Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

303 syf.
·
Puan vermedi
Her şey doğum günümde arkadaşlarımın bana "trol" hediye olarak Göktürkçe Küçük Prens almasıyla başladı. -Arkadaş grubu olarak birbirimize doğum günlerinde hediye alırken bir de karşıdakinin beğenmeyeceğinden emin olduğumuz bir hediye almamız artık bir gelenek oldu. En kibarımıza Argo Kelimeler Sözlüğü, en hayat dolu arkadaşa Schopenhauer aforizmalar kitabını, kırılgan maskülenimize kedi kulakları almamız gibi.- Her yerde radikal Türk milliyetçilerinin/ülkücülerin iptidailiğinden mutlaka bahsediyor olduğumdan Göktürkçe kitap almayı uygun görmüşler. Bir de beni asimile edecekler ya, Türk kökenli dostlarım. Neyse onları suçlamıyorum, alışkanlık tabii. Ancak beni bilen bilir, Küçük Prens olan her şeye bayılırım ve bildiğim, öğrendiğim ve öğreneceğim her dilde Küçük Prens'i okumak ve koleksiyon olarak toplamak hayat emellerimden biridir. Göktürkçe Küçük Prens var elimizde mecbur öğreneceğiz artık, diye düşündüm. Ve öğrendim. Hem de bir gecede. Sanırım yapabileceğimi görmek istedim. Yoksa Göktürkçe bilmek gerçekten de güncel hayatınızda işinize yarayacak bir beceri değil. Anadolu köylerinde bir dövmeci açmak istiyorsanız başka. Benim yakın zamanda böyle bir planım yok. Youtube'dan Türk Dil Derneği'nin başında olan ve bu Küçük Prens kitabını da düzenleyen Gökbey Abimden öğrendim. Kendisi gerçekten damgaları öğrenmeyi akıcı ve eğlenceli bir hale getiriyor. Küçük Prens'i Göktürkçe okumak ise gerçekten zordu, yani mental olarak zor. Bildiğiniz bir dili başka alfabeden yavaş yavaş okumak insanı zorluyor. İnsan alışkın olduğu alfabeden okusa on kat hızlı okuyacağının bilincindeyken okuması çok yorucu. Ama önemli bir kısmını okudum. Hatta birkaç yazım hatası keşfettim, mail falan mı atsam diye düşünmekteyim. Baştan sona okuyan olacak mıdır tabii bilemiyorum. Göktürkçe oldukça yaratıcı bir alfabe, renkli ve eğlenceli. İçecekleri, okları ve otları için ayrı birer damga yapmaları çok şey anlatıyor. Öğrenmesi oldukça kolay ve kullanım açısından pratik. Ayrıca Göktürkçe yabancı kökenli kelimeleri kendi okuyuşla alfabesine alıyor. Örneğin, Antoine de Saint- Exupery yazacaksanız, Entuan dö sen teksuperi olarak yazmanız gerekiyor. Ya da vibes yazacaksanız, vaybs. Saygı duyduğum yanlarından biri. Göktürkçe yazmayı ve okumayı öğrendikten sonra kendimi bir sorguladım, "Ulan niye öğrendim ben bunu şimdi..." diyerek. Zaza ve Çerkes kökenli olduğumdan atalarıma saygıdan desen değil, Türk milliyetçisi kimliğimi ihya etmek istiyorum desen alakası yok... (Belki de instagram bioma Göktürkçe "Kürt" yazarak insanları tongaya düşürmeliyim...) Bu sorgulama beni Osmanlıcamı geliştirmeye götürdü. Madem bunu öğrendin, onu da geliştir de bari tarihi metin, ferman vs. okursun diyerek. Göktürkçe yeni yazıtlar bulunana kadar tabii. Bu vesileyle Osmanlıcayı da geliştirdim. Osmanlıca ile Göktürkçeyi karşılaştırabilecek nadir insanlardan olduğumdan beni dinlemek zorundasınız hahaha. Göktürkçe de Osmanlıca da çözülerek okunan alfabeler. Her harf gösterilmiyor ikisinde de. Tamam Göktürkçe taşa falan yazılıyordu, yerden kısmaya çalıştılar. Osmanlıca da herhalde matbaa daha yaygınlaşmadığından mıdır bilemiyorum her şeyi kısıyorsun. Göktürkçe ve Osmanlıca öğrenince ince kalın harf uyumunu uygulamış oluyorsunuz, buna göre kalın harfle başlayan kelime kalın harfle devam eder bu yüzden kelimeyi okumaya başlarken devamını tahmin edebildiğinizden her harfi yazmıyorsunuz. Latin alfabesinde bu dil bilgisi konusu işimize yaramıyor ve bu yüzden çoğumuz ilkokulda öğrenip unutmuş oluyoruz. Osmanlıcada ise kelime hangi dilden alınıyorsa (Bu kural Arapça ve Farsça için geçerli.) kendi dilinin kurallarına göre yazılır. Öğrenilen Osmanlıca kuralları sadece Türkçe haricinde Arapça, Farsça dışındaki diğer yabancı kökenli kelimeler için geçerli. Bu yüzden kelimenin kökenini bilmek şart. Ben halihazırda etimolojik kökene meraklı olduğumdan beni yıldıran bir durum değil ama diğer türlü ne kadar can sıkıcı olabileceğini anlayabiliyorum. Arapça ve Farsça'ya biraz hakim olmanız gerekiyor. İki alfabeyi de okurken beynimin bambaşka bir kısmı çalıştı sanki faoeghw. Şunu fark ettim: Normalde bir metni bütünlüklü okuyorum. Cümleyi ya da sayfayı bir bütün olarak anlıyorum. Adeta bir resim gibi diyelim. Ancak Osmanlıcada ve Göktürkçede parça parça okumak zorundasınız, ancak çözerek ilerleyebilirsiniz. Daha analitik bir okuma. Göktürkçe'de a ve e sesi aynı damga tarafından veriliyor, yani kelimede a sesi mi var e sesi mi var diye anlamak için önceki harfi okumak zorundasınız, atlayamazsınız. Osmanlıcada da seslerin inceliği ya da kalınlığı yine hangi harf olduğuna bağlı. I,i sesi aynı harfle veriliyor örneğin ya da o,ö,u,ü seslerinin hepsi vav harfi ile sağlanıyor. Latin alfabesiyle okurken ben resmen oradan oraya zıplayarak okuyormuşum. Peki bu alfabeleri öğrendim ve bitti mi, hayır o kadar da uzun boylu değil. Çözülerek okunduğundan Göktürkçe yazıtları okumak istiyorsanız eğer eski kelimeleri bilmeniz şart. Türkçe asıllı kelimeler bir sürü değişim geçirmişler, bu yolculuklarına hakim olmanız lazım. Hiç kullanmadığımız veyahut artık bir anlam ifade etmediği için güncel Türkçede bulunmayan kelimelere aşina olmanız lazım. Bu anlamda nasıl bir dili öğrenince konuşabilmek/ anlayabilmek adına kültürüne de hakim olmanız gerekiyorsa bu alfabelerde de benzer bir durum oluyor. Osmanlıcada da kuralların kelime kökenine göre değiştiğini belirtmiştim. Ben şu an ancak Türkçe asıllı kelimelerin kurallarını biliyorum, yani Arapça asıllı kelimeler için ayrı kurallar öğrenmem gerekiyor en baştan. Farsça için ayrı kurallar... Osmanlıca pek de kolay değil yahu. Böyle işte, hiç planlamamıştım ama iki alfabeyi öğrenmeye adım attım ve bu süreçte Türkçeyi daha da iyi öğreniyorum. Bunun verdiği mutluluk paha biçilemez. Dil öğrenmek hayat boyu sürüyor/sürmeli ve buna ana dilimiz elbette dahil. Şimdi sırada Osmanlıca Küçük Prens var. Bana şans dileyin.
Küçük Prens
Küçük PrensAntoine de Saint-Exupéry · Panama Yayıncılık · 2016234,3bin okunma
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.