Isabel gerçeğin farkındaydı. Winter’ın aşkına layık değildi. O da
bunu günün birinde anlayacaktı fakat o zaman da...
Hiçbir ses duymadı ama bir hareketin varlığını sezdi, sanki
odasının içindeki hava hareket etmiş gibi, başka bir insanın
sıcaklığını hissetti.
Isabel gözlerini açtı. Oradaydı, elinde tek bir mumla yatağı
nın ayakucunda duruyordu. Üzerinde sadece gömleği, yeleği ve
pantolonu vardı.
“Affet beni,” diye fısıldadı Winter elindeki mumu bırakırken.
“Daha fazla uzak duramadım.”
Isabel dirseklerinin üzerinde doğruldu ve kalbi hızlanarak
Winter’m yeleğinin düğmelerini çözmesini izledi.
“Aslında bu çok tuhaf,” dedi sanki kendi kendine konuşur
gibi. “İradem bir kural kadar güçlüdür. Hayaletin sırrını dokuz
yıl boyunca hem arkadaşlarımdan hem de ailemden saklamayı
başardım. Çok sık sinirlendiğim söylenemez. Birçok defa yaralanmalara maruz kaldım ama ne hal ve hareketlerimden ne de
sözlü olarak kimseye bir şey belli ettim, yaralarımı tek başıma
temizleyip dikmek pahasına da olsa.”
Omuzlarım kaldırarak yeleğini üzerinden attı. “Tarafsız olarak
düşünüldüğünde irademin birçok erkeğinkinden üstün olduğunu
söylememiz yanlış olmaz sanırım. Ne de olsa seninle tanışıncaya
kadar bekârdım ve halimden de oldukça memnundum.”
Yeleğini katlayarak bir sandalyenin üzerine bıraktı. “Ama
sonra sen çıkageldin ve bütün davranış kurallarım da dahil olmak üzere, her şey pencereden uçup gitti ki bu durumda suçun
tamamen sana ait olduğunu düşünüyorum.”
Bu itham üzerine Isabel, Winter odaya girdiğinden beri ilk
defa ağzını açtı. “Benim suçum mu?”Winter başını salladı, bir yargıç kadar ciddiydi. “Evet. Gerçeklere bir göz atalım. Yurdun yararına kurulan Leydiler Sendikası’na
katıldın ve anında benimle alay etme planlan yapmaya başladın.”
Isabel oturduğu yerde doğrularak hem onun düşünce biçimine hem de şu anda gömleğini çıkarmakta olduğu gerçeğine
hayranlık duydu. Gerçekten de bu genç adamın göğsü dünyada
en sevdiği şey olabilirdi.
Gerçi bunu ona söylemek gibi bir niyeti yoktu. “Alay mı?”
“Evet. Alay.” Winter gömleğini de katlarken kollarındaki kaslan dikkatini dağıtıyordu. “O küçük iğnelemeler; kendini benden
daha akıllı ve üstün olarak gördüğünü belli eden bakışlann ve
tavırların; yakası açık, baştan çıkancı elbiselerin...”
Isabel’in bakışları istemsiz bir şekilde göğüslerine indi. “Elbiselerim baştan çıkancı değil!” Yani, en azından her zaman öyle
olmadıklanndan emindi.
Winter ona sertçe baktı. “Baştan çıkarıcılar.” Pantolonunun
düğmelerini açmaya başladığında Isabel neredeyse ne hakkında
konuştuklarım unutacaktı. “Buna daha sonradan sarf ettiğin çift
anlamlı sözlerini, flört derslerini ve popoma dokunmak için her
fırsatı değerlendirdiğin dans derslerini de eklememiz lazım tabii.”
“Ben hiçbir zaman,” yani neredeyse, “senin popona dokunmadım. En azından kasıtlı olarak.” Gözlerini kocaman açarak
Winter’a, normal şartlarda bir Engizisyon hâkiminin kalbini
eritecek türden sayılabilecek, aynı anda hem şoke olmuş hem de
masumca bir bakış fırlattı.
Winter genç kadına indirdiği kaşlarının altından fırtınalı
gözlerle bakarken hem pantolonunu hem de iç çamaşmnı indirerek göbek deliğine neredeyse dikey bir paralellikte duran uzun
ve sertleşmiş erkekliğini açığa çıkardı.
“Sen,” dedi Winter yumuşak ve tehditkâr bir sesle, yatağa
yaklaşırken, “cazibenden kaçınmak isteseler bile bunu yapamayacak kadar toy olan genç ve masum erkekleri ahlâksızca baştan
çıkaran bir kadınsın.”
Birdenbire yatağın üzerine çıkıp üzerine eğilmesiyle kalbi
Isabel’in kalbinde çarparken, genç kadın bir çığlık attı.
Tek kolundan destek alarak diğer elini Isabel’in boynundan
göğüslerinin arasına, oradan da göbeğine indirerek parmaklarını
kadınlığının üzerine yayarak bastırdı. Bir an için bakışları Isabel’in
kadınlığını kavrayan kendi parmaklarına takıldı.
Başını yeniden kaldırmasıyla Isabel genç adamın gözlerindeki muzipliğin kaybolduğunu gördü. O kadar koyulaşmışlardı
ki neredeyse siyaha dönmüşlerdi. “Cazibene teslim olmamam
mümkün müydü? Tuzaklarına düşmemem? Bu gece burada
olmama şaşırmak mı gerekir?”
Isabel yutkundu, onu hiç bu halde görmemişti. Az önceki
takılmalarının altında, ona kurduğu “tuzaklardan” ötürü kendisine neredeyse kızgın olduğu gerçeğini görebiliyordu şimdi. “Ne
istiyorsun?”
Winter’m gözkapaklan genç kadının dudaklarına bakarken
indi. “Ah, ne istediğimi gayet iyi biliyorsun.”
Ne bir cevap ne de iznini bekledi. Dudaklarını kendi ağzına
hapsederek genç kadım yutarcasına öpmeye başladı.
Sanki ona tamamen sahip olabilecekmiş gibi.
Isabel’in dudaklarım yalayıp dişlerken, bunun derin bir öpücüğe
dönüşmesine izin vermedi. Sevişmelerini kontrol altında tutup
yönlendiriyordu. Isabel avuçlarının altında onun çıplak göğsünü
ve kalbinin güçlü, heyecan dolu atışını hissedebiliyordu. Genç
adamın nabzı ve gerilimi her yerindeydi sanki ama yine de onu
tamamen üzerine yatması için ikna edemiyordu. Dilini ağzının
içine çekemiyordu.
Genç adamın bu alaycı saldırısı altında inleyince Winter’m
kıkırdağını duydu.
Isabel başını birden geriye çekerek tırnaklarını genç adamın
göğüs kaslarına gömdü.
“Hayır,” dedi Winter kararlılıkla. Sanki küçük bir çocukla
konuşuyordu. “Bu gece kararlan ben veriyorum, Leydim. Dizginler benim elimde.”
Isabel’in üzerinde çevik ve hızlı bir hareketle doğrularak
kalçasından tuttuğu gibi onu yüzüstü çevirdi.
“Oof!” Isabel altından ellerini çekmek için uğraştı fakat şimdi
de Winter tüm ağırlığıyla üzerine yatarak yatağa bastırmaya
karar vermişti. “Winter, bırak kalkayım.”
“Hayır,” diye mırıldandı Winter kulağının dibinde. Sıcak
nefesi, Winter eliyle genç kadının buklelerini okşadığı sırada
başınm yanındaki saçlara kanşıyordu. Sanki dünyadaki zamanın
tamamı kendisine aitmiş gibi bir yavaşlıkta okşuyordu saçını.
Sanki kalınlaşmış erkekliği sertçe poposuna değmiyormuş gibi.
Üzerinde yatarken giydiği incecik ipek geceliği vardı, kumaşı
yumuşacıktı ve bedenlerinin arasında herhangi bir engel teşkil
etmiyordu. Aksine genç adamın hareket ettikçe üzerinde kaymasıyla birlikte aldığı hazzı daha da artırıyor gibi.
“Saçına tapıyorum. Bunu biliyor musun?” diye fısıldadı Winter. “Geceleri yalnızken yatağımda saçını hayal eder dururdum,
rüyamda uzun maun rengi buklelerinin uzuvlarıma sarındığını
görürdüm. Uyarılmış bir halde uyandığımda seni arzular, lanetler
okurdum.”
Az önce söylediklerinin altım çizmek istercesine kalçasını kadının poposuna bastırarak penisini tenine tatlı tatlı değdiriyordu.
Isabel kadınlığının yandığını ve ıslandığım hissetti ama
buna rağmen dudaklarım yalayarak ona meydan okudu. “Sana
inanmıyorum. Senin lanet okuduğunu hiç duymadım, büyük
acılar içinde olsan bile.”
Sayfa 314