Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Sinema Felsefesine Giriş 1
Amour'daki çiftlerin ilişkileri romantik aşk kavramına uyan boyutlara sahip görünmez. Romantik aşkın en önemli ölçütlerin den birisi özgürlük, zaten evlilikle sınırlanmıştır, Evlilik, Deleuze. ün "molar çizgi" olarak nitelediği kurumsal bir sözleşmedir Ba kurumun içine girildiğinde zaten åşıklar bir şekilde "ötekine" bag- lanır. Buradaki öteki tutkulu aşklarına engel olmaya çalışan başka ları değil, bizatihi kodlanmış kurumsal aidiyet bağlarının kendisi dir. Sartre kadın ve erkek arasındaki aşkı kritik ederken ister iste- mez taraflardan birisinin diğerinin nesnesi olduğunu vurgular. Evlilik, özellikle erkeğin özne, kadının nesne olduğu bu aidiyet veya mülk olma bağının kurumsallaşmasına gönderme yapar. Daha önce tutkulu aşklarının sürekli peşlerinde olan aşıklar ku rumsallaşmayla birlikte tutkularını giderek kaybetmeye başlarlar. Luce Irigaray gibi ban feminist teorisyenler bu anlayışı geliştirmişlerdir. Karşılıklı aşkta asıl önemli husus eşitliktir. Bir ilişki yürütebilmek için kor- ku veya arzunun rolünün olmadığı bir eşitlik temelinin olması ge- reklidir. Kazanacak veya kaybedecek bir şeyleri olmadığında işık- ların her biri samimi bir şekilde diğerine iyilik dileyebilir ve dige- rinden aynısını umar. Birisini sevmek, aslında kendini sevmek demektir. Bu tür aşk karşısındakinin varlığıyla kurulur ve başkası- nın varlığında kendini görmek esastır. Sartre'in öteki'si tehdit edi- ciyken Aristo'nun öteki'si ilişkinin diğer tarafina o kadar benzer ki, öteki sanki benliğin farklı görünüşü haline gelir. Aristo'nun yaklaşımına göre aşk benliği güçlendiren bir özelliğe sahiptir. Amour'da Irigaray'ın eleştirilerini anımsatan imajlarla karşı laşırız. Daha Anne ilk felç anında bile Georges sürekli yargılayıcı ve saldırgan bir üslupla Anne'i sorgularken Anne ne olduğunu anlamaya çalışan savunmacı bir üslubu benimser. Georges Anne ile konuşurken Anne'nin tepkisizliği karşısında şaşırır. Anne donmuş bir halde bir noktaya bakmaktadır. Georges ıslak avluy. la müdahale eder ancak fayda etmez. Yardım istemek için ayrı- lır. Elbisesini değiştirmek üzereyken Anne'nin sesini işitir. Bun dan sonra durumu anlamak yerine Anne'i yargılar. Georges, hastalandıktan sonra yemeğini yemek istemeyen karısına zorla yemeği yedirmek ister, Anne tükürür ve bunun üzerine Anne'e tokat atar. Sonrasında Georges pişman olur, özür diler. Anne- nin eşitliği bozan fiziksel ve zihinsel sorunlarına ek olarak, Iri- garay'ın vurguladığı cinsler arasında erkeğin lehine olan bu kar- şılıksızlığın bizatihi kendisi sanat ve estetikle kendini geliştirmiş en yetkin erkeklere bile sirayet etmiş görünür. Karşılıklı aşkı karşılıksız kılan unsurlardan birisi de budur "Aşk kendini başkasında bulmak" (Wagoner, 1997: 111) olarak tanımlandığında, ne Georges ne de Anne kendisini dige- rinde bulamamaktadır. Burada aslında karşılılığın bozucu unsuru olan taraf insanlardan ziyade Deleuze'ün fark felsefesi açısından bakıldığında ona da birey diyeceğimiz hastalıktır. Anne'in hastalığı bir birey olarak üçüncü taraf olmuş ve aralarında o ana kadar (sorunları olsa bile) giden ilişkiyi bozmuştur. Başa gelen bir olaydır bu. Böyle bir hastalığı daha önce tecrübe etmemişlerdir. Bu nedenle aşkları başka şekil almaya başlamıştır. Gerçek yaşa- mın gerçek koşullarında bununla baş edememişlerdir. Müzik ve resim de sorunun aşılmasına yetmemiştir. Bu durumda Georges idealleştirdiği aşka Anne'i öldürerek ulaşmaya çalışmıştır. Aşkın olana ulaşmak için mevcut olanı yok etmek ve ampirik olanın ötesine geçmek. Bir tür Platon'un erotik aşkı gibi.../Ancak erotik aşk mevcut dünyanın bedenlerinden, erotik ve cinsel dokunuşla- rından öteye aşkınsala ulaşmaya çalışır/Platon'a göre aşk eksik olan şeye yönelik tutkumuzdan oluşur. Ancak ne kadar cinsel ilişkiye girersek girelim bu eksiklik tamamlanamaz. Her tatmin edilen arzu daha öteyi talep eden yeni bir arzu yaratır/Hayali- mizdeki en mükemmel olanı arayışımız ile mevcut tatminlerin parçalılığı arasındaki fark nedeniyle erotik aşk tüketilemez/ Pla- ton'un Şöleni (2015) erotik aşkın gideceği hedefi güzellik, iyilik ve hakikat olarak gösterir. Erotik aşk güzelliğe, iyiliğe ve hakika- te transfer edildiğinde mükemmelliğe de o kadar yaklaşılabilir. Amour'da aşk felsefesinde tartışılan hususlardan daha öte bir şey vardır: Aşk sabit değil akışkandır, oluşsaldır, başımıza gelen olaylara göre biçimlenen bir özelliğe sahiptir. Bizler yalnız deği- liz. Deleuze felsefesinde sıkça belirtilen insan bireyleri dışındaki bireyler yani bizim dışımızdaki her varlık aşkın oluşsal özelliğini yönlendiren unsurlardır. Aşkın bu oluşsal özelliği nedeniyle nere- je doğru evrileceğini bilemeyiz. Başımıza gelen olaylar nedeniyle taraflardan birisi ya da her ikisinin karakterinde, hislerinde, bakış açılanında değişiklikler olabilir/Romantik başlayan romantik ya da tutkulu aşk evlilikle birlikte örneğin etik aşka dönüşebilir, An- cak bu dönüşüm romantikliğin tamamen ölmesi anlamına gelebi- lir mi? Elbette bazı romantik anlar yaratılabilir, ancak Viscon- ti'nin Leopar (1963) filminde aristokrat rolünü oynayan Burt Lancaster'in geleceğin burjuvazisinin habercisi rolündeki Alain Delon'a dediğinden esinlenerek belirtirsek, kor halindeki bir tut- kusallıktan giderek korların sönmeye başladığı bir sürece geçilir. Bu durumda çiftlerin içlerindeki kıvılcımlar irade ve sanat gibi unsurlarla belirli anlarda tutuşturulabilir. Etkisini kaybeden kor alevi, sönmeye yüz tutmuş ateş, bazı anlarda bazen sanatın etkisi, bazen iradenin devreye girmesiyle canlanabilir. Bu canlanma o ana münhasırdır, her daim olması mümkün değildir. Oluş içinde keza başka aşklar da devreye girebilir: erotik aşk, karşılıklı aşk ve burada tartışmadığımız örneğin Sartre ve Nietzsche'nin "güç" yönelimli aşkları. Aşk, neresinden bakılırsa bakılsın oluşsal oldu- ğu için evrilen, ancak bu evrilme sürecinde kıvrılan, katlanan, ye- niden katlanan, diğer aşk anlayışlarından parçalar alan, önceki parçalardan bir şeylerin azaldığı rizomatik bir özelliğe sahiptir
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.