Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

382 syf.
·
Puan vermedi
Yıl 1881. Bir ulusun kaderinin tayin olacağı o yılların başlangıcına, bir doğum müjdesine götürelim önce sizi. Hepimizin malumu. Sarı saçlı, mavi gözlü, pembe yüzlü bir oğlan çocuğunun doğumuna. Mustafa'nın doğumuna. Annesi Zübeyde Hanım, net olmayan Mustafa Kemal'in doğum günü tarihi için erbain soğuklarını işaret etmiş. Erbain soğukları demek 22 Aralık ile 31 ocak gününe kadar geçen 40 günlük kış dönemi olarak adlandırılıyormuş. Nitekim atamızın doğum tarihi de kayıtlara 4 ocak 1881 olarak geçmiş. Zübeyde Hanım biricik oğlunun, biricik paşasının doğumunu şöyle anlatmış: "Evin bahçe duvarları yüksek ve alt pencereleri de demir parmaklıklıydı. Mustafa'm bu evin ikinci katında sol tarafa düşen ocaklı odada doğmuştu." Biricik atamız işte böyle bir ortamda, bir güneş gibi doğmuştu. Talihsiz bir evde dünyaya gelmiş, kendisinden önceki dört kardeşi çeşitli hastalıklar sebebiyle dünyaya gözlerini yummuş, kendisi hem evin hem de milletin yeni umudu olarak dünyaya gelmişti. Annesi son derece mutaasıp genç ve güzel bir kadındı. Babası annesinden bir hayli yaş büyük, orta halli bir memurdu. Oldum olası işlerini yoluna koyamadı, ailesini rahata erdirememenin verdiği stres ile hayata gözlerini yumup ailesini erkenden kendisinden mahrum kıldı. Bu vefata gelmeden evvel doğan bir de Makbule adında bir kız kardeş söz konusu. Kız kardeşi, kendisi ve annesi, babaları öldükten sonra dayısının yanına sığınıyorlar. Ekonomik anlamda bir hayli dara düşen bu talihsiz aile, tüm yükü bir genç kadının omuzlarına sırtlayan bu yükle mücadele etmek zorunda kalmışlar. Mustafa'ya annesi medrese eğitimi aldırmak istiyor fakat babası ölmeden onun daha modern eğitim almasını istemiştir. Buna mukabil iki tarafın da gönlü olacak şekilde, ilk etapta dini eğitimlerini alan Mustafa'da subay üniformasına karşı ayrı bir ilgi olmuş her daim. Onun bu isteği ve hevesi bize sunulan bir lütuftu belki de. Kim bilebilirdi ki, bir gün bu mavi gözlü, sarışın, sevimli çocuğun karşısında, tüm emperyalistlerin saygıyla ceketini ilikleyeceğini? Mustafa Kemal'in annesi Konya Karaman'dan, babası Ali Rıza Efendi ise Aydın Söke'den Selanik'e iskan politikası ile göç etmiş, halis muhlis Anadolu Türkleridir. Tüm soysuzlara inat, soyları hepsinden soylu, Anadolunun yegane Türkleridir. Selanik bilirsiniz ki vakti zamanında bir Türk toprağı idi. Atamızın Selanik'te doğmuş olması,o günkü Selanik'i bugünkü Yunan sınırları içinde anlatarak atamız hakkında çirkin ifadeler kullananların tarih bilgilerine itimat etmememiz gerektiği konusunda açık ve nettir. Tekrar Mustafa'ya dönecek olursak Mustafa matematik öğretmeninin kendisine koymuş olduğu Kemal ismi ile beraber, her iki ismi de taşıyanın sırtına ekstra yük bindirecek şekilde bu olgunluğunu ve tamamlanmışlığını küçük yaşlardan beri yakın çevresine her daim hissettirmiştir. Subaylık okuluna annesinden gizli sessiz sedasız girişi, onun küçük yaştan ne kadar idealist ve vatan sevgisiyle dolu bir çocuk olduğunu anlamamız bakımından önemlidir. Annesi dört evlat kaybetmiştir ve harbin eksik olmadığı günlerde bir çocuğunu daha kaybetmek istememiş, analık içgüdüsü ağır basmış, lakin Mustafa'sı okulu kazandığı haberini verince de bu sefer tüm hüznü bir kenara bırakıp, onun paşa olacağı günlerin gururunu hasretle ve özlemle içine çekmiştir. Nitekim Mustafa okulunu başarılı bir öğrenci olarak bitirmiş, evine ilk ziyaretini yaptığı vakit, annesi onu üniformasıyla görünce heyecandan koşarak boynuna sarılmıştı. Halbuki oğlu sözünü çiğnediği için onu ilk etapta biraz daha soğuk karşılamayı planlıyormuş lakin Mustafa'sını üniforması içinde görünce tüm yelkenlerini suya indirmiş, heyecandan küçük dilini yutmak üzereymiş. Böylece oğlu, kendi yolunu kendi iradesiyle bulmuş, bu yüzden ona karşı bir köşede ağırbaşlı durmaktan ziyade, onun coşkusunu tüm kalbinde hissetmek görev ve ihtiyacı ve pek tabii gururu doğmuştu. Biraz ailesinden uzaklaşarak, milletimiz için daha hayati bir önemi olan o dönemin Osmanlısı ne durumdaydı, biraz da ona bakmak lazım gelir. Yeni bir kahraman yaratılmaya çalışılan Abdülhamit devrine denk gelen Atatürk'ün çocukluğunda, pek çok kelime gibi vatan kelimesi yasaktı. Pek çok şey yasaktı lakin bir vatansevere vatan kelimesini yasak etmek pek de mümkün değildi. Pek çok Türk milliyetçisi sürgün edilmişti o dönem. En ilginç yasak hikayelerinden birinde ise "Vatan Yahut Silistre" adlı eserde "Allah muradınızı versin" repliğini padişahçı tayfa, "Padişahım bunlar Sultan Murad'ı istiyorlar." diye ihbar etmişler, buna mukabil bu eser de yasak edilmişti. Vatanın parça parça dağıldığı, lime lime doğrandığı o dönem yeni bir fikir akımına ihtiyaç duyulmuş, imparatorluk hülyalarından yavaş yavaş vazgeçilmiş, Mustafa Kemal ve bazı okul arkadaşları arasında ulusçuluk akımları öncelikle hız kazanmış, Mustafa Kemal ise bir keresinde bu fikirlerinin doğuşunu şu sözlerle ifade etmiştir: "Bedenimin babası Ali Rıza efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp'tir." İttihat ve Terakki Partisi Sultan Abdülhamit'i tahttan indirince halk bu baskıdan kurtulmuş olmanın verdiği dışavurumla bunu coşkuyla kutlamış, sokaklarda şenlikler düzenlenmişti. İttihat ve Terakki'nin pek çok yanlışı olmuş lakin bu millete yeni bir heyecan ve yeni bir ruh getirmiş olmaları bakımından da yapmış oldukları iş son derece mühimdir. Lakin idareyi devralan Enver ve Talat Beyler zamanla ihtiraslarının kurbanı olmuş, çeşitli kişisel heyecanlarına koca bir milleti alet etmiş ve bir milleti felaketin eşiğine getirmişlerdi. Bu sebeple de Mustafa Kemal ile Enver Paşa'nın yıldızı onların almış olduğu bu yanlış kararlar ve Mustafa Kemal'in tenkitleri sebebi ile hiçbir zaman barışmadı. İttihat ve Terakki dönemi idaresi tarihimizin en ağır hezimetlerinin yaşandığı dönemlere denk gelmiştir. Öncelikle Balkan Harbi'ne sürüklenişimiz, idareden yoksun, öngörü yeteneği zayıf komutanlar tarafından yanlış idare ve sevk sebebiyle uğradığımız bozgunlarla beraber toparlanmaya fırsat dahi bulamadan tarihimizin en büyük macerasına, Birinci Dünya Harbine katılışımız, ülkemiz için bir devrin sonu, yeni bir devrin başlayacağına işarettir. Tüm bu dönemlerin hepsinde, bu savaşların tümüne Mustafa Kemal kahramanca bir subay olarak eksiksiz katılmış, kendisine verilen görevleri kusursuzca yerine getirmiştir lakin onun ismini dünyaya asıl duyuran ve emperyalizme karşı hem kendi kişisel, hem de milletçe ilk mücadelemiz Çanakkale Cephesi ile olmuştur. *Mustafa Kemal'in doğum yeri, Kemal yeridir" sözü, çok manalıdır. Kemalyeri, onun Arıburnu cephesinde ilk savaşlarını yürüttüğü gözetleme mevkiine verilen isimdir. (Sayfa 235) Burada yapmış olduğu manevralar, almış olduğu insiyatifler, erleri idare ediş, şevk ve şekli bakımından onun ve milletimizin dönüm noktası olmuş ve bu andan itibaren basamakları da daha hızlı çıkmasına sebep olmuştur. Çanakkale geçilmemiştir belki ama pek çok canımızdan da vazgeçilmiştir. *57.Alaydan bu gök kubbede baki kalan bir hoş sadadır. Çünkü Çanakkale Harbinde 57.Alay tamamen şehit oldu. Sayfa 245 Pek çok hazin öykü barındıran bu dünya harbi, Mustafa Kemal'in tüm öngörüleri hiçe sayılarak, kişisel ihtiraslara kurban edilen bir milletin pek çok acı çığlıklarını bir arada barındırır. Hangisinden bahsetmek gerekir ki? Mantıkla izah edilemeyen, 90 bin askerimizin düşmana değil de soğuğa ve tifüse yenildiği Sarıkamış harekatından mı? Yoksa kutsal diye koruyuculuğuna soyunduğumuz yerlerin, aslında insanlarının hiç de kutsal olmadığını öğrendiğimizden mi? İngilizlerle, yani Hristiyanlarla işbirliği yapıp bizi arkamızdan vurmalarından mı? Hangisinden bahsedelim bilmiyorum, benim için hepsi bir, hikayeler farklı, acı bir. Acı ortak, acı tek. "Birinci Dünya Harbi içinde şimdi Hicaz'a hakim olan Suud ailesine, gerek diğer Arap şeyhlerine ödenen altınların rakamları neşrolunmuştur. Bu altınlara karşılık şeyhlerin ve emirlerin Türkiye lehine kılını kıpırdattığına dair tek kayıt ve işaret yoktur. Hulasa Arap yarımadası ne orduya asker, ne hazineye vergi verirdi. Bu Arap ülkeleri devlet için sadece bir külfetti. " (Sayfa 292) Koca bir Anadolu Türklüğünü, Türklerini harcamıştık. Artık her şeyin sonuna gelmiştik. Teslim olduk. Ölüm fermanımızı imzaladık. Ateşkes ilan ettik. Silahlardaki ateşi kestik belki de ama yüreğin ateşini başlattık ondan sonra bir yerde. Yüreklerimiz kanıyordu artık ve bu en kötüsüydü belki de. Koca bir millet olarak bir avuç sınırlara hapsedilmiştik. Gururumuzla oynuyorlardı. Yüzyılların verdiği eziklik duygularıyla bizimle eğleniyorlardı. Buna göz yuman pek çok soysuzumuz vardı lakin Mustafa Kemal düşman donanmaları İstanbul limanına yanaştığında, tüm milletin umutlarını sanki kendinde toplamış, ve o tarihi sözü söyleyerek o inancın temellerini sanki orada bize de aşılamıştı. "Geldikleri gibi giderler." Gideceklerdi evet fakat bu öyle sanıldığı kadar kolay olmayacaktı ama bizler kitabın devamına geçiş yapmadığımız için Mustafa Kemal'in Samsun'a ayak basması ile beraber şimdilik hikayeyi burada sonlandırıyoruz. Evet belki de bu hikayeyi onlarca kez dinlediniz, izlediniz lakin bu hikaye her okuyuşta, her dinleyişte farklı bir his barındırır, farklı bir duygu uyandırır. Hele ki şu günlerde, ulusumuza, vatanımıza en çok sahip çıkmamız gereken bu zor günlerde, tarihimize olanca kez tekrarla dönüş yapmamız, bize bugünlerin kıymetini daha çok hissettirecektir diye düşünüyorum. Keyifli okumalar.
Tek Adam - Cilt 1
Tek Adam - Cilt 1Şevket Süreyya Aydemir · Remzi Kitabevi · 20192,485 okunma
··
4 artı 1'leme
·
1.078 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
UFUK okurunun profil resmi
Atatürk annesinin mezarını ziyaret ettiği bir vakit şu sözleri söylemiş:"Annem, bu toprağın altında, fakat millî hâkimiyet sonsuza dek devam etsin. Beni teselli eden en büyük kuvvet budur. Evet, millî hâkimiyet sonsuza dek devam edecektir. Annemin ruhuna ve bütün ataların ruhuna üzerime almış olduğum vicdan yeminimi tekrar edeyim. Annemin mezarı önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum, bu kadar kan dökerek milletin kazandığı ve elde tuttuğu hâkimiyetin korunması ve savunması için gerekirse annemin yanına gitmekte asla kararsız davranmayacağım. Millî hâkimiyet uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.” Mustafa Kemal ATATÜRK
Seda okurunun profil resmi
“Geldikleri gibi giden ve de gidecek olan” tüm ulus, zümre ve şahıslara da gelsin bu incelemen… Layıkıyla tahlil etmişsin; teşekkür ediyoruz, elin, kolun, zihnin dert görmesin
UFUK
UFUK
UFUK okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Seda, beğenmene sevindim, istek beddua köşemizde bugün bizler için yerini aldın, geldikleri gibi gidenleri senin rızanla bir kez daha hakkıyla uğurladık, eksik olma🙏
A. okurunun profil resmi
Müthiş bir inceleme olmuş. 😊
UFUK okurunun profil resmi
Teşekkür ederim 🙋‍♂️
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.