Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Atatürk ve Türkçe
Birinci Dünya Savaşında buyruğu altında bulunduğum bir sırada, Atatürk'e dille ilgili bir kitap göstermiş olduğumu hatırlıyorum. Bu, genç Macar Türkologlarından Gy. Németh'in 1916'da Almanca olarak yayımladığı Türkçe dil kitapları serisinden Türkische Grammatik idi. Ordumuzda bulunan Almanlar bunu kullanıyordu, bende de bir nüsha vardı. Kitap, Arap yazısını kullanmakla birlikte çevriyazıya da yer vermişti. ı için y; y için j; ğ ve x için Yunanca birer harf (y, x); ö ve ü sesleri için, olduğu gibi ö ve ü harfleri kullanılmıştı.... Atatürk, anahtarı öğrendikten sonra, çevriyazılı metni okuyabildi, fakat sistemi beğenmedi. Harflerin üstüne konulan işaretleri fazla buldu, Yunanca harfleri yadırgadı. Haklı idi, çünkü bu yazı Türk milletine has değil, uluslararası bir yazı sistemiydi. Önemli olan tarafı, Atatürk'ün ta Birinci Dünya Savaşında, yani Latin esaslı yeni Türk alfabesinin kabulünden 10-12 yıl önce, Lâtin çevriyazısıyla dizilmiş bir Türkçe metinle karşılaşması ve bundan izlenim almasıydı... On altı yıl sonra Atatürk'ün huzuruna çıktığımda, O, yurdumuzu düşmandan kurtarmış, devletin başına geçmiş, yeni harflerimizi kabul ettirmiş ve ulusu kültür alanında da yükselme yoluna koymuş bulunuyordu. Atatürk kendi için geniş bir kitaplık kurdurmuş, aydınları çevresine toplamış ve ulusal eskiliklerimizi incelemeye koyulmuştu. Bu eskiliklerden, en heyecanlı konuların tarih ve dil alanlarında bulunduğu şüphe götürmez. Hele bir devletin başkanı için bu gerçek, bir kat daha heyecan vericidir. Atatürk bu konuda çok okurdu. Avrupa ve Amerika'daki büyük elçilerimiz, batı dünyasında çıkan önemli kitapları satın alarak Çankaya'ya gönderirlerdi. Yaz aylarında Atatürk'le birlikte, Ankara'dan İstanbul'a gidilirken kitaplıkçısı Nuri ile başsofracısı İbrahim, Dolmabahçe Sarayı'na götürülecek kitapların boş cephane sandıklarına konulması, derin bir heyecan uyandıran görkemli bir semboldű. Askeri savaş kazanılmış, şimdi bilim savaşına girişilmişti. Bu iki savaşın Atatürk'ün kişiliğinde birbiriyle kaynaşmasının sembolü, işte bu sandıklardı. Atatürk bu kitapları okuduktan sonra, sık sık sofrada bilim adamlarıyla birlikte bu eserleri eleştirirdi. Bu bakımdan onun sofra söyleşileri çok kez, birer bilim şöleni niteliğini kazanırdı... (Dilāçar 1963: 41-42).
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.