Gönderi

544 syf.
·
Not rated
“Zayıfa acımak doğaya ihanettir.”
Şimdi bunları okuyan kişinin kendini bahsettiğim kişinin yerine koymasını istiyorum. 20.yy başında Avusturya’nın Almanya sınırına yakın bir yerde doğuyorsunuz. Babanız memur, anneniz ev hanımı. Babanız o dönemde gelecekteki en mantıklı işin memur olmak olduğunu düşünüyor ancak siz kesinlikle olmak istemiyorsunuz. Babanıza bu konu hakkındaki her konuşmanızda da dile getiriyorsunuz. Lakin 11 yaşınızda babanız ve 12 yaşınızda anneniz ölüyor. Hayatın daha başında, eğilme, kişilik oturma çağlarında kimsesiz kalıyorsunuz ve çareyi idealiniz olan ressam olmakta görüyorsunuz. 15 yaşınızda Viyana’ya gidiyorsunuz. Sanat akademisi resim bölümü sınavına girip kendinizden emin bir sekilde çıkıyorsunuz. Ancak sonuç: ‘KAZANAMADINIZ!’ Ardından hayatta kalmak için amelelik yapmaya başlıyorsunuz. Mimariye olan ilginiz sizi buna yöneltiyor ve mimarlik okuluna gidiyorsunuz. Roma dönemi mimarisinden etkilenmişsiniz ve çok beğeniyorsunuz. Bir yandan mimarlık okuyup diger yandan amelelik yapmaya devam ederek sefil yaşamınızı sürdüyorsunuz. Bir süre sonra kültürel aktivitelerle ilgilenmeye başlıyorsunuz. Artık yaşamak için amelelik yapmaya ihtiyacınız kalmamış ve resim yaparak geçinebiliyor ve sık sık sanatsal etkinliklere katılıyorsunuz. Bir yandan da deliler gibi kitap okuyarak ve siyaset bilimini inceleyerek kendinizi geliştirmeye çalışıyorsunuz. Farkediyorsunuzki o dönemin Avusturya halkı Yahudi dominasyonu altında ve avrupa ülkeleri genelinde de bu durum böyle. Yahudilerden ilk başta nefret etmiyorsunuz hatta din farklılıklarından dolayı onlara tarih boyunca zulüm yapıldığını düşünüyorsunuz. Avusturya demokrasisinin slavlaştırma politikasi altında olduğunu ve çürüdüğünü düşünüp İngiltere demokrasisi gibi olmasini hayal ediyorsunuz. Bir diktatörlük fikri size korkunç ve iğrenç geliyor. Birkaç sene geçiyor ve tanıdığınız yahudilerle kulis yapıyorsunuz. Hepsinin tabularıyla yaşadığını ve çok küçük bir azınlık olmalarına karşın bütün ülkeyi yönettiklerini farkediyorsunuz. Onların düşüncelerini alıyorsunuz, ikna yeteneğinizin kuvvetiyle lokal muhabbetlerde akıllarını çelebiliyorsunuz. Ancak 3 gün geçtikten sonra aynı bildiklerini yapmaya devam ettiklerini görmek sizi çileden çıkarıyor. Bu sırada Avusturya’yı slavlaştırma politikasi size iyice batıyor ve Avusturya’nın aslında Almanya ile birleşmesi gerektiğine inanıyorsunuz. ‘Tek millet tek ırk.’ Ancak emperyalist devletlerin güçlü bir Reich istememesi ve bu yönde Avusturyayı slavlaştırma politikası gütmesi sizi iyiden iyiye çileden çıkarıyor. Ardından Viyanada kalarak ideallere ulaşmanın mümkün olmadığını farkedip Münih’e gidiyorsunuz. O sıralarda patlak veren 1. Dünya Savaşına ciddi bir vatansever olarak hemen katılıyorsunuz. Savaş çok büyük acılar ve deneyimler katıyor size. Savaşın sonlarına doğru çoğu arkadaşınızı kaybediyorsunuz ve İngilizlerin attığı kimyasal bir silahtan dolayı aylar süren geçici bir körlük yaşıyorsunuz. Nihayet savaş bitiyor, siz görüyorsunuz ancak gördüğünüze pişman oluyorsunuz çünkü Almanya savaşı kaybetmesinden dolayı müttefik devletler tarafından çok acımasız bir şekilde cezalandırılmış. İşte bütün bu çektiğiniz acıların ardından bunları görmek sizi çileden çıkarıyor ve siyasete girmeye karar veriyorsunuz ve bundan sonrası da malum herkes tarafından biliniyor. Böyle bir acı ve sefalet içinde büyümüş, hayattan bütün kazıkları yemiş bir insanın böyle doktrinler geliştirmesi ve bütün değerlerini yıkan devletlere karsi Nasyonal Sosyalist hareketi ortaya atması gerçekten doğal. Nefret, kin ve intikam duygusu insanoğlunun hepsine birden sahip olduğu zaman dehşet yaratacağı duygulardır. İşte Adolf Hitler 1921 yılında Alman hükümetini devirmek için hapisanedeyken yazmıştır bu kitabı. Yetişme tarzına bakarak hareketlerini gayet doğal karşılıyorum ancak bunlar bir özür olarak kabul edilebilir mi işte o kısmı tartışmaya açık. Bu yüzden bence Mein Kampf yüzyılının en büyük söylevidir ve de insanoğlunun belki de en büyük ayıbının nedenlerini ve sonuçlarını içinde barındırmaktadır. Nitekim Winston Churchill bu noktadaki hatalarını anlamış olacak ki "Eğer Mein Kampf'ı yeterince ciddiye alsaydık 2. Dünya Savaşının çıkışını engelleyebilirdik.” diyerek Kavgam kitabının 2. Dünya Savaşı için önemini vurgulamıştır. Dipnot: Kitap Hitler’in evrim tanımını yaptığı şöyle bir cümle içerir:"Doğanın değişmez mantığıyla mücadele etmeye çalışan kişi kendini bir insan olarak hayata getiren mantığa şükran duyacağına onunla mücadele ediyor demektir. Doğayla mücadele etmek insanın kendi sonunu getirecektir."
Kavgam
KavgamAdolf Hitler · En Kitap · 201610.8k okunma
·
36 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.