürüyorum, böyle bir sürü insanlar da insanlar. Kaynıyor her yer, insanlar pişip pişip kazanlardan sokağa dökülüyor. Aralarında zorlukla ilerliyorum, birini ittiriyorum, birini kakturıyorum, galiba bir yere ulaşmaya çalıșıyorum. Sonra o sokak bitiyor, başka sokak başlıyor. insanlar değişmiyor. Aslında değişiyor. İnsanlar aynı, çoklar, pișip pișip tașıyorlar da aynı değiller, önceki sokakta normal sen ben gibiyken, sonraki sokakta böyle gözleri yumuk Çinli gibi oluveriyorlar. Ora bitip başka sokağa geçince, böyle sap sarı Alman gibi oluveriyorlar. Ora bitip başka sokağa geçince böyle kara kara Arap gibi oluveriyorlar. Yetmiş iki sokaktan yetmiș iki milletten geçip de bir sokağa geliyorum ki hepsi ben gibi çirkinlikten can çekişircesine bakıp yürüyorlar. Ahanda buldum sokağımı mı diyeyim, ne diyeyim, sevineyim mi yoksa üzüleyim mi derken o sokak da bitiyor, bir sonraki sokağa girince bakıyorum, böyle beyaz beyaz adamlar. Beyaz adamlar derken, entarisi beyaz beyaz adamlar. Derviș gibi " hu" çekip kah dönüyor, kah duruyor, kâh iç çekip kah tebessüm ediyorlar. İki tanesi giriyor koluma, gel diyorlar, gelmem diyorum direniyorum, șimdiye kadar neye direndiysem, direneceğim tutuyor. Gel diyorlar, gelmem diyorum. Neden, demiyorlar Ben çirkinim diyorum, Allah canımı alsın çok çirkinim diyorum, gelmeyeyim diyorum, gelmeyeyim deyişime neden demeseler de. Yine gel diyorlar. Yok yine gel demiyorlar, gene gel diyorlar. Ne olursan ol gel diyorlar. Beni evlerden bir eve sokuyorlar, iki elimde iki güle dönüşüyorlar. Uyanıveriyorum Tellak tepemde, şişman, eti kaba, sert, kıllı, bismilah diyor, ensemden kavradığı gibi tersimi düz ediveriyor. Ben "yandım anam" diyemeden adam beni bir güzel ovalayp ufalıyor. Hamamdan çıktım, kendimi kokladım, Allah'ım ben ne yaptım dedim, mis dedim, eve gidiyorum. Giderken çiçekçinin önünden geçiyorum. Șimdi gül deyince. "Gül de bir bize, diken de bir" güzel ağabeyim, öyle demiyor muydu șarkı güzel ağabeyim. Ağlayacağım da utandım, tuttum kendimi. Beynimin içine güzel ağabeyim adında birisi mi kaçmış bilemedim. Bismillah dedim, tersimi düz eden tellak gibi girdim çiçekçiye. Bana oradan iki gül ver, dedim. Çiçekçi cahil, seçti aldı, en güzellerini seçtim ağabey, temizleyip sarayım da fıstık gibi olsun dedi. Höt lan dedim, cahil.. Ben güzelini mi ver dedim. Çirkinini ver. Bir de temizleme öyle ver. Gül de, bir bize, diken de bir. Ne laflar, ne laflar, çok sevdim kendimi, çok sevdim, göğsümü kabarttım, şişindim de şişindim. Derviș oldum ben diye iç geçirdim. Aldım gülleri eve doğru yola koyuldum. Az gittim uz gittim, eve vardım, kapıyı çaldım, nefes aldım Açıldı kapı. Baktım, Ayșe. Amanın, dedi ı’yı uzattı, yiğidim gelmiș, dedi i'yi uzattı. Sarılmaya meyletti. Geldim, dedim, geldim de.. aman Allah'ım, dervișe diken de güzeldir de, arkadaş, bir insan nasıl bu kadar çirkin olur, ona bakınca kendi çirkinliğimi sevesim geldi yine. Mırıldandı dudak ucuyla, ben geldim de sen ne olursan ol git be Ayșe. Ayșe beni önce anlamadı da, anlayınca da çulsuz çaputsuz kapıya koydu. Ben önce üzüldüm de sonra anladım ki anlamamıșım, anlayınca sevindim, yürüdüm. Kendime tahammülüm yok, başkasına nasıl olsun. Șimdi gül deyince insanın aklına tuhaf şeyler geliyor deyip duruyorum ya. Durup durup diyorum ya, oldum sanki. Sokaklarda yattum, aç susuz kaldım, yollar yürüdüm de bir yere varamadım, bir ağaç altında sabahladım, bir taș dibinde akşamladım da, sabah da aynı oldu, akşam da aynı oldu. Dedim hep ayn oldu. Ben olmadan hayat ne olsun. Derviş olunca dikeni gül bellemezmiş insan, onu anladm mı diyeyim bunca yıl, bunca yol sonra. İnsan asıl dikeni gül belleyince dervis olurmuș. Bunca yıl, bunca yol hep bunun içinmiş.
·
1 artı 1'leme
·
291 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.