Bu kitap üzerine birçok farklı yorum yapılabilir elbette. Her okura farklı duygular farklı düşüncelerle tesir etmiş, farklı eleştirilerle de kitaplığına eklenmiştir. Ancak Jane Austen'ı severek okuyan herkeste bu kitabın büyük bir etki bırakacağını düşünüyorum. Daha önceden aşk ve gurur kitabını okuduysanız bu kitapta da benzer karakterleri görüp istemsizce karşılaştırma yapabilirsiniz. Fakat genel olarak Jane Austen'ın son kalemi olduğunu biraz hissettiren bir kitaptı. Ne kadar başkalarının sebep olduğu bir ayrılık yaşansa da bundan dolayı insanları suçlamak yerine kendi karakterlerini sorgulayarak çözüme ulaşan ve geçen zamanı iyileşmek için kullanan iki başrol vardı. Kitap hakkındaki tek eleştirim yan karakterler için fazla alan ayrılmış olması olabilir. Özellikle kitabın bitişinde başrol karakterler olan Anne ile Frederick yerine yan karakterlerden daha fazla bahsedilmiş olması üzdü biraz. Ancak kitapta kadın karakterin duygularına karşı dürüst oluşu ve ne kadar "ikna edilebilir karakter" şekilde tanıtılsa da zamanla düşüncelerini zarafeti ile daha kararlı şekilde ifade edebilmesi çok hoştu. Aşk ve Gurur kitabındaki Jane ve Elizabeth karakterlerinin birleştirilmiş hali gibi hissettirdi. Erkek karaktere gelecek olursak, sonunda duygularını net şekilde ifade edip her şeyi anlattığı bölüm çok güzeldi. Benim için kitabın en güzel bölümü ise Frederick'in Anne'e yazdığı mektuptu. Bir mektup ne kadar okunabilirse o kadar çok okuyacağımı düşünüyorum bu mektubu. Duygularının içinden taşmasını ve bulunduğu durumu o kadar güzel cümlelerle aktarmış ki bir an mektubu Jane Austen'ın yazdığını unutup kitap karakterini gerçek sandım. Jane Austen kendi hayatında mutlu sonlu bir aşk yaşayamamış olsa da en güzel aşkları bize okutan çok özel bir yazar olduğunu düşünüyorum.
"Verdiği tavsiyede yanlışa düşmediğini söylemiyorum. Bu belki de, tavsiyenin iyi ya da kötü olduğunun, yalnızca olayın karara ulaştırılmasıyla anlaşılabileceği durumlardan biriydi..."