Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Anne ve Ölüm
Bir arkadaşımızın babasının vefatı dolayısıyla annemin vefatını hatırladım. Ben ölümün yaşam kadar normal, yaşamak kadar ölmenin de hayatın içerisinde olduğunu annemin vefatıyla gerçekten anladım. Hayatın ne sadece bir başlangıç ve ölümün ne sadece bir son olduğunu bütün inanç sahipleri gibi ben de düşünürdüm. Gerçekten de iman sahibi bir insan için ölüm asla bir son değil bir başlangıçtır cennet ya da cehennemi olan ahirette yaşanacak yepyeni hayat için. Annemin vefatına kadar her ne kadar bu şekilde bildiğimi, bu şekilde inandığımı söylesem de, ancak annemin vefatıyla ölümün gerçekten bambaşka bir şey olduğunu yaşayarak, öğrendim ve anladım. O yüzden savaş, terör, trafik kazası vb. dışındaki ölümler bana, o kadar olağan, alışık olduğum ve tanıdığım bir şey gibi geliyor ki!.. Allah gecinden versin insan annesini kaybedince anlıyor ölümün ne olduğunu... Hayatın ne olduğunu. Baba için de aynıdır illâ ki!.. Ancak ben önce annemi sonra babamı kaybettiğim için annemden sonraki her ölüm benim için çok tanıdık, çok yakın, çok kabul edilebilir ve çok hazırlıklı olduğum ve olmam gereken bir şey gibi gelmeye başladı. Tabii ki Peygamberimizin (sav) şu sözünü biliyorum: "Sizden hiç kimse, maruz kaldığı bir zarar sebebiyle, ölümü temenni etmesin. Mutlaka onu yapmak mecburiyeti hissederse, bari şöyle söylesin: 'Rabbim! Hakkımda hayat hayırlı ise yaşat. Ölüm hayırlı ise canımı al.' " *** Annem vefat ettiğinde ancak cenazeye yetişebilmiştik Konya'dan. Gece vardığımızda çenesi bağlanmış, üstü örtülmüş, yer yatağında yatıyordu annem. Yüzüne ince bir tülbent örtülmüştü. Kaldırdım tülbenti. öptüm. Kokladım. Mütebessim bir çehresi vardı. Ölümün yüzü soğuk derler ama ben çok sıcak hissettim annemin yüzünü. Saçları uzunca salınmış öylece yatıyordu. Dizlerimin üstüne çöktüm, kalakaldım. Çaresizlik zirve yapmıştı. Hiçbir el, hiçbir dağ, hiçbir güç benim ağırlığımı kaldıramazdı. Ve işte o anda bir şey sizi kuşatıyor ve bir anda bir dağa, sırtınızı, aklınızı, fikrinizi bütün gücünüzle yaslanacağız bir şeye sarılıyorsunuz. ALLAH. Evet Allah yetişiyor imdadınıza ve öylece orada, derin bir "Alllah!.." diyorsunuz. Bir sükûnet, bir metanet, bir sabır haliyle baş başa kalıyorsunuz. Biliyorsunuz ki evde, odada, bahçede birçok insan var; yakın uzak, tanıdık tanımadık... Ama hiçbirini görmüyorsunuz inanın çünkü anneniz hep gözünüzün önünde. Çünkü anneniz orada ama sizinle değil; orada ama sesini duymuyorsunuz; orada ama size gülmüyor; orada ama size bakmıyor; orada ama öylece... Öylece yatıyor. Kalkıyorsunuz. Abdest, namaz, dua, Kur'an.. Ne biliyorsanız, ne geçiyorsa o an aklınızdan, şuurlu ya da şuursuz; bilinçli ya da bilinçsiz...Bir şeyler yapıyorsunuz. Biraz rahatlar gibi oluyorsunuz sonra... Kocaman bir yumru yüreğinizde oturmuş sizi sıkıyor, daraltıyor, kalkıp üç beş adım atıyor, insanların selamını alıyor, dilek ve temennilerine karşılık veriyorsunuz farkında olarak ya da olmayarak... Gerisi toprak ve siz. Neyini yazayım ki?.. Sevdiğiniz varlığı mezara koyuyor ve üstüne toprak atıyorsunuz. Bundan sonra hiçbir acı bu acı kadar anlaşılabilir gelmez artık bana. Hiçbir dert annemin üstüne toprak atmak kadar ağır gelmez bana. Ama bir şeyi iyi biliyorum. Zaman Allah'ın insanlara bahşettiği en güzel nimetlerden biri. Vallahi de billahi de!.. Niye mi? Çünkü o yumru, yüreğinize oturan o yumru var ya!.. İşte o zamanın sihirli etkisiyle orada duruyor ama artık sizi boğmuyor, sıkmıyor, daraltmıyor. Ve o yumru kıpırdadıkça annenizin her ânı güzelliklerle, tebessümlerle gözünüzün önüne geliyor. Ve şunu hatırlıyorsunuz: "İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye (insanların, canlıların faydalandığı güzel bir eser, güzel bir şey bırakma), istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat." Annelerimizin, babalarımızın, dostlarımızın, sevdiklerimizin hayattayken kıymetini bilenlerden olmak dileğiyle... ALINTI'dır..
·
80 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.