Hayat çok güzeldir. Fakat geçici. Yaşamak çok cazip, fakat sonunda ölüm gerçeği. Her şeyi ile güzel bulduğu ve çok sevdiği dünyanın ve hayatın ne zaman biteceği, sonunun ne olacağını bilmemek Cahit Sıtkı'yı dehşete düşürür. Bu düşüncelerle "Otuz Beş Yaş" şiirini yazan Cahit Sıtkı, "Fanî Dünya" adlı şiirinde bu gerçeği şöyle açıklar:
"Her mevsimiyle insanı ayrı ayrı saran
Bunca güzelliği nasıl koyup gideceğiz?
Yaman çalacak o çalmıyası saat yaman
Geçmiş ola bir kez yumuldu mu gözlerimiz."
Çalmasını istemediği o ölüm saatini durdurmak mümkün olmaz. Bu düşünceler içinde şaşırır. Sonunda mutluluk için, inanmak gereğini, Allah'a sığınmak lüzumunu derinden duyar. Âdeta feryat edercesine yazdığı "Şaşırdım Kaldım" şiirinde gerçeği dile getirir:
"Şaşırdım kaldım, nasıl atsam adım
Gün kasvet, gece kasvet
Bulutlar sisler içinde kaldım
Gök, mavisine hasret
Olmuyor seni düşünmemek Tanrım
Ummamak Senden medet. "
Sonunda Ondan medet dilemeden, Ona sığınılmadan olmayacağını belirtse de, bunu başaramaz Cahit Sıtkı. İmanı elde edemez, şaşkınlığını da gizleyemez. Ruh dünyası karanlıklar içindedir. Adeta hayatın ve insanın sırrını gösterir Cahit Sıtkı. Dört elle sarılınan bir hayat ve bunun karşısında en küçük ihtiyacını karşılayamayan âciz, zayıf olan insan... Arzuları sonsuz olan ve bu arzularının pek çoğunu elde etmeye gücü yetmeyen insan. Bununla birlikte en büyük arzuyu taşıyan insan. Hayat gibi bir sırrı ebedîleştirmek isteyen insan... Madde ile kayıtlı, fakat maddeden ibaret olmayan insan... En önemlisi, maddenin tatmin edemediği insan. Hayat ile karşılarına çıkan tenakuz, aslında imtihan edilmenin bilmecesi ve bu tenakuzları aşamayıp, bilmecenin sırrına varamayan insanlar ve onların yaşadıkları mutsuzluklar... Kazanılamamış iman ve kaybedilen inanç; bu insanların drama varan hayat öyküleri...
Sayfa 67