Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

GENÇ ŞAİRLERE ÖĞÜTLER
Bu çalışmanın değişik yerlerinde Joachim du Bellay, Nerval, Charles Baudelaire ve Mayakovski gibi dört önemli şair ve kuramcının genç şairlere öğütleri yer aldı. Onları bir araya toplamakta yarar var. Bunlara, Dağlarca'nın öğütlerini ve gerek şair, gerek şiir araştırmacısı olarak elli yıla yakın bir süre şiir üstüne çalıştığım için, kendi düşüncelerimi de ekliyorum. Joachim du Bellay'nin Öğütleri • Yazın dilini besleyip geliştirin. Dile erdemini, yüceliğini kazandıran insanların istek ve çabalarıdır. • Dilin üstünde durmadığı, az tanıdığı mecazi anlamları araştırın. • Dili, anlatımı genişletin, örneğin nasıl boş hava deniliyorsa havanın boşu, nasıl serin gölge deniliyorsa gölgenin serini, nasıl yoğun orman deniliyorsa ormanın yoğunu denmeli. • Yazdığınız şiirleri hemen yayınlamayın, bir yana koyup bekletin. Ayılar yavrularını nasıl yalaya yalaya büyütürse, siz de yazdıklarınızı yeniden ve yeniden gözden geçirerek onlara sağlam bir biçim kazandırın. • Yanlışlarınızı görebilecek, kâğıtlarınızı örselemekten korkmayacak bilgin, sadık dostlar gerekir size. Yalnız bilginlerle değil, her tür işçiyle, teknik elemanla görüşün, kullandıkları malzeme ve araçların isimlerini, işlevlerini öğrenin, tanımlama, betimleme ve benzetmelerinizde bu bilgilerinizin büyük yararını görürsünüz. Gérard de Nerval'in Öğütleri • Şiir çaba (emek) ister. Sanat her yerde aynıdır, tatlı düşlerin ürünü değildir asla, ne din duygusudur, ne de doğa'nın ivedi esinlediği duygunun ürünüdür. Sanat soğuktur, hesapla, kitapla, işleyerek yapılır. Doğrunun ve güzelin çocuğudur. Tek bir biçimde toplanmış düşünceler ve deyişler yumağıdır. Baudelaire'in Öğütleri • Başarı yazarın gücüne göre, aritmetik ya da geometrik oranda artan, çoğu zaman ilk bakışta görülmeyen daha önceki başarıların ürünüdür. Başarı asla mucize sonucu ve kendiliğinden gerçekleşmez. Şansım yok, yazgım buymuş diyenler aslında henüz yeteriyle başarıya ulaşmamış, bundan habersiz kimselerdir. Yazgı diye bir şey yoktur, başarıya ulaşamamışsanız sizde eksik olan bir şeyler var, onların neler olduğunu araştırin, öğrenin. • Bazı sözcük kumkumaları edebiyat değerleri olmadığı halde isim yapmışlarsa onlara öfkelenerek zaman yitirmeyin, bu bir işe yaramaz. Siz kendi yaptığınız yazına damganızı vuramazsanız savunduğunuz sanat ve ilkeler de karanlıkta kalır. Çalışmalarınızı yoğunlaştırın, yeni araçlarla ilgi uyandırıp çevrenizi olabildiğince aydınlatın. Tek gerçek son sözü söyleyen güçtür. • Şiiri büyük oranda önce zihninizde tamamlayın. • Her gün çalışın. Esini kendi egemenliğiniz, kendi buyruğunuz altına alın. • Şiir sabır ister, uzun dönemde yarar sağlayan bir yatırım türüdür. • Zamansız saldırı şaire düşman kazandırmaktan başka işe yaramaz. Gerekli silahlardan yoksunsanız ya da elinizdeki silahı iyi kullanamıyorsanız eleştirel saldırıya kalkmayın. • Şair dili ustaca kullanmalıdır. Bir dili ustaca kullanmasını bilmek, bir tür ruh çağırmak, büyücülük yapmaktır. Mayakovski'nin Öğütleri • Şiirsel yapıt için yenilik şart. Bu yenilikte sözcüklerin büyük payı var. Şair sözcük malzemesini, sözcük bileşimlerini yeniden ve yeniden işlemeli. Eğer dizelerinde alışılmış, klasik sözcükler varsa bu eski sözcüklerin yeni sözcüklere oranı saptanmalı. Karışımdan iyi bir şiir doğup doğmadığını yeni sözcüklerin nitelik ve niceliği belirler. • Yeni uyaklar kullanın, beklenmedik uyaklar satrançtaki beklenmeyen şaşırtıcı hamlelere benzerler. • Şiirsel birikimler şairin kafasındadır. Akılda tutulması güç olanlar not defterine geçirilir. Değerli bir şeyler üretmek için not defteri tutmak şart. • Çeşitli durumlarda ve çeşitli koşullarda şair rastladığı her şeyi, her olayı, örneğin bir tabeladaki yazıyı bile sözlü anlatım aracı olarak aklın süzgecinden geçirir, değerlendirir. • Şiir ancak eğilimin bulunduğu yerde vardır. Şiirsel bir çalışmaya başlarken şair şu verilere dikkat etmeli: Toplumsal bir sipariş, toplumsal bir sorun bulunmalı ve şiir bu sorunun çözümüne yardımcı olmalıdır. Şair sınıfının arzularını bilmelidir. • Bir olayı anlatırken plan değişimi, zaman ve yer değişimi zorunludur. Bu değişim elbette ki şair oturur ve zamanın geçmesini bekler anlamına gelmez. Şair zamanı kendisi kamçılayıp harekete geçirmelidir. Bir yer değişikliği yaparak akışı hızlandırır, imgeleminde zamanı bir yüz yıl geçecek kadar geliştirir. • Yazdığınız şiiri hemen yayınlamayın, bekletin, dinlendirin. Böylece şiirinizde aksayan yanlar varsa bunları düzeltme olanağına sahip olursunuz. • Ritim dizenin asal gücü, asal enerjisidir. Şairin kendi çevresindeki devinim ve sesleri, onları sırasını ve özelliklerini belirterek şiirinde yansıtma gücü şiirsel çalışmanın en temel, değişmez yanlarından biridir. Temel ritim nerden doğar? Bir sesle, bir uğultuyla, salınışla, tınısı olan herhangi bir şeyle doğabilir. Bu temel ritmi denizin tekdüzen uğultusu kadar, kapıya vuran birinin tıkırtıları, terlik sesleri de taşıyabilir. • Şiirde uyak sizi daha önceki dizeye yeniden getirir ve sizi dizeyi yeniden düşünmeye, gözden geçirmeye zorlar, böylece, düşünmeyi formülleştiren dizelerin kendi aralarında bir bütün oluşturmalarını sağlar. Uyağın belli bir yeri ve sonu yoktur. • İmge şiirde araçtır, amaç değil. İmgeyi amaç edinenler şiirin teknik yanlarından yalnızca biri üstünde çalışıp şiiri de tek yanlı bir çalışmaya tutsak ederler. • Şiir bir sanayidir, sanayi üretimidir, sanayinin en çetin ve en karmaşık üretimlerinden biridir. • Her şiirsel yapıtın kullandığı malzeme ve uyguladığı yöntem yeni olmalıdır. • Kalemi elinize ancak dizeden başka bir anlatım aracı olmadığı zaman alın. • Rastgele bireysel değerlendirmeler ve ilkesiz beğenilerden kendinizi kurtarın. • Teknik çalışma dediğimiz şey, yani şiirin işlenip süslenmesi tek başına değer değildir. Ama şiiri şiir kılan, yararlı kılan da işte bu çalışmadır. Şairler arasındaki farklılık da şiiri işleme araçlarındaki farklılıklardan doğar. • Yazın yaşamındaki eyyamcılığı, bireyciliği, aşağılık ve kudurmuş çıkarcılığı yıkın. Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Öğütleri Bu yabancı şairlerin öğütlerine bir de kendi şairimizin. Dağlarca'nın öğütlerini ekleyelim. Kendisiyle yapılan bir konuşmada şunları söyler: "Bana zaman zaman ozanlar gelir, defterlerini getirirler. Okurlar, düşüncelerimi alır, giderler. Belki bu bin kez olmuştur. Onlara hep şunu söylerim: "arkadaş, elli tane kalın defter alacaksın, bu defterlerin her birinin üstüne Türkçemizde en çok kullanılan 15 heceyi, 35 de aruz veznini yazacaksın. En az o yüz sayfalık olan defteri o vezinle dolduracaksın, her dizeyi gömüt taşına yazar gibi, özene bezene yazacaksın. O defteri buraya getireceksin. Denetleyeceğim; her defter vezin ve başka yanlışlıklar yapılmadan doldurulmuş mu? Doldurulmamışsa, git bir daha dene diyeceğim. Doldurulmuşsa, bu elli defteri yakacaksın, istediğin gibi şiir yazmaya şimdi başlayacaksın." Vezinsiz ve kafiyesiz yazacağımıza göre, niçin bu kadar büyük çaba gösterelim" diyorlar. Bu kez diyorum ki, “bunlar senin elinin sertliğini, dile karşı olan yabancılığını, uzaklığını alacak." Ondan sonra sözcüklerin gerçek ağırlıkları uzaklığını alacak." Ondan sonra sözcüklerin gerçek ağırlıklarını parmaklarında duyacaksın. Yazarken, serbest şiirde de, vezinsiz şiirde de, bir başka ölçü olduğunu göreceksin. Ben bugün birçok serbest şiirime bir tek sözcük, bir tek harf katamam, katacak yer bulamam. Örneğin Kızılırmak Kıyıları'na hiçbir sözcük, hiçbir ses katamam, çıkaramam da. Evet vezinsizdir, yine de o dizelerde sesin ölçüsü vardır. İşte buna erişmek için ozanların, geçtiğim bu çileden geçmesi gerekir. Gördüğüm bir gerçektir: Aruzu bilmeyen, heceyi bilmeyen biri şiire yakın olamaz." Şiir üstüne düşüncelerim • Şiirde akımlar çağın gelişimini izlerken, şiir çağından kopuk bile olsa kendi gelişimini izlemiş. Karl Marx bunu şöyle açıklar: Çağın en geri dönemlerinde şiir ileri gitmiş. Hegel de şunları söyler: Bu burjuva, bu sanayi çağında şiir gelişemez. • Şiir geçmiş deneyimlerden yararlanır ama geriye gitmez. Eski bir konuyu seçebilirsiniz, eski bir biçimi de deneyebilirsiniz. Ancak seçtiğiniz konudaki sentez zamanın maddeci ve diyalektik görüşüne, en azından, olumluya ters düşmemeli. • Sanatsal yaratının kökenindeki en önemli etkenlerden biri dinsel inançsızlıktır. Çünkü sanat ölüme başkaldırıdır. Sade insan dinsel inancı gereği ölümden sonra da var olacağına inanır. Günahkarsa cehennem ateşinde yanacak, Tanrının sevgili kuluysa cennette huri kızlarıyla kevser şarapları içecek. Sanatçı için'se cehennem unutuluş, cennet yapıtlarıyla ölümden sonra da yeryüzünde var olmak. Sıradan insan sanatçıdaki o korkunç var olma tutkusunu anlayamaz. Çünkü var olmanın varlığını kanıtlamak olduğunu bilmez. • Şiirin evrensel ilkeleri var. Bunlardan biri sözdizimi. Sözcükler en uyumlu ve en gerekli biçimde yan yana gelmeli. İkinci ilke derinlik. Sözcükler bir derinliği vermeli: Ürkütmeden, korkutmadan, aşırıya gitmeden. • Şiir anlatmaz, sezdirir. İzlenimler yaratır. Batan güneşi görür duygulanırsınız. Duygularınız belki o an, belki ilerde şiire dönüşür. Ama batan güneşi anlatarak değil, onun getirdikleriyle. Doğa görünümlerini düpedüz anlatmak şiir değildir, buna belki bir kesitin resmedilmesi denilebilir. Bir doğa görünümü sizi başka bir görünüme, başka bir zamana ve mekana götürüyorsa şiir başlamış demektir. • Şiirin gözlem'e gereksinimi yok. Roman ve öyküde gözlemin yadsınmaz bir payı var. Oysa şiir izlenimlerden kaynaklanır. • Düşe benzer bir şiiri yakalamak istiyorum. Uyurken gördüğüm düşler ya da uyanıkken daldığım düşler gibi... • Çağdaş şiirimizin divan şiiri ile ilişkileri var mı? Bunu hep kendi araştırmalarımla bulmak ve bilmek istedim. Örneğin Nedim'in Divan'ını okumaya kalktım bir kez daha. Sözdizimi ve sözcükler yine sevimsiz geldi bana. Sürekli sözlüğe bakmam gerekti. Oysa Nurullah Ataç Nedim'in şiirlerini temiz bir türkçeyle kaleme aldığını yazar. • Şiirde imge elbette güzel. Ama aşırıya kaçmamalı. Yapılabilirse imgenin somut karşılığı girmeli şiire. Bu somut karşılığı şair sözcüklerin gölge anlamlarıyla ya da uykudaki ve uyanık düşler'inden yakalar. • Şairin genellikle gözü yaşlıdır. Esin Perisi daha çok sevdalı ve üzgün anlarda gelir. Şair, gözlerin yaşlı olsa da dizelerin ağlamasın, umut ver! • Şiir toplumu izlemez, onu yüceltmeye çalışır. Daha önce de belirttiğim gibi, Karl Marx çağın en geri dönemlerinde şiir ileri gitti diyor. • Bütün güzel sanatlar bilinçaltıyla bilincin ortak ürünü. Esin bilinçaltından gelir. Rüyalar şairin hammaddesi. Genç şair, uyandığında rüyalarını yaz, bir gün oradan eşsiz güzellikte şiirler çıkarabilirsin. • Didaktik şiir öğretir, ama tat vermez. Koşuk halinde ya da üzgür dizelerle ya da poème en prose denilen düzyazılmış dizelerle kaleme alınmaları bir şeyi değiştirmez. Şairler yaşlanınca didaktik şiire kayıyorlar. Artık coşkuları, heyecanları, sevileri, anıları tükenmiş gibi. • Büyük şiir olmaz, büyük dizeler vardır, büyük bağlamlar vardır. Ergin Günçe'nin şu dörtlüğü beni alır, uzak ülkelere götürür: Ben bir gün bu yerlerden giderim / Yağmur da benimle gelir mi bilmiyorum / Şapkamda yağmur şarkı söylüyor / Oturmuş şapkamda şarkıyı dinliyorum. • Bir akım giderek yetkinleşeceği yerde bazen yozlaşır. Gerçeküstücülük Sembolizm'in yoz çocuğu. Gerçeküstücüler afişlerden yararlandı. Slogancı gerçekçiler de aynı şeyi deniyor. • Yahya Kemal'in sevdiğim iki dizesi: Gönlüm bu şehirden bu diyardan çok uzakta / Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta. Ve işte Yahya Kemal'in çok sevdiği, öldüğünde başucunda kitabı bulunan Nerval'in iki tatlı dizesi: Bir eski şarkı ki ne Mozart, ne Rossini ne de Weber / Sevdiğim o ezgiyi söyleyemezler. Şiirlerini çevirdiğim, araştırmacı ve eleştirici bir gözle izleyebildiğim Nerval, Baudelaire, Verlaine, Rimbaud, Mallarmé, Aragon, Eluard gibi Fransız, Neruda gibi Şilili, Lorca gibi İspanyol şairler oldu. Bu Avrupalı, Batılı şairlerin şiirleri bir zincirin halkaları gibi birbirlerini izliyor. Böyle bir bütünlüğe Türk şiirinde rastlayamıyoruz. • Romantizm, Parnasse'çılık, Sembolizm, Dadacılık, Gerçeküstücülük ve Gerçekçilik gibi akımlar zamanın toplumsal değişimlerine göre ortaya çıktı. Ancak bireyci ya da toplumcu şiir görüşünün bu akımlarla bir ilgisi yok. Örneğin Pablo Neruda, örneğin Lorca, toplumcu bir konuyu gerçeküstücü dizelerle de anlatabilirler. • Genç şair, yazdığın ilk dizeleri ilk coşkuyla seversin, beğenirsin. Onları beklet, yeniden ve yeniden oku. İlk coşkun azalınca eksiklikleri daha iyi görürsün. Şiirlerini, dizelerini hemen yayınlama, sürekli imbikten geçir, damıt. Zamanla daha bir olgunlaşacaklar. • Aragon ilk kitaplar'a hayranlık duyar. Ama çoğu zaman ilk kitaplar şairin gelecek yıllardaki ustalığına gölge düşürür. Bir zamanlar elime “Halkevi"nin çıkardığı dergiler geçti. Şiirin ve dize'nin ustası Dıranas'ın onlarda çok toyca yazılmış şiirlerini gördüm. Kazancı uzun yıllar kitap yayınlamamasında. Yahya Kemal de aynı şeyi yaptı. • Şairler en güzel ölüm şiirlerini genç iken, yaşamın cıvıl cıvıl içinde iken yazarlar. Yaşlandıklarında ise ölümü konduramazlar üstlerine. • En güçlü, en kalıcı şiirler aşk şiirleri. Ya da aşkın var olduğu günlerin şiirleri. Gerçek aşk, bedensel aşk, cinsel aşk, tenin tene duyduğu aşk. Platonik aşkların içinde de bir cinsel birleşme umudu saklı. Şiiri her zaman "hümanizma", insan sevgisi besleyemez. Şair yaşlandıkça şiiri de soluksuzlaşır. Nedeni aşksızlık. • Sanat'ın, şiirin temel ögelerinden biri de ayrıntı. Ayrıntıyı içermeyen bir dize özgün ve yeni olamaz. Yenilik ille de çok yeni şeyler söyleme sanatı değil, ayrıntılar sanatıdır. • Genç şair, ünlenmeye çalışma, ün şiirin düşmanı. Her yazdığını güzel sanar, çabanı tüketirsin. Yaşarken ünlü olan niceleri geleceğin şiirini yazmadıkları için unutulup gittiler. Nice ünsüzler de sonradan şiirin ölümsüz şairleri oldular. İsim yapamıyorsanız, Baudelaire'in söylediği gibi, bu biraz da sizin yanlışlıklarınızdan kaynaklanabilir. Daha iyi üretmeye çalışın. Ünsüzlük cesaretinizi kırmasın, size artan bir güç versin. Yazın, sürekli yazın, yırtmayı da öğrenin. • Şairlik bir anlamda doğa vergisi. Rıza Tevfik şairlik imtiyaz-ı müstesna diyor. Ama bu sanat bilgisiz de yürümez. En ince ayrıntılarına dek öğrenmeye çalışın onu. Dünyanın ve Türkiye'nin büyük şairlerinin yapıtlarını şair gözüyle inceleyin.
Sayfa 633
·
205 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.