İrvin David Yalom'un orjinal ismi “Lying on the couch” ve bizdeki ismi “ise psikologların hastaları için kullandıkları uzun koltuktan aldığı ismi “DİVAN” ile karşımıza çıkıyor. Aslında bu roman bana daha çok istatistik raporu veya dökümantasyon tadında gerçek yaşamdan kesitlere yer veriyor.
Irvin D. Yalom da zaten tıp fakültesini bitirmiş bir psikolog yazar hatta yazar olmak İçin tıp fakültesi okumuş ve romanlarında yaşadığı tecrübeleri aktarmıştır.
Nietzsche Ağladığında romanı sonrası ikinci kitabı olduğunu belirteyim. Bu iki kitap arasında içsel kapıştırmaya girmeyeceğim. "Nietzsche ağladığında" beni daha çok etkilediğini söyleyebilirim sadece. Okumayanlar var ise ,
Spinoza Problemi (Nazi Subayının Spinoza’ya duyduğu metinlerce ilgi ve alakasını
Baruch Spinoza ’nın hayatıyla paralellik içerisinde yer veriyor)
Aşkın Celladı ve Diğer Psikoterapi Öyküleri adlı hikayelerinin topladığı kitabı ( 70 yaşındaki Thelma’nın 7/24 aklından çıkaramadığı tutku ve saplantının iç içe geçmiş hikayesi bu örneklerden yalnızca birisi) tavsiye ederim.Neyse.. Sırtınızı yaslayın Divan’a dönelim;)
Bir psikoterapistin Divan’ı ve bu Divan’da hastalarıyla, dostlarıyla, düşmanlarıyla hatta iç dünyası ile hep bir görüşme halinde bir şekilde sunulan bir kurgu ile karşılaşma içine giriyoruz.Tüm insani duyguların bu terapi de karşımıza çıktığını söyleyebilirim. İnsan doğasındaki zaafiyetlerin ciddi anlamda konuyu ele alıyor o konuya değineceğiz. Bir terapi de ne olursa o terapi başarılı olur. Hastaya nasıl geçer. Ve cevap nasıl alınır ya da alınmaz. Gitmeden kendinizi bir psikoterapistin karşısında oturduğunuzu hissettirebileceğiniz “Hani Yaşatıyor” derler ya o hissi alacağınızı gitmeden kendinizi o dünyanın içinde bulacağınız o kitaplardan . Gülser Budayıcıoğlu kitaplarını okuyan var ise ona nazaran bir tık daha fazla etki edeceğinden şüphem yok. Bir terapide gerçek mânâda dinlenilmemin önemini, gerçek anlamda hastanın yüzleşemediği problemi bir nevi kendi çözümlemesiyle ışık tutmasıydı belki de. “Yahu bendeli miyim ne doktoru“ diyenler için bu çözümleme duygusunu sen kendin fark ediyorsun. Sen o yazılanları okudukça içinde bir şeyler eksiliyor ve eksildikçe bir şeyler tamamlanıyor içinde. Bazı parçalar bütünleşiyor. Bu parçaları kendi başına bulamıyorsun. Ve de çözemiyorsun. İşte bu noktada sana bir yol göstericilik ve farkındalık imkanı tanıyor.
Bu kitaptaki bir diğer fark ise hastaların dünyasının dışında doktorların dünyasınada yer vermesi sonuçta doktorlarda bizim gibi etten kemikten insanlar. Her ne kadar bu konuda eğitim almış olsalarda. O hastaların mahrem kuytularına davet edildikçe o kadar fazla duyguya maruz kalmalarının sonucunda kendi iç çatışmalarınında pimini ateşliyorlar ki. Bazen kendilerinide sorguluyorlar. Kendi duygularının silsilelerinin içinde boğulmamak için bir nevi cevaplar arıyorlar. Bunların temeline inildiğinde “ruhsal problemler” gün yüzüne hop çıkıveriyor. Hani derler ya “Terzi kendi söküğünü dikemez” o misal. Başında da belirttiğim gibi insan doğasındaki zaafiyetler ; Kin, nefret,intikam, ihanet,makam ve para hırsı ve cinsellik gibi yoğun habis duygular burada devreye giriyor.
Bu duyguların hangi süreçlerden geçtiğini akademik olarak duru bir şekilde adım adım tanıklık ettiriyor bizlere. Bu kitap içinde çok duvara asılacak sözler yahut aforizmalara yer verilmese de içlerindeki dünyalarını duygu olarak doldurmaya çalışan insanlara şahit olacağız. Alkol ve uyuşturucu gibi kendi geçmişimde dahil yaşadığım bu gibi problemli insanların hayatlarını ele alması güzeldi. Aslında en kapsamlı yer de, insan ruhunda oluşan boşlukların duygusal yaklaşımlarla doldurulma yöntemine yer verilmesinde. Bu yöntem psikoterapi uzmanların çalışma ve etik kurallarına aykırı düşse de,
Sigmund Freud’un yaşamında ve felsefe kurallarında zaman zaman yer bulduğunu göz önünde bulundururak, bazı psikoterapistlerinde hasta tedavilerinde uygulamış olmasıdır.
Bazılarında tedavi sürecinde istem dışı gelişse de bu duygusal yaklaşımlar, bazıları ise tedavilerin temellerine işleyerek hastalarda oluşan derin yaralar, hayatlarını karartan çıkışı olmayan labirentleri,"AŞK" denilen hissi ön plana çıkartarak aşarak düşünmeleri. Lakin, hiç birinde başarılı olunamamıştır. Hatta bu yaraları kapatmadığı gibi yeni varyasyonlara sahip yaralara öncelik oluşturmuş olması. En azından başarılı sonuçlanan bir tedavi vakkasınında kayıtlara geçmemiş olmamasıdır.
Konuyu toparlamak gerekirse konun asıl temeline geliyor #233360568. Size bu konuda bahsedilen aşkın organik bir aşk olduğunu tekrar belirteyim. Siz yine de Allah aşkınızı kaybetmeyin efendim. Diğer organik aşk zaten nasipte elbet sizi bulur.
İncelemeyi beğendiyseniz yorumlarınızı benimle paylaşırsanız sevinirim.
DivanIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 20215.2k okunma
Irvin D. Yalom bana terapi öykülerini sevdiren yazar❤️🥰📚ama
Gülseren Budayıcıoğlu ile kıyaslamanızı doğru bulmadım 🤷♀️yazdığı tüm kitaplarını bence ticari duygularla yazan bir yazar ve kalemini hiç sevmedim 👎 ( okudum yani🤦♀️)
İncelemeniz için teşekkürler. Kitapları etkileyici. Özellikle benim okuduğum Nietzsche ağladığında, Bugünü yaşama arzusu ve Annem ve hayatın anlamı. Altını çizmekten okuyamadığım, durup durup o satırlara döndüğüm tekrar okunası kitaplar. 🙏
Yorumunuz İçin teşekkür ederim Sema hanım Nietzsche Ağladığın’da kitabı benim içinde çok ayrı biryeri var özellikle benimde bir dönem bir Salomem vardı bir sonraki incelememde kendi hayatımdan kesitler sunarak ayrı bir inceleme ile sunacağım ilgi ve alakanızdan ötürü tekrar teşekkür ederim 🌟