Gönderi

Devlet, Tanrı ve Ben
Tanrı'nın yokluğunda yaşadığım günlerdi. Gün henüz başlamıştı. Ölümlüler dünyadan göçmemişti. Annem yanı başımda, sevdiklerim hemen şuracıktaydı. Hiçbir şeye acelem yoktu, hiç kimsesizlikle sınanmamış, hiçlikle yoğrulmamıştım. Güzeldim. Sığındığım tek şey kendimdim. Öğretilen bütün ilimlerin söylediği, kentleri adımlayarak dolaşan bütün bilgelerin işaret ettiği insan tam da bendim. Tam da bendim bütün günahlardan münezzeh olan. Şirkin içinde olsam da şirke düşmeyen bendim. Yalanlarım hoş görülüyor, kendimi seviyor, herkes tarafından seviliyordum. Dünya benim etrafımda dönüyor; güneş ve ay, gündüz gece yalnızca beni aydınlatıyordu. İnsanların iyi olduklarına iman ediyor, kötülüğün insandan geldiğine inanmıyordum. Acı insanın bir parçası değil ona zorla iliştirilmiş bir belaydı. Ağlamak ancak bize faydası varsa ağlamaktı. Gülüyor, eğleniyor ve yalnızca bana haz veren şeyler için yaşıyordum. Tanrı'ya ihtiyacım yoktu. Onun olup olmamasının önemli olmadığı gibi, onun bana katabileceklerinin de değeri yoktu. Çocuktum, ki bir çocuk insan gücünün doruğudur, bunu henüz bilmiyordum. Çocuktum, ki bir çocuk insanın en büyük yanılgısıdır bunu da sonra öğrenecektim. (...) Sonra beni bu dünyadan kopardılar. Önce ellerimi aldılar, makasla kağıt kestirdiler; sonra gözlerimi aldılar birer birer renkleri sordular. Bilmediklerimle sınadılar beni, aklımı sorguya çektiler. Attığım her adımı takip ettiler. Oturma öğrettiler. Duruşumu düzelttiler. Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpmemi söylediler. Bir okulun dört duvarı içerisinde bir devletin varlığına iman ederken buldum kendimi. (...) Bütün bu düzene ve beni koruduğunu söyleyen büyük efendilere karşın, ruhum yine de bu köhne hayata alışamıyordu. Okullarda okutulmayan kitaplara sığınmıştım. (...) Devletin olmadığı, Tanrı'nın sızmadığı sözlerle bakmak istiyordum dünyaya: "Otuzbircilerle ve Sodomistlerle dolu bir dünya bizimkinden daha az sefil olurdu, hakikat bu işte" diyordu Albert Caraco. Hakikatin yalnızca "insanın kendisine rağmen yaşaması gerektiği" olduğunu artık anlamaya başlamıştım. (...) Yaşam her fırsatta bana önemsizliğimi anlatmaya çalışıyordu. (...) -Ali Murat İRAT
Bavul Dergisi - Sayı 95 (Şubat - Mart 2024)
Bavul Dergisi - Sayı 95 (Şubat - Mart 2024)
·
444 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.