Vıctor Hugo'nun ömrünün son demlerinde yazdığı söylenen, vefatından 100 yıl sonra yayınlanmasına izin verilen şiiri;
MAHOMET
HZ.MUHAMMED
Vazifesinin yakın olduğu içine doğmuştu Metindi, kimseyi kınamıyor, incitmiyordu
Yolda gördüğü kimselerle selamlaşıyordu
Her gün sanki biraz daha yaşlanıyordu
Oysa sadece yirmi ak vardı siyah sakalında Durup su içen develeri izliyordu arada sırada Böylece, deve güttüğü zamanları hatırlıyordu. Sanki Cenneti görmüş, İlahi Aşkı bulmuştu Sanki kâinatın yaratılışına şahit olmuştu
Alnı dik, yanakları kusursuz, benzersizdi
Kaşları ince, bakışları anlamlı ve keskindi Boynu, gümüş bir testinin boğazıydı sanki. Tufanın sırlarını bilen Nuh'un havası vardı.
Ona danışmaya gelenlere, adil davranırdı
Kimi itiraf eder, kimi güler ve inkâr ederdi Sessizce dinler, en son konuşurdu kendisi
Ağzından dua ve zikir hiç eksik olmazdı
Çok az yer, karnının üzerine taş koyardı.
Boş durmaz, koyunlarını sağıp oyalanırdı Oturur yere, elbiselerini kendi yapardı
Artık genç değildi, eski gücü de kalmamıştı Yine de, herkesten daha fazla oruç tutardı Altmış üç yaşında, bir ateş sardı vücudunu Kutsal Kitap Kur'an'ı bir kez daha okudu Sonra, sancağı, Said'in oğluna teslim etti. Onlara: "Artık aranızdan ayrılma vakti geldi Allah birdir, hep onun yolunda savaş" dedi. Mahzundu, bakışlarında, yurdundan zoraki Sürülen yaşlı bir kartalın hüznü vardı sanki Yine, her günkü vaktinde mescide geldi,
Ali'ye tabi olanlar da arkasından geliyordu Ve, kutsal sancak rüzgarda dalgalanıyordu. Benzi soluktu, döndü ve kalabalığa seslendi "Ey insanlar, ömür bitiyor, hayat gelip geçici Biz, karanlıkta birer zerreyiz, yüce olan O'dur
Ey insanlar, O'ndan başka rehberim yoktur Onsuz bir değerim olmazdı."
Bir zat ona: "Ey müminlerin gerçek Sultanı! Seni dinler dinlemez, herkes inandı sözüne Sen doğduğunda, bir yıldız doğdu gökyüzüne
Kisra sarayının üç kulesi birden devrildi" dedi. O da: "Melekler ölümümü müzakere etti;
Vakit tamam, dinleyin! Eğer herhangi birinize Bir kötülük yaptıysam, çıksın herkesin önünde
Ben ölmeden, gelsin intikamını alsın şimdi;
Kime vurmuşsam, o da bana vursun" dedi.
Ve uzattı usulca asasını oradan geçenlere. Yaşlı bir kadın, bir koyunu kırpıyordu eşikte Ona: "Tanrı yardımcın olsun!" diye seslendi. Bakışlarında bir hüzün vardı, oldukça bitkindi Dalgındı; birden, şöyle dedi: "Herkes duysun! Allah benim adımı andı! Bundan emin olun Topraktan insan, nurdan bir peygamberim İsa'nın getirdiği dini tamamlamaya geldim. Ashabım, ben sabır taşıyım, İsa tatlı dilliydi. Zira her şafak, doğacak güneşin müjdecisi İsa benden önce, ama ne Tanrıdır ne de oğlu O, gülü koklayan Bakire Meryem'den doğdu. Unutmayın, ben de etten kemikten bir faniyim
Kuruyan bir balçıktan başka bir şey değilim; Şu dünyada başıma gelmeyen şey kalmadı; Çektiğim çilelere, yol olsa, dayanmazdı
Baskı ve işkenceden, şu bedenim çok çekti;
Ve eğer işlediğimiz her bir günahın bedeli Korkunç bir haşere olsaydı, o karanlık mezarı Bize dar eder, cehenneme çevirirdi orayı. Tekrar tekrar bedenlenir cehennem ehli Ve kurtlar yeniden kemirir tüm bedenlerini Böylece, defalarca tükenir ve yeniden dirilir Cezalarını çekince de, yeniden huzura erişir. Ben, kutsal savaşların mütevazı meydanıyım Bazen bir efendi bazen de bir köle gibiyim Kelamım, tıpkı çöldeki kum ve kuyular gibidir Bir sözüm korkutuyorsa, bir diğeri müjdecidir; Ey inananlar! Çektiklerimi görüyorsunuz işte! Karşıma alıp, insanı aldatıp yeniden delalete Sürüklemek isteyen o dehşet saçan iblisleri Engellemeye çalıştım, bağladım o pis ellerini Çoğu zaman, Yakup gibi, karanlıklar içinde Çarpıştım durdum, görmediğim kimselerle; Fakat insanlar beni özellikle öldürmek istedi