Gönderi

Dönüş
Bugün bir başkası gelecektir. Şiirin, bizim bilmediğimiz bir çehresini daha önümüze açmak için. Hayatın çeşitli meyhanelerinin kasaturası altındayken, orada, boynuna kemendin, hidayet kuşağının nasıl kendisi bihaberken atıldığını ve tümünü bırakıp kaçtığını anlatacaktır. Bunları, o güne kadarki yaşantısıyla, algılamayı netleştiren bir kontrastla atacaktır önümüze. Hatırlatacaktır: Odamızda, öteden beri hep aynı havayı soluduğumuzdan artık duyamadığımız kokuyu, tekbiri, sohbeti, komşuyu, edebi ve esas: safı... bunların şiirle olan kan bağlarını. Ve anlatacaktır, şiirin ahengiyle çalınmadıkça kesmeyeceğini bile bıçağın. Daha elli yıl önce Mevlânâ'yı, Cami'yi ve diğerlerini dipnotsuz ve açıklamasız okuyabilen insanların bir devamı olarak geldiğimizde inanamıyordu. İçkiye ve her şeye girmişti. Esrar da içmiş. Belki bunun için belki başka tedirginliklerinde psikiyatriye taşınmış bir süre. Ama özel bir şeyi açmak, bir sırrını söylemek üzere eğildiğinde ilk cümleleri şunlar oldu: "Bugün buraya gelirken tertemizlendim. İnanın guslettim. Huzur doluyum. Epeydir böyle bir şey bilmeden yaşadım." Sonradan Müslüman olmuşların kimi şaşırtan, kimi tabii bir oluşumun düz çizgilerine sahip hikayelerini dinlemişizdir. Sanki onlardan biri. Ama değil. Bu, burada. Camiler ve secdeler dolu bir hayatın içinde bu labirent. Kendi içimizin de defalarca takılıp yere kapaklandığı bir tümsek bu. Başlama çizgisinde yalın ve yalnız, eski hatıraların kendisini yeniden çekip götüreceği korkusu dışında huzurlu, ne yapması gerekiyorsa onları öğrenmeye ve uygulamaya hazır ve bir ilk namazın vereceği bütün lezzetlere aç... Aslında her gün, herkesçe, yeniden yaşanası değil mi bunlar? Ama biz onu izleyelim, tertemizlenmeye ve nedametin ballı çiziklerine müsait sayısız delikanlının bulunduğu kirli çadırların içine bir ağ atalım. Ve bakalım elimiz nerede, hangi noktada, kimde, bir inanç isteğinin sertliğine değecek. Kim bilir nasıl ruhlarıyla hakikat arasındaki perdeden habersiz olarak bekleşiyorlar. Yoksa çektikleri acı, yaradanı tanımalarına yetecek kadar çok. Acılarını anlamlandırmak, bir şeyle tartıp ölçmek, bir karşılığı olduğuna inanmak için âşık oluyorlar. Acılarına bir kaynak arıyorlar. "Hayat dünyadakinden ibaretse ne kadar az, ne kadar anlamsız." diyemedikleri için buradakini çoğaltmakla, acılar ve yalnızlıklarla zamanı taşınmaz hâle getirmekle, onu uzatmakla meşguller. Mutluluğun, zamanın geçmesini hızlandırdığını biliyorlar. Niçinse ebedi olanı, kendilerine küçücük çocuklar bile söylediği hâlde bilmek istemiyorlar. İradelerinin bütün gücüyle bir acı kaynağı buluyor, âşık oluyor, kolay ve çabuk tatminler elde edebilecekleri halde acılarını artıracak ayrılıklar icat ediyorlar. Manaya olan talebin bundan açık delili olabilir mi? Onları itmeden çağırmalı. Onlara dokunabilmenin elimizde bir aleti olmalı. Hoşgörü mü, hayır. Sevgi sadece, Yaradan için...
Sayfa 137 - Ömrüm boyunca baş ucumda duracak bir kesit.Kitabı okudu
·
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.